HAPPY VALLEY / BİRİNCİ SEZON
“Tamamen masumsunuz ama kimse sizi istemiyor.” Catherine Cawood
“Ben Catherine bu arada. Kırk yedi yaşındayım. Boşandım. Kızkardeşimle yaşıyorum. O da eroin tedavisi görüyor. İki yetişkin çocuğum var. Bir tanesi öldü, bir tanesi de benimle konuşmuyor. Bir de torunum var.”
Catherine Cawood hayatını böyle özetleyiveriyor karşısındaki işsiz, eroinman ve elindeki çakmakla kendisini meraklı izleyicilerin önünde bir ateş topuna çevirmeye niyetlenmiş gence. İzleyiciler pusetlerindeki bebeklerini gezdirmeye çıkarmış genç anneler ve kendini barbekü yapacak diye alay edip gülüşen bir avuç genç. Olay mahalli ise Batı Yorkshire’daki bir çocuk parkı. Yakın arkadaşıyla kendisini aldatan ve terk eden kız arkadaşı yüzünden aşağılandığını söyleyen gence yaklaşımında bir çeşit küçümseme hakim Catherine’in, sanki ben neler neler yaşadım sen dumanlı kafanla oyun parkında ölmek, eylem ve ilişkiler üzerine boş laflar ederken der gibi. Neredeyse altı bölümü sırtlayan bir performans gösteriyor tombik büyükanne rolündeki Sarah Lancashire. Dışarıdan görüldüğü kadarıyla tam bir demir leblebi olan Catherine sorunlarıyla başa çıkamaz olduğunda ağlamaktan da çekinmiyor. İri cüssesiyle hem amirlerine hem de suçlulara kafa tutarken, bir yandan da kırılgan tarafını sevdiklerine göstermekten çekinmiyor. En büyük ve hiç geçmeyen acısı, Tommy Lee Royce adındaki bir gencin bundan sekiz yıl önce kızına tecavüz ettikten sonra, ondan bir bebek dünyaya getiren kızının kendini asmasından kaynaklanıyor. Sekiz yıldır doğum günlerini kutlamıyor Catherine. Kendi evladı ölmüşken, kendi var oluşunu kutlamanın insanlara ahlaksızca geldiğini düşünüyor. Başta kendisine. Tommy Lee uyuşturucu dağıtımı işinden hapse giriyor, tecavüzden değil. Tecavüz çocuğu Ryan’a Catherine sahip çıkıyor. Bu olaydan sonra boşandığı eşi torununu sahiplenmediği gibi, görmek de istemiyor kızının intiharını ve tecavüzcü babasını hatırlatıyor ona Ryan. Bir başka kadınla evleniyor adam ve hayatını yeniden inşa ediyor kendince. Hayatında hiç ölü görmemiş bir adam, bir baba olarak hayatında ilk defa kendi kızının cesediyle karşılaşıveriyor eve geldiğinde eve geldiğinde. Bir evlilik de böylelikle bitiyor.


Aksiyonun kaynağı paralel hikaye ise bir başka evin içinde filizleniyor. Babaları eskiden ortak olan iki adamdan bir tanesi şimdi o şirketin muhasebecisi konumunda hasetinden ölürken, büyük kızının okul masrafları için zam istediği patronu onu kibarca reddediyor. Yürüme güçlüğü çeken eşini yatağına yatırdığı zaman tüm kinini kusuyor karısına şirketin yarısı benim olmalıydı diye. Bastırılmış kişiliği ortaya çıkıyor bir anda. Ve çıkan fırsatlar karşısında insanoğlunun ne yöne sapacağının kendi kararı olduğunu ve bunun kişisel bir tercih olduğunu gösteren o an Kevin’a doğru an gibi geliyor bir anda. Uyuşturucu dağıtımı yapan Ashley ve adamlarından kendisine avans vermeyi reddeden Nevison’ın dünyadaki tek kızını kaçırmalarını ve karşılığında fidye istemelerini akıl veriyor. Afaki gelişen plan ve Ashley’nin eylemini gerçekleştiren adamlarından birinin Tommy Lee olması işleri azar azar çıkmaza sokuyor. Diğer genç sadece para için bu işi yaparken, Tommy kıza tecavüz edip, eroin veriyor günlerce. Dördüncü bölümde müşerref olduğumuz Tommy’nin bağımlı annesi sayesinde oğlunun nasıl kendi kendine bir psikopat olarak yetiştiğine tanıklık ediyoruz sokaklarda, bir ilgisiz annenin elinde. Oğlundan alacağı para için pazarlık yapıyor, bir kez olsun neden diye sormadan. Kendi dünyasında, uçmuş kafasıyla dilediği gibi hareket eden kadın, televizyon karşısında, olmadı kendi gibi ayyaş ve keş arkadaşlarıyla günlerini geçiriyor. Tommy’nin babası kim, kimse bilmiyor. Kalıtsal faktörler mi yoksa çevre mi daha baskındır bir çocuğun gelişiminde sorusunu getiriyor bu akıllara. Kimse katil olarak doğmuyor ama sevgisizlik ve ilgisizlik bir çiçeği bile soldururken, maalesef ki bir sürü insanın boğazını kesmek, boğmak, ezmek suretiyle kendi elleriyle öldürmesine de böyle bir geçmiş bahane olamıyor yazık ki. İşte böyle bir adamdan olma Ryan’sa kendisini çok seven iki kadının emin ellerinde büyüme sancıları çekiyor bir yandan, bir yandan bir baba çıkıyor ortaya en sonunda kendisini bu dünyadan benzinle yakmak suretiyle götürmeye çalışan. Tommy’se tüm dünyaya karşı öfkeli ve öfkesi dinmek bilmiyor ne yazık ki. Başta kendisinden olmak üzere, geride iyi bir şey kalmasın istiyor. Öz oğlunu öldürerek onu sevenlerin elinden almış olacak. Onu en çok mutlu eden düşünce bu. Kendi korkunçluğunun gölgesinde otururken, bir bahane bulmaya çalışıyor yaptığı kötülüklere.

Fargo’yla, özellikle de filmiyle büyük benzerlikler taşıyan Happy Valley, kendine has olabilmeyi başarıyor ve kazanmış olduğu Bafta’ların hakkını veriyor. Kevin, şapşal çehresi, geveze ve boş söylemleri, çapsızlığı, pimpirikli oluşu, saplantılı ruh hali ve ödlekliğiyle kendine has bir karaktere hayat veriyor. Her şey olup bittikten, yakalanıp hapse atıldıktan sonra bile, Nevison’ın yani kızı günlerce alıkonup, tecavüze uğramış olan adamın karşısına geçip, bana zam verseydin böyle olmayacaktı diyebiliyor. Hücresinde alıkonduğu günler boyunca biriktirdiği lafları bir bir sıralıyor bundan sonra çok bir değeri varmış gibi. Sanki masummuş gibi. Hırsla sözlerini söyleyip, Nevison’a da artık gidebilirsin diyebiliyor. Hem suçlu hem güçlü. Hem adamı görüşme gününe hapishaneye çağırıyor hem de kovalıyor. Dizi boyunca en önemli sahnelerden biri olan karısının ilk başlarda tasvip etmeyip polise anlatmalısın dedikten sonra Kevin paraya kavuşunca bir anda dönmesi ve parayı küçük parçalara bölüp o şekilde muhafaza edebileceklerini söylediği anda karısının da zaafı ortaya çıkıyor. Alttan alta söylüyor tüm bunları, sanki gelecekte oluşacak tersliklerden sorumlu olmak istemiyor ama elbette ki parayı da istiyor gibi.
Kendi gözükmeyen ama varlıkları hissedilen en önemli figürlerden uyuşturucu kartellerinin çalışma mekanizmalarına göre eroin yüzde yüz saf getiriliyor ülkeye, bunu öğreniyoruz önce. Sonra saflığı azaltılıp dağıtıcıya veriliyor ve oradan aşağıya doğru ilerliyor. Böylelikle kàrlarını yükseltiyorlar. Sokaklara düşen eroinin artık bir saflığı kalmıyor. Dengeyi sağlamak için içine tuğla tozundan pudraya, talk pudrasından bikarbonata ne varsa ekliyorlar. Böylelikle saflık oranı yüzde ikiye düşüyor. Bunları iyice çektikten sonra damarların tıkanmıyorsa, inme iniyor bu sefer. Sonra da bacaklarını kestirmek zorunda kalıyorsun. Tüm bu zincirin halkaları en üstteki baronlardan çok korkuyorlar. Bu yüzden de her şey son derece düzenli ve organize ilerliyor. Büyük bölgesel satıcılar ve zincirin daha aşağısındakiler bile genelde çok saygıdeğer işler yapan ve öyle görünen insanlar oluyorlar. Ashley de bunlara örnek bir insan olmuş her daim. Yardım amaçlı inşa ettirdiği çiftliğin içinde ve kendi kafasında dönen kırk tilkinin arasında, güzellik salonu işleten anaç bir karısı, iki tane de oğlu olmuş. Uyuşturucudan gelen para yetmemiş olacak ki, kaçırma işine de dahil oluyor. Ama berbat bir fidye pazarlığı yapıyor. Kötülerin buluştuğu ortak nokta para oluyor her zaman. Ve bu bölgede paranın kaynağı uyuşturucu temini oluyor ve dizideki meclis üyesinden Catherine ‘in kız kardeşine, Tommy Lee ve annesine kadar her kesimden birçok insan uyuşturucuyla haşır neşirler aynı çevre dahilinde.

Altı bölümlük dizinin insanı oturduğu yere mıhlayan en heyecanlı bölümü dördüncü bölüm oluyor. Meslektaşı, çaylak astı Kirsten ezilmek suretiyle öldürüldükten sonra Catherine bir yandan Tommy Lee’nin peşine düşüyor, bir yandan da meslektaşının intikamını almak için çalışıyor titizlikle. Detaycılığı, olaylardaki küçük ayrıntıları görmesi ve en önemlisi parçaları birleştirmedeki sabrı, azmi ve becerisiyle bir puzzle’ın parçalarını birleştirip büyük resme ulaşıyor. Tüm bağlantılar, aracılar, hepsi bir bir ortaya dökülüyor. Kimse yaptıklarından kaçamıyor. Ashley şartlı tahliyeyle çıkıyor federallerle anlaştıktan sonra. Ama konuştuğu duyulur duyulmaz suikaste uğruyor. Kevin ona hayatı dar eden koğuş arkadaşıyla yaşayacak bundan sonra. Herkes bu dünyadaki cehennemini yaşıyor.
Dizinin temposu da dördüncü bölümün sona ermesiyle düşüyor ve sanki yeni bir sezona geçmiş oluyorsunuz. Catherine geçirdiği iç kanama yüzünden ameliyata alınıyor ve mucize eseri kurtuluyor. Tommy Lee’nin kaçtığını öğrendiğindeyse acısı iki katına çıkıyor. Bedensel yaraları kapansa da, ruhsal yaraları kapanmak bilmiyor. Kurtardığı genç kız geliyor hastaneye teşekkür etmek için. Tecavüze uğradığını anlatıyor ağlayarak ve bunu mahkemeden önce babasına anlatmasını rica ediyor Catherine’den. Kendisi bunun için babasıyla yüzleşemeyecek durumda. Karaciğer kanseri olan annesiyse bunu asla bilmemeli ölene dek. Tüm bunlar ve yaşadıkları ağır geliyor Catherine’e. Nekahat döneminde sorguladığı hayatıyla baş başa kalıyor ve depresyona giriyor. Kızının mezarının başında aynı zamanda Sylvia Plath’in de mezarının olduğu Heptonstall, St. Thomas Mezarlığı’nda oturuyor bir süre. İlk defasında kız kardeşi ve oğluyla gittiği mezarlıkta Ryan kalemler bırakılmış Plath’in mezarının etrafında dolaşıyor oyun oynayarak. Bir şekilde Plath’i düşürüyor akla senarist ve ben de çok uzun zamandır Plath okumadığımı düşünüyorum.
Catherine kendini toplayıp, üniformasını kuşanıp işinin başına geçtiğinde, yavaş yavaş geçmişten gelen hayaletler de ortaya çıkıyor. Yarım bıraktıklarıyla, oğluyla, tüm ailesiyle yüzleşmek zorunda kalıyor teker teker. Her şey bitip gittiğindeyse içinde ömrünün geçtiği mutlu vadisine bakıyor yukarıdan. Her şey geçmişte kalıyor, bütün yaşanılanlar. Özgürlüğüne kavuşuyor sanki Catherine ve biz de onunla mutlu olmaya çalışıyoruz ve rahat bir soluk alıyoruz dizinin son karesinde. Ve Bayan Lazarus geliyor Sylvia Plath’den:
Bayan Lazarus
İşte yine yaptım
Her on yılda bir
Böyle bir tane beceririm
Bir tür ayaklı mucize, tenim
Bir Nazi lamba siperliği kadar parlak,
Sağ ayağım
Tüy kadar hafif
Yüzüm ifadesiz, incecik
Yahudi kumaşından.
Çözün kundağı
Ah, sevgili düşmanım.
Korkutuyor muyum?
Burnu, göz bebekleri, 32 dişi yerli yerinde mi?
Acı nefesi
Ertesi gün yok olacak.
Yakında, çok yakında
Vahim bir öldür gücü
Evimde, etimde olacak
Ve ben işte gülümseyen bir kadın.
Daha sadece otuzunda.
Ve kedi gibi dokuz canlıyım.
Bu Üçüncü Sefer.
Ne lüzumsuzluk
On yılda bir imha.
Bu ne çok iplik.
Çekirdek yiyen kalabalık
İtişir içeri görmek için
Ellerimi ayaklarımı çözmelerini
Muhteşem soyunmalar.
Baylar, bayanlar
Bunlar ellerim benim,
Bunlar dizlerim.
Bir deri bir kemik olabilirim, farketmez,
Ben de onlardandım, tek tip kadın işte
İlk seferinde on yaşındaydım.
Kazaydı.
İkinci seferinde istedim
Bitirip gitmeyi ve hiç daha dönmemeyi.
Üstüstüme kapaklandım.
Tıpkı bir midye gibi.
Tekrar tekrar bağırmaları gerekti çağırmaları
Ve üstümden ayıklamaları inci gibi parlak yapışkan
Solucanları
Ölmek
Bir sanattır, herşey gibi.
Özellikle iyi yaparım.
Bir ölürüm ki, cehennemden gelir gibi olurum.
Bir ölürüm ki, adeta hakikaten olurum.
Sanki gider gibi bir davete.
Bunu yapmak çok kolay bir hücrede
Ölmek ve kımıldamamak
Ölüyü oynadığım tiyatroda sıranın gelmesi gibi
Güneşli bir günde geri gel
Aynı yere, aynı yüze, zalim
Eğlenen çığrışlara:
‘Mucize! ’
İşte bu yere yıkar beni.
Ama bir bedeli var.
Yara izlerime bakmanın, bir bedeli var.
Kalbimi dinlemenin
Hakikaten çalışıyor.
Bir bedeli var, çok büyük bir bedeli var.
Bir sözün, veya bir dokunuşun.
Ya da biraz kanımı akıtmanın.
Bir tutam saçımın veya elbisemden bir parçanın.
Eee, Herr Doktor.
Eee, Herr Düşman.
Sizin eserinizim ben,
Paha biçilmez,
Altın topu bebeğinizim
Bir çığlığa eriyen
Dönüyorum ve yanıyorum.
Gösterdiğiniz alakaya aldırmadığımı sanmayın.
Kül, kül
Külü eşele bak.
Etten kemikten eser yok
Bir kalıp sabun
Bir nişan yüzüğü
Altın bir diş.
Herr Tanrı, Herr Şeytan
Savulun
Savulun.
Küllerin arasından
Doğrulurum kızıl saçlarımla
Ve çıtır çıtır adam yerim.

Bir Cevap Yazın