ENDLESS POETRY

 

IMG_0603

ENDLESS POETRY :

“Korku hasarı arttırır. Aklın her depremden daha güçlüdür.” Jaime

“Şeytanımı ruhuma sattım.” Alejandro

“Bu, üzüntünün zarif bir hamlesi.” Alejandro

“Beyin soruları sorar, kalp cevapları verir. Hayatın anlamı yoktur, onu yaşamalıyız.” Jodorowsky

“Yetişkin bir kartalın yuvaya ihtiyacı olmaz. Kanatların varsa uç!” Enrique Lihn

“Bir şiir mükemmelliğe ancak tüketilince erişir.” Enrique Lihn

Şili doğumlu, Rus Yahudisi, sürrealist, normal bir vücut içinde yaşayıp, normal bir insan olduğunu ve normal çalışan bir akla sahip olduğunu reddeden yönetmen Alejandro Jodorowsky’nin otobiyografik içeriğe sahip, rengarenk, capcanlı, bol gözyaşı ve şiirle örülü, kendi büyüme hikayesi ekseninde, Şili tarihi de içerisinde, dönem dönem beraber yürüdüğü şair arkadaşlarıyla etkileşimi doğrultusunda, sorunlu bir ilk gençlik, despot baba, aryalar aracılığıyla konuşan annesinden oluşan çekirdek ailesiyle olan sorunlu ilişkisinden yola çıkarak, hem kendinden hem de çevresinde onu boğan engellerden kaçmak üzere bir limandan kalkan tekneye bindiği ana kadar geçen sürede yaşadıkları anlatılıyor “Endless Poetry”de. Jodorowsky’nin gençliğini canlandıran başroldeki aktör aynı zamanda yönetmenin şarkıcı olan oğlu Adan Jodorowsky. Filmin sonunda “La Barca de Oro”yu seslendiriyor sakince, gitar eşliğinde. Çok hoştu doğrusu hem oğul Jodorowsky hem de şarkıyı seslendirişi. “Adios, para siempre adios!”

IMG_0602

Yönetmen, filmini, aynı zamanda arkadaşı ve yaşarken önceki filmlerinin yapımcısı olan Michael Seydoux’a adamış. Şili’nin kuzeyinde yer alan Tocopilla’dan tekne üzerinde Santiago’ya doğru yola çıkıyor küçük Alejandro, anne ve babasıyla birlikte. Geride bıraktıklarına son kez hüzünlü bir bakış atıyorlar beraber. Jodorowsky iki bin kilometrelik gözyaşı olarak tanımlıyor bu çok da uzak sayılmayacak iç göç durumunu. Yönetmenin fiziksel olarak filme dahil olduğu özel anlardan biriyle karşı karşıyayız daha ilk dakikalarda ve daha pek çok kereler karşımıza çıkıyor kendisi, kendisi olarak. Babasının dükkanının olduğu Natucana Caddesi üzerine, hızla, dönemin dekoru döşeniyor. Burası bundan böyle Alejandro’nun bir zamanlar çevredeki işçi sınıfının kullandığı ve aynı zamanda babasının dükkanının olduğu ana caddeye dönüşüyor. Ailesini geçindirmek için bir mahkum gibi çalıştığını düşünen babası, fazla fazla ailesini düşünmekten ötürü insanlığın vicdan kısmının önemli bir kısmını memleketinde bırakmış olduğundan kalan az bir miktarıyla yaşamaya çalışıyor. Annesiyse bir korseye sıkıştırdığı bedeninin izdüşümü olan hayatındaki talihsizliklerle mücadele edebilmek için belki de her ağzını açışında meramını aryalara sığdırıyor. Kolay değil tabii, bir parça çilekli pasta yerken boğulup ölen bir kardeşe sahipmiş bir zamanlar kendisi. Şimdi de bu yüzden yüzünü iki katlı pastaya gömen bir anneye sahip. Ve yaşayıp yaşamadıklarını bilmesek de, Jodorowsky’nin annesinin akrabalarına karşı çok da sevecen bir tutum içerisinde olmadığı görülüyor.

Alejandro’nun en büyük açmazı ise babası. Her daim ruhunda derin yaralar açmayı başarabilen adam, ona, dükkandaki cüce hırsızı tekmeletiyor, oğlunu Garcia Lorca okurken yakalandığında tüm şairlerin, ressamların ve oyuncuların ibne olduğunu, bu yüzden de şiir yerine tıp fakültesine girmek için biyoloji kitapları okuması gerektiğini söylüyor. Bir de erkekler ağlamaz diyor. Ve de erkekler birbirine sarılmaz, dokunmaz; bu kişi oğlu dahi olsa. Aljandro’nun ergenliği boyunca boğuşmak zorunda olduğu bir mesele de bu oluyor: “İ.n. miyim değil miyim?” Bir gün aniden karşısına çıkan ve şarabın etkisiyle peygambere dönüşmüş bir sarhoş oluyor Alejandro’nun ufkunu aça, hayatını değiştiren ve o sihirli cümleyi sarf eden: “Çıplak bir bakire, ateşten bir kelebekle yolunu aydınlatacak.” Bu cümle, bundan böyle, dünyayı babasının gözünden görmeyi bırakmasını sağlıyor ve daktilonun başına geçip ilk şiirini yazmaya başlıyor. Yine de babası gözünde o kadar güçlü bir figür ki, deprem anında hemen babasına sarılıyor korkusundan baba beni kurtar diye. İsa’nın Tanrı’ya çaresizlikle yakardığı anlar sanki bunlar. Fakat burada olduğu gibi, kimse kimseyi, insan insanı kurtaramıyor. Korkusunu bastırmaya çalışıyor sadece karşı tarafın, tıpkı bu anlarda olduğu gibi.

IMG_0593

IMG_0605

Anne tarafından akraba olarak birbirinden ilginç bireylere sahip bir sülaleye sahip Alejandro. Poker esnasında içinde puro saklı Tora’yı ortaya sürüyor yaşlı bir akrabası. Oyunda el birliğiyle hile yapıp, babasını yeniyorlar. Erkek kuzeni ona aşık oluyor ve aşkına karşılık bekliyor. Yıllar sonra aynı kuzenini kendini ağaca asarak intihar etmiş halde buluyor. Genç adamın hayalleri vardı halbuki bir zamanlar; mimar olacaktı, cesur olacaktı, maskesini çıkarmıştı… Alejandro ise yirmili yaşlarının başında sembiyotik dansçılar, süper tenor, ultra piyanist, poli ressam gibi çılgın bir kümenin içine dahil olup, çok başka kıyılara yelken açıyor. Nicanor Parra ve Pablo Neruda kıyaslaması yapılıyor filmde. Neruda’yı fazla yüce buluyor Alejandro. Parra ise zayıflıkları olan, ama muhteşem zayıflıkları olan bir insan evladı onun gözünde. Stella Diaz sayesinde tanışıyor onunla. Pamela Flores Vargas’ın canlandırdığı Stella için söyleneceklerse aşikar: Böyle bir kadın olabilir mi dedirtiyor adeta insana. İçti mi iki litre bira içen, onu da bir dikişte lıkır lıkır içen, adamları tekme tokat döven, hepiniz bir hiçsiniz diye sağa sola fütursuzca sataşan, fiziksel acıya geçit vermeyen, hem bakire hem öfkeli hem de erkek gibi boyunca kızıl saçları olan bir kadın Stella. Böyle bir kadının yanında, yarattığı kaostan her geçen gün ezilen, onun görüntüsünü yansıtan bir ayna olmaktan öteye geçemeyen Alejandro ise bir türlü kendini bulamıyor. Bir başka şair Enrique Lihn giriyor bir sonraki aşamada hayatına. Farklı düşünmenin onları sürüden ayırdığının bilinciyle hareket ediyorlar beraber. Hayalsiz kalmış bir halk’ın arasında farklılıklarıyla yer açmaya çalışıyorlar kendilerine. Ve hep beraber sema yapıyorlar hiçbir demirin kendi başına keskin kılıç olamayacağını biliyormuşçasına. Jodorowsky ustasını arıyor, ona yol açacak, yol gösterecek bir mürşit…

Alejandro bir gün Nicanor Parra’nın çalıştığı okula giderek, en sevdiği şairin, mühendislik okulunda ders vermekte olduğu gerçeğiyle yüzleşiyor. Parra, sonradan olma heyecansız hoca kafasıyla, ona, şiiri bırakmasını, kitap okumasını, bir diploma alıp kendi gibi öğretmen olmasını öğütlüyor. Çünkü artık kimse kitap okumuyor. Çünkü geçim şart, sünnet değil. Jodorowsky’nin geleceğini şekillendiren bir başka güçlü anlardan biri de bu oluyor: “Kelebekler sineğe dönüşmemelidir, şairler de birer öğretmen’e” deyiveriyor. Öte yandan Parra’nın şair yanını ve şiirlerini çok beğenirim, kendi adıma. Bu vesileyle birbirinden önemli olan simgeleşmiş iki güçlü karakterin ne kadar farklı olduğunu görmüş oluyoruz bir yandan da. Biri toplumdaki itibarını ve statüsünü sağlamlaştırırken, Jodorowsky ise… Ne diyeceğim şimdi bakın, şu az önceki cümlemde yer alan kıyaslamam var ya… o kadar sığ ki! Ve o kadar sığ ki, ve de lüzumsuz… Bu adamlardan biri hem Parra olmuş hem de öğretmen/hoca/bizdeki memur vs, diğeriyse bir başka yoldan yürümeyi pardon uçmayı tercih etmiş ve Jodorowsky olmuş. Kıyaslamak kıyaslayanı da değersizleştiriyormuş şimdi anladım.

IMG_0604

IMG_0596

IMG_0594

Seksen yaşına merdiven dayamış yönetmenin yaşlılık, ölüm ve sonrasında olabileceklere dair tüm hayatı ve kendi hayatını sorgulayışına tanık oluyoruz. Akla yatkın kehanetlerde bulunuyor usta sihirbaz. Yaşlanacağız, öleceğiz, çürüyeceğiz ama hafızamız yok olmayacak.  Kelimelerimiz, vicdanımız, kısaca bize ait olan her şey unutmanın olmadığı bir kara kuyuda toplanacak.  Öte yandan sokaklar yok olacak, arkadaşlarımız, şehir, gezegenler, ay güneş, yıldızlar, hepsi  yok olacak. Jodorowsky her ne kadar yüz elli yaşına dek yaşayacağını söylemiş olsa da bu filmi yapmadan önce kendi gündemindeki temalara cevap arıyormuş gibi görünüyor. Hayatta bizi ölüme hazırlayan şeyin yaşam olduğunu görüyoruz onun sayesinde. Yaşamak ama tutkuyla yaşamak. Hayatta var olarak, severek, yaratarak yaşamak. Her geçen günle beraber üzerine yürüdüğümüz ve giderek yaklaştığımız şeyse kendi küçük kıyametimiz oluyor. Her gün bizi ölüme biraz daha yaklaştırıyor.

IMG_0598

IMG_0597

Filme genel olarak son bir bakış attığımızda, sancılı bir büyüme hikayesinin yanında, dönemin ruhunu, süpürgeli diktatöre karşı azınlık oluşunu, karnaval ruhunu çok başarılı yansıtmış yönetmen. Jodorowsky üslubundaki tazelikten bir şey kaybetmediği gibi, sivri köşelerini de doğal haline bırakmış. Ne de olsa yüz elli yaşına kadar yaşamak isteyen bir insan karşımızdaki ve Fellini filmlerini anımsatan karnaval sahnesiyle meydan okuyor yıllara(biliyorum her tür karşılaştırmadan uzak duracaktım ama insan beyni işte). Fransa’ya gitmek üzere limana gelen Alejandro bir daha babasını görüp göremeyeceğini  biliyor muydu bilinmez ama filmi sayesinde vedalaşıyor belki de onunla sonunda. Ona bir şey vermeyerek her şeyi veren, onu sevmeyerek sevginin ne kadar kıymetli olduğunu öğreten, Tanrı’yı reddederek hayatın değerini öğreten babasını affediyor nihayet. Esasında çok acıklı bir baba oğul hikayesini, kendi babasını ve kendi gerçeğini anlatmış Jodorowsky.

“Yaşlılık aşağılanma değildir. Kendini her şeyden uzaklaştırmaktır. Seksten, paradan, şöhretten. Kendinle olan bağını koparırsın. Göz alıcı bir kelebeğe dönüşürsün. Saf ışıktan oluşan bir varlık.”

IMG_0599

Reklam

ENDLESS POETRY’ için 2 yanıt

Add yours

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

WordPress.com'da Bir Blog Açın.

Yukarı ↑

Soledad/Hábitat

Madrid y sus Circunstancias

Gendering the Smart City

UK-India network curating safety in the city through community art, digital technologies and participatory mapping

MARJİNAL KAFA

BAŞKA BAKMAK LAZIM DİYENLERE...

haganbey

Diş fırçalamak sosyal bir eylemdir.

ahmetss

A modern business theme

GÜVENLİK KAMERA MONTAJ VE KURULUMU

Ankara Güvenlik Kamera Sistemleri Montaj Kurulum ve Arıza Bakım Servisi

yeni bahar

YENİLİKÇİ KIZLAR

İsmail Firdevsoğlu

Çok Okuyup Az Yazan Orta Gezen - #Çokayog

SaphilopeS

ne güzel blues ne güzel karanlık

aleyna'nın blogu

Profesyonel Çekimler

Ümit Hüseyin ÖZER

Farklı bakış açıları, farklı fikirlere uzanır. Farklı fikirler, gelişim ve bilgiye temel oluşturur. Bilgi ise güçtür.

Sinemass'a Hoşgeldiniz

Sinema,Film,Eleştiri,Öneri

Gezegenim

"ama fırtına olmadan dalgalar büyümez ki!"

BİRİKTİRDİKLERİM

YAŞAM PORTALI

siyahgolge

siyahgolge

Sin Edebiyat

iki aylık şiir ve edebiyat dergisi

Alperen Durak

#alperen #reis #birumutturyaşamak

Sadecilik

Sadeleşerek özgürleşin.

SÖZDÜŞÜM

Sözlerin Gülümsemesi Gülden Belli

İzmir nakliyat

İzmir evden eve nakliyat firmaları arasında en iyi ev taşıma ve ofis taşıma firmasıyız. Atasun evden eve nakliyat firmasıyla sizde izmirde sorunsuz ev taşıyın.

Shu’s World

Sanat,şiir,edebiyat

ZÎZNASE

bilgelik sevgisi...bilgi aşkı

Aksaray Ömür Oto Kurtarma Çekici

aksaray cekici aksaray oto cekici aksaray kurtarici aksaray oto kurtarma aksaray kurtarici oto kurtarici aksaray oto cekici aksaray aksaray çekici

CeylancaHerşey

Dijital Kahve, Reklamcılık, Film ve Edebiyat Hakkında KADINCA

kendimesozumvarcom.wordpress.com/

Bu sayfadaki tüm karakterler ve olayların gerçek kişi ve kurumlarla ilgisi vardır.

Türkçe Öğrenmek istiyorumm

Dünyayı güzellik kurtaracak bir insanı sevmekle başlayacak herşey...

Yaşama Dair Herşey

My WordPress Blog

Oku!

Yaratan Rabbinin Adıyla...

Dearpink

yaşama dair..

mythought

Wichtig ist zu verstehen, was man liest...

Şifa Otağı

Ruhsal ve Fiziksel Hastalıkların Teşhis ve Tedavisi-Şifa Enerjisi-Hacamat-Sülük-Refleksoloji-Lenf Drenaj-Nefes Terapisi-Akupunktur-Manuel Terapi-Bilinçaltı Terapisi-Aroma Terapi-Fitoterapi-Yaşam Koçluğu

geceninkuyusu

genelde içimden atmak için yazarım, hatırlamak için değil

haricibellek

Unutmayalım diye yazıyoruz.

Benim sesim

Müziğim dillerde

siyah lale

açık söz ve cesaret herzaman işe yarar ;)

comMEDIA

iletişim ve medyaya dair herşey

%d blogcu bunu beğendi: