THE TALE

A440549B-370C-428F-BED2-FEF483D4F919

THE TALE :

“Bizler, yaşamak için kendimize hikayeler anlatırız.” Joan Didion

“Zayıflığın dayanılmaz sancısı. Bir zamanlar çok güçlü görünen birinin tiksindirici gerçeği. Gücün yalnızca sözlerinde olduğunu anlamak.” Jennifer

“Seni gördüğüm şekilde keşke sen de kendini görebilsen. O içtenlik, bağlılık ve sevgi. Bir yetişkin o şekilde sevemez. Ancak bir çocuk sevebilir. Çok saf…Hala ihtimallerin varlığına inanıyorsun. Tıpkı benim gibi.” Bill

“Rusya’da Yahudilerin ata binmelerine izin verilmezdi. Çünkü hiçbir Yahudi Ruslardan daha yüksekte olamazdı.”

“Kötü at yoktur. Yalnızca kötü binicisi vardır.” Bayan G

Düşük puanlı fakat bir hayli iyi eleştiriler almış bir film “The Tale”. Özellikle hemcinslerimin, öncelikle cinsel istismara uğramış hemcinslerimin(katlanabildikleri takdirde) ve de annelerin çokça önemseyeceklerini düşünmekteyim. Bir hayli düşündürücü ve önyargısız izlemek gerekiyor filmi. Ne demek istediğimi kendinizi öncelikle Jennifer Fox’un yerine koyduğunuzda, sonra da on üç yaşındaki Jennifer’la özdeşleştirdiğinizde başarabilirsiniz ancak. Bir inkarın filmi bu ama yalnızca bir yere kadar. Film dikkatimi Laura Dern’ün afişteki varlığıyla çekti yazık ki(malum yaz halleri). HBO tarafından televizyon için çekilmiş olup, yaklaşık iki saatlik bir süreye sahip olan filmin yönetmeni ve senaristi hikayenin de gerçek mağduru olan Jennifer Fox imiş, kendisi her ne kadar kendini bir kurban olarak değil de, bu hikayenin, kendi hikayesinin kahramanı olarak görse de. Öte yandan kabul etsin etmesin bir kurban varsa eğer, bir ya da birden çok suçlu da olacaktır. Suçu toplum hazırlar, kişi işler dedikten hemen sonra suçu işleyenler mahkum olmuşlar mıdır diye sormak gerekiyor toplum vicdanında ya da sanık sandalyesinde( malum insan merakla beslenir, merak içinde yaşar ve öyle de ölür). Hayır, çünkü mağdur kendini, ne yaşadığını, ne istediğini ve ne düşündüğünü hatırlamamaktadır ısrarla. Tablonun içinde oturmayan bir şey var ve bu şey de Jennifer Fox’un kendisi görüldüğü kadarıyla. Jennifer halihazırda bir yetişkin ve herkesi hatırlıyor geçmişine dair, fakat kendini hatırlayamıyor bir türlü. O yaşlarda nasıl göründüğünün bile farkında değil. Bir çeşit akıl tutulması yaşıyor gibi. Sanki minik prensesimiz çok yıllardır yatmakta olduğu yatağından ve de derin uykularından bir gün aniden, hem de ellisine merdiven dayamışken, annesinden gelen bir telefon yüzünden uyanıyor hiç istemeden. Mesleği olan belgeselcilik bir yana, istemeye istemeye kendi belgeselinin peşine düşmek zorunda kalıyor bu yüzden. Neden şimdi, neden mektup diyecek olursanız, her hikayenin bir başlangıca, her başlangıcın da bir nedene ihtiyacı vardır. Yaşananlardan ötürü huzursuzdur kahramanımız ama mutsuz mudur ya da pişman, onu da film boyunca sorar durur hem kendine, hem çevresine. Jennifer kırk sekiz yaşında iken annesinin çocukluk eşyaları arasında bulduğu bir mektup ve mektuplar zinciri sayesinde hortlayan geçmişinin izlerini takip etmek zorunda kalır. Malum yaz sıcaklarının verdiği kırlarda koşma isteği(o bahar fenomeniydi) ve şu anda deniz kenarında olmak vardı yüzünden kaçırdığım hoş bir ayrıntıyı ikinci izleyişimde anlayabildim nihayet. Jennifer geçmişi düşünürken kendi on üç yaşındaki haliyle kendini çok daha büyük ve olgun olarak tasarlarken, aslında hiç de öyle olmadığını anlıyor bir fotoğraf karesi sayesinde. On üç yaşında ufak tefek bir çocukmuş sadece ve kullanılmış değişik bir şekilde. Burada vayyy sübyancılarrr diye söze girmenin, celallenmenin alemi yok, çünkü mağdur/kahraman son derece cool bir şekilde anlatıyor yaşananları. Hikaye onun hikayesi olunca ve ısrarla benim hayatım, benim hikayem diye diye her şeyi sahiplendiğinden, bize de izlemek düşüyor sadece Jennifer’ın hikayesini. Ne de olsa onun hayatı, onun hikayesi, onun anıları tüm bu yaşananlar. Jennifer on üç yaşında hayatının kontrolünü eline almaya karar verdim dediğinde, ileride bunu size on üç yaşındaki çocuğunuz söylediği takdirde onu fazla kaale almamanız gerektiği şeklinde bir uyanış gerçekleşiyor insanın içinde. Film bu açıdan son derece öğretici yani. Belgesel ve biyografi izlerken bir parça röntgenci durumuna düşüyor insan. Ben öyle hissediyorum en azından.

E6A05433-1AB7-4E14-9886-AC1787C3224D

A85BF4B5-928C-467B-9EE5-B910F38ABF4A

Belgesel film yapımcısı olan Jennifer’ın, son üç yılını nişanlı olarak geçirdiği altı yıllık birlikteliği yolunda gitse de, gidiyor sadece. Annesinin, kızının eşyaları arasında bulduğu mektup yüzünden telefona sarılmasının nedeniyse Jennifer’ın ilk erkek arkadaşının ondan yaşça çok büyük, bir de antrenörü olması. Mektuplardan anlaşıldığı üzere de ısrarcı olması. 1973 yılına döndüğümüzde, beş çocuklu bir ailenin sıradışı bir bireyi olan ergenlik çağındaki Jennifer için o yılların hiç de kolay geçmiyor olduğunu görüyoruz. Rusya’dan göçmüş varlıklı Yahudi bir ailenin mensubu olmakla birlikte, içe kapanıklığı ve utangaçlığı tabiatından kaynaklı olmuş olsa bile, kendini ifade edebilmek için yeterli bir alanı yokmuş, yeterli ilgiyi de görememiş aile bireylerinden. Etrafında onu anlamak için dinlemeye vakti olan birini bulmak mümkün değilken ve evin içi irili ufaklı beş çocuk ve bir büyükanne ile kaynar bir kazanken, sığınacak bir liman olmuş Bill onun için. Onu ailesinden kurtaracağını ümit etmiş çocuk aklınca. Bill’se kahramanca bu rolü üstlenmiş. Onların tanışmalarına sebep olan Bayan G. ve onun gençliğini oynayan Elizabeth Debicki, Lady Diana’yı ve Cate Blanchett’i çağrıştırıyor aynı kumaştan olma, türdeş zerafetiyle(ne biçim bir tamlamaysa bu şimdi!). Jennifer onu tarif ederken o güne kadar gördüğüm en güzel kadındı diyor ve babasının kesin ona aşık olacağını düşünüyor. Yanılıyor. Orada işler karışıyor işte. Çünkü Bayan G. ve Bill küçük kızlardan ya da genç kızlardan hoşlanıyorlar. Binicilik eğitmenliği yapan Bayan G. çocuk yuvasından çıkmış, sevgisiz büyümüş, cinsel istismara uğramış, engelli bir oğla(öz mü üvey mi anlaşılmıyor) ve kel kafalı yaşlıca bir kocaya sahip son derece çekici bir kadın. Onun çevresinde olmak da haliyle Jennifer’in çok hoşuna gidiyor. Ailesinden göremediği ilgiyi buluyor onda. İncindiğini çok geç itiraf etmesi de bundan. Bayan G. ve Bill ona kendini özel hissettirmişler, ama elbette ki kendi amaçları doğrultusunda. Günümüzdeyse Jennifer’ın erkek arkadaşı kendisi kurbanken, neden onları aramaya başladığına anlam veremiyor bir türlü. Bir dedektifle konuşuyor Jennifer, böylelikle geçmişinin izini sürüyor adım adım. Annesi de küçük kızını anlamakta çok zorluk çekmiş zamanında. Sürekli evlerine gittiğinden bu halden hoşlandığını düşünmüş o zaman zarfında. Büyükannesi kapının önünde Bill’le ikisini öpüşürken yakaladığında anne babasına söylemekle tehdit etmiş fakat söylememiş. Öğretmeni kompozisyonuna cinsel istismara uğradığı notunu düştüğünde de kimsenin olayın üzerine gitmek aklına gelmemiş. Jennifer arada kaynamış kısaca. Aklının kabul etmekte zorlandıklarının sinyallerini en nihayet bedeni vermeye başladığında yani bulantı ve kusmaları sıklaştığında, bunu daha fazla devam ettiremeyeceğine karar veren kişi yine kendisi olmuş. Yetişkinlerle nasıl konuşulacağını bildiğinden, yine yaşından beklenmeyen bir olgunlukla Bill’i arayıp bitirmek istediğini söylüyor sakince. Bill beni sevmişti diyor en sonunda Jennifer ve herşeye rağmen bu tuhaf ikilinin sevgilerine sahip olduğu için çok mutlu olduğunu belirtiyor. Bu hastalıklı sevgi, bir kızın on üç yaşındayken kendinden yaşça çok büyük bir adama bekaretini vermesine sebep olup, ömrü boyunca karşı cinsle kuracağı tüm ilişkilerde hasar bırakacak şekilde ilerlemesine sebebiyet vermiş olsa da. Annesi bir annenin tek yapması gereken şeyi beceremedim, çocuğumu koruyamadım diye sızlanadursun, zamanında kendi akranı olan bir çocuğun evinde kalmasına izin vermezken, Bayan G. ile gitmesinde bir sakınca görmemiş olması ve bunun sıklıkla tekrarlanması, zaten evde bakmakla yükümlü olduğu dört tane daha Joe ve Jennifer’lar varken işini kolaylaştırmış bir ölçüde. Jennifer arada kaynamış sadece tüm bu hengamenin içinde. Çok çocuk, bol çocuk, geniş aile…tüm bunlar hikaye. Bakabildiğin, üzerinde durabildiğin, ilgi ve sevgini verebildiğin kadar çocuk doğurmak mesele. Mühim olan birey, yığınlar değil.

Sonuç itibariyle bu film izlenesi mi? Elbette ki. Yoksa neden üzerine bunca edebiyat parçalayayım ki durduk yere? İnsanın aklını, muhakeme kabiliyetini, hatta hatta önyargılarını zorluyor hiç istemeden. Gerçekten, hiç istemeden hem de böyle hassas ve sevimsiz bir konu üzerinden.

3051F432-7742-46D5-A376-B285B2B84CAF

3B50DD5A-EC7B-42EA-8B7D-B895AF65EDF0

C69D4BE9-E49A-446B-ACED-C91BBF4AC3E7

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

WordPress.com'da Bir Blog Açın.

Yukarı ↑

Soledad/Hábitat

Madrid y sus Circunstancias

Gendering the Smart City

UK-India network curating safety in the city through community art, digital technologies and participatory mapping

MARJİNAL KAFA

BAŞKA BAKMAK LAZIM DİYENLERE...

haganbey

Diş fırçalamak sosyal bir eylemdir.

ahmetss

A modern business theme

GÜVENLİK KAMERA MONTAJ VE KURULUMU

Ankara Güvenlik Kamera Sistemleri Montaj Kurulum ve Arıza Bakım Servisi

yeni bahar

YENİLİKÇİ KIZLAR

İsmail Firdevsoğlu

Çok Okuyup Az Yazan Orta Gezen - #Çokayog

SaphilopeS

ne güzel blues ne güzel karanlık

aleyna'nın blogu

Profesyonel Çekimler

Ümit Hüseyin ÖZER

Farklı bakış açıları, farklı fikirlere uzanır. Farklı fikirler, gelişim ve bilgiye temel oluşturur. Bilgi ise güçtür.

Sinemass'a Hoşgeldiniz

Sinema,Film,Eleştiri,Öneri

Gezegenim

"ama fırtına olmadan dalgalar büyümez ki!"

BİRİKTİRDİKLERİM

YAŞAM PORTALI

siyahgolge

siyahgolge

Sin Edebiyat

iki aylık şiir ve edebiyat dergisi

Alperen Durak

#alperen #reis #birumutturyaşamak

Sadecilik

Sadeleşerek özgürleşin.

SÖZDÜŞÜM

Sözlerin Gülümsemesi Gülden Belli

İzmir nakliyat

İzmir evden eve nakliyat firmaları arasında en iyi ev taşıma ve ofis taşıma firmasıyız. Atasun evden eve nakliyat firmasıyla sizde izmirde sorunsuz ev taşıyın.

Shu’s World

Sanat,şiir,edebiyat

ZÎZNASE

bilgelik sevgisi...bilgi aşkı

Aksaray Ömür Oto Kurtarma Çekici

aksaray cekici aksaray oto cekici aksaray kurtarici aksaray oto kurtarma aksaray kurtarici oto kurtarici aksaray oto cekici aksaray aksaray çekici

CeylancaHerşey

Dijital Kahve, Reklamcılık, Film ve Edebiyat Hakkında KADINCA

kendimesozumvarcom.wordpress.com/

Bu sayfadaki tüm karakterler ve olayların gerçek kişi ve kurumlarla ilgisi vardır.

Türkçe Öğrenmek istiyorumm

Dünyayı güzellik kurtaracak bir insanı sevmekle başlayacak herşey...

Yaşama Dair Herşey

My WordPress Blog

Oku!

Yaratan Rabbinin Adıyla...

Dearpink

yaşama dair..

mythought

Wichtig ist zu verstehen, was man liest...

Şifa Otağı

Ruhsal ve Fiziksel Hastalıkların Teşhis ve Tedavisi-Şifa Enerjisi-Hacamat-Sülük-Refleksoloji-Lenf Drenaj-Nefes Terapisi-Akupunktur-Manuel Terapi-Bilinçaltı Terapisi-Aroma Terapi-Fitoterapi-Yaşam Koçluğu

geceninkuyusu

genelde içimden atmak için yazarım, hatırlamak için değil

haricibellek

Unutmayalım diye yazıyoruz.

Benim sesim

Müziğim dillerde

siyah lale

açık söz ve cesaret herzaman işe yarar ;)

comMEDIA

iletişim ve medyaya dair herşey

%d blogcu bunu beğendi: