BECOMING ASTRID : UNGA ASTRID : ASTRID OLMAK

FE8F051A-08D4-43F7-88FB-BC8DF618D983

BECOMING ASTRID : UNGA ASTRID : ASTRID OLMAK

“Kitaplarınızdaki çocuklar nerdeyse her şeyin üstesinden geliyorlar. Pippi annesiz ve babasız yaşayabiliyor. Emil, cezalandırılıp kulübeye kilitlendiğinde bile hiç korkmuyor. Milo, açlıktan öleceğini düşünüyor ama sonunda kötüleri yenmeyi başarıyor. Ben de öyle olmak istiyorum. Hiç pes etmeyen, aç olsa da, tek başına kalsa da mücadeleye devam eden biri gibi.” Astrid Lindgren’e yazmış olan bir çocuk okuyucunun mektubundan

“Sevgili Astrid, benim adım Jenny. Ölüm hakkında çok şey yazıyorsun. Hikayelerinde çok fazla ölü insan var. Pippi’nin annesi öldü, Jonathan öldü, Karl öldü, Mia’nın annesi de öldü. Ama kitaplarında bunları okuduğumda ben sadece yaşamak istiyorum. Sen de sadece yaşamak istiyorsun.” Astrid’e mektup yazmış olan bir başka çocuk okuyucu

“Çocukların sadece sevgiye ihtiyacı vardır. Ve sende bu var.” Marie

”- Gazete?
 – Daktilo.
 – Basıcının mürekkebi?
 – Kağıt.
 – Haberler?
 – Işık.
 – Gelecek?
 – Özgürlük.”

GİRİŞ :

Tüm ve tam açılımıyla ismi Astrid Anna Emilia Lindgren olan ünlü İsveçli çocuk kitapları yazarının hayatının dönüm noktasını teşkil eden olaylar zinciri anlatılıyor iki saat süren film boyunca. İsveç’in güneyinde yer alan Smaland’da bir çiftlikte dünyaya gelmiş olan yazar, dört çocuklu bir ailenin ikinci çocuğu olarak, bölgedeki Katolik Kilisesi’nin papazına yardımcı olan bir baba ve dindardan öte çevre ne der’in kurbanı olan bir anneye sahip olmasına rağmen, kardeşler arasında sivri dili, başkaldıran yapısı ve genel olarak her konudaki asiliğiyle öne çıkıyor. Smaland dendiğinde Astrid Lindgren adı geçiyor ilk önce, sonra da IKEA’nın kurucularından birinin de buralı olduğunu ve bölgenin mobilyasıyla ünlü olduğunu öğrenebilirsiniz internette yapacağınız küçük bir araştırma neticesinde.

Filmin ismini aldığı mevzu yani Astrid’in nasıl Astrid olduğuna gelince, tıpkı 2007 yapımı “Becoming Jane”de olduğu gibi, bunun çok da kolay olmadığını, illa ki parasızlık, imkansızlık, reddedilme, hor görülme gibi aşamalardan geçildiğini ve de tüm bunların neticesinde üretim ve akabinde üşenmeden ünlenme mertebesine erişildiğine tanık oluyoruz metanetle. Coşkuyla, neşeyle, çocuksu hayallerle başlanan hayatlarda yaşanan olgunlaştırıcı bir takım deneyimler sonucunda gelinen noktada yaşanan dönüşümle, nasıl vakur ve ağır birer kadına dönüştüklerini görüyoruz kah Jane Austen’in kah Astrid Lindgren’in. Austen evlilik sayfasını kapatıyor ve kendisini kitaplarına veriyordu. Nispeten neşeli ve hep mutlu sonla biten romanlar yazmış olmasına rağmen, ağır ve suskun bir kadına dönüşüyordu Becoming Jane’de. Astrid’se ona kalıcı soyismini veren kocasıyla bir çocuk daha yapabiliyordu nihayetinde. Her ikisi de ağır bedeller ödemişlerdi kendilerince. Toplum kadını cezalandırır bir vesileyle. Yalnız kadınsa akıllı kadındır çoğu zaman. Bir yerdeyse şöyle diyordu; “iyi bir kadın yalnızdır”. Bence zayıf ve beceriksiz değil, sabırlı ve dirayetlidir yalnız bir kadın.

Gelelim filmin üzerinden ve filmdekine benzer temaların işlenip konuşulacağı diyalog bölümümüze. İki karakterimiz var her zaman olduğu üzere. Biri anne, biri de öz kızı bu seferinde. Filmi beraberce izlemişler, şimdi de tatlı tatlı başladıkları konuşmalarını, öyle de sonlandırabilecekler midir göreceğiz birlikte. Anlaşıyor gibi görünseler de, mevzu derinleştikçe silahlar çekiliyor hemencecik. A anne, K ise kızı olarak belirlendi tarafımca. İyi okumalar hepinize.

A – Görüyor musun Astrid’in hayatını…hiç böyle şeyler yaşamış olabileceğini tahmin etmezdim doğrusu. Neler çekmiş neler kadıncağız.
K – Herkes bir yerlerde bir şeyler çekiyor anne. Kendisinden yaşça çok büyük ve evli, aynı zamanda da huysuz bir karısı olan adama abayı yakan her genç kızın başına gelebilecekleri yaşadı işte.
A – Eşek herif, kız dikkatli olalım dediyse de uçkuruna sahip olamadı sübyancı. Gerçi olsun, tatlı Lars’ın dünyaya gelmesi için bir sebepmiş bütün bu yaşananlar.
K – Amma da kadercisin anne. Bir başka adamdan bir başka Lars ya da Lasse yapardı olur biterdi.
A – Öyle tatlı olur muydu bilmiyorum. Sen de evlen de böyle bir torunum olsun benim de.
K – Konuyu bu noktaya getirmiş olmana inanamıyorum. Canın çocuk çekiyorsa, beraber Çocuk Esirgeme’ye gideriz.
A – Ben kendi Lars’ımı istiyorum.
K – O zaman ben de sırf sen istiyorsun diye gayrimeşru bir Lars yapar veririm kucağına.
A – Devlet nikahı ne güne duruyor?
K – Evlenmek, bağlanmak istemiyorum ama ileride bir çocuk isteyebileceğimi düşünerek yapıp sana bırakabilirim. Önce senin için sonra da kendim için.
A – Elalem duymasın sakın, tüm antikalıkların benim kızımda olduğunu. Öyle çocuk istemem ben.
K – Ya nasıl çocuk istersin anne? Söyle ki, ben de sipariş üstüne çalışayım.
A – Analı babalı büyüsün çocuk. Ele güne ne deriz, çocuk bir parka çıkar akranları hemencecik piç derler kuzucuğuma.
K – Anne sen iyi misin? Öte yandan iyi de havalara girdin yani. Filmdeki anneyi hatırlatırım sana. İzlerken cık cık çekip duruyordun. Kınadığın şey sen oldun bak.
A – Orası İsveç.
K – Eeee…burası Norveç mi?
A – Ne bileyim? Bilmiyorum. Daha beter.
K – Nesi beter? Bir kez bir evin bir kızıyım. Bacaklarımı kıracak bir abim yok demek oluyor bu. Muğla’lıyız diğer yandan. Ne babam ne de sen cenaze olmazsa cemaate karışmazsınız. Az kişiyle konuşur, az kişiye özelinizi açarsınız. Bu korkun kime, neye? Yok böyle olmayacak, ben çocuk yapacağım. Vereceğim eline. Ne yaparsan yap.
A – Sakın ha. Sakın. Aldık deriz.
K – Çocuk Esirgeme’den mi? Anne bu toplum seni yer.
A – Sonra etraf ne der?
K – Anne bu toplum seni yer yutar, sonra da tükürür.
A – Ne biçim konuşuyorsun anneyle? Kim tükürecekmiş beni? Salya mıyım ben?
K – O ne der bu ne der, bunlar çok demode şeyler. Çelik gibi durmazsan, üzerine gelirler.
A – Kızım sen üzülmeyesin diye hep…
K – Hayır anne. Senin ve babamın başı eğilmesin, iki dangalak arkanızdan dedikodunuzu etmesin diye. Ama sana söyleyeyim, öyle de dedikodunu ederler, böyle de. Sen de hem kendinize hem de bana kısıtlı bir hayat yaşattığınla kalırsın.
A – Nankör evlat. Neyini kısıtladım bugüne kadar? Ben abilerim yüzünden burnumu dışarı çıkartamazdım. Sendeki rahatlık kimsede yok. İşten sonra arkadaşlarınla geziyorsun gönlünce, bazen leş gibi içki sigara kokuyor üstün başın. Bilmiyor muyuz sanıyorsun? Sesimizi çıkartmıyoruz sadece.
K – Duyan da sabahlara kadar pavyonlarda sabahlıyorum sanır.
A – Ondan da eksik durma. Onu da yap. Birde dansözlerin ayakkabılarından şampanya iç istersen.
K – Ne!
A – Ne bileyim, benim zamanımda öyle yapardı Adana’lı pamuk tüccarları.
K – Anne, sen beni Adana’lı ağalarla mı karıştırıyorsun?
A – Bizim gençliğimizde racon öyleydi. Kordon’da kız kıza bira içilmeye gidilmezdi.
K – Dayımlardan kaçıp kaçıp dansa gidermişsin sen de. Rahmetli anneannem anlatırdı. Abileri höt derdi zöt derdi, bizim fındık kurdu kaçmanın bir yolunu bulur derdi. Nereye kaçardın anne?
A – Bizimki masum danstı canım.
K – Otuzuma geldim, daha beni dansa davet eden olmadı.
A – Nerden olsun? Düğünlere burun kıvırıyorsun. En güzel kısmet düğünde gelir. Bak ben babanı oynaya oynaya buldum.
K – Ne yaptın benim saf babamın karşısında, göbek mi attın yoksa?
A – Bir şeyler attık işte.
K – Burjuva mıyız neyiz biz, aristokrat olamadığımıza, gidecek bir köyümüz de olmadığına göre.
A – Katılamıyorum maalesef sana. Köyümüz var ya bizim, zeytinliklerden gelen para olmasa seni yurtdışında nasıl okuturduk rahat rahat?
K – Hah ben de tam onu söyleyecektim, köyün parasını yeme hadisesini. Ben daha zeytinliklerimizi görmedim bile. Ama payıma düşen parayla pek güzel bir hayat yaşıyorum. Yoksa bu maaşla, şu devirde bırak Kordon’a, karşıdan karşıya geçemezdim.
A – Nasıl bak, aynı fikirdeymişiz işte. Biz de nasıl giderdik babanla el ele, turlarla Avrupa’yı fethetmeye.
K – …

0569BA52-E8C1-49D6-A742-BFE78F341B55

images.jpeg

NASIL ASTRID OLUNUR?

Hayal gücü bolca, sıkıntılar çokça, açlık ve erişememezlik kısmen, tüm bunlara ek olarak süresi belirsiz ama sıkı bir acı çekme olmasa, Astrid Astrid olamayacaktı belki de. Sadece yetenek ve biraz çalışmayla ama hangi hırs ve gayretle Astrid Astrid olurdu, orası meçhul. Tıpkı yukarıda bahsettiğim Jane Austen’in Jane Austen oluşu gibi. Filmin başlangıç noktası çok mühim bu açıdan. Yüzünü görmemizin mümkün olmadığı artık yaşlı bir kadına dönüşmüş olan Astrid, kendisine gelen okuyucu mektuplarını okuyor. Doğum gününü kutluyorlar çok sevdikleri yazarın. Çocuk kitapları yazarı olunca da, çocuklar oluşturuyorlar elbette okuyucu kitlesinin pek çoğunu. Ona çok uzun zamandır çocuk olmadığı halde, çocuk olmak hakkında nasıl bu kadar iyi yazabildiğini soruyorlar mektuplarında. Bu noktadan sonra Astrid’in ilk gençlik yıllarına gidiyoruz. Anne babası ve kardeşleriyle gittiği kilisede zar zor dayanıyor papazın vaazına. İçi içine sığmıyor on altı yaşındaki genç kızın. Hayal gücünün ne kadar kuvvetli olduğuna, papazın yaptığı konuşmayı allem edip kallem ederek ironik bir üslupla hikayeleştirmesi sayesinde şahit oluyoruz. Neşeli bir mizacı var Astrid’in ve de tıpkı en önemli karakteri sayılan Pippi Uzunçorap gibi iki yandan ördüğü saçları. Annesi onu dizginlemeye çalıştıkça, isyankarlaşıyor. Kafa tutuyor tüm aile bireylerine. Belki çok güzel değil ama kafası çalışıyor, çılgın bir aklın var diyor ona bir kız arkadaşı. Dansa kaldırılmayınca, o dansa kaldırıyor bir kız arkadaşını. Sonra da çılgınca dans ediyor tek başına. Akşam olup eve geç kalınca da, paparayı yediği halde anne babasına kafa tutuyor hiddetle, sırf kız erkek ayrımı yapıyorlar diye. Ona göre kız ve erkek eşit olmalı tanrının önünde. Ve bu düşünceleriyle kendisini korkmadan ifade edebilen Astrid’in yaşının üzerinde muhakeme kabiliyetinin ve eleştirel zekasının olduğunu görüyoruz. Bir arkadaşının babasının yayıncısı olduğu yerel gazetedeki staj işine zekasıyla ve aynı dili konuşuyor olabilme testinden başarıyla geçebilmesi sayesinde kabul edilmesi çok zamanını almıyor. Hayatının hem iyi hem de kötü anlamda dönüm noktası olan staj işinde ilan, haber ve makale yazmasını öğreniyor Astrid. Evdeki gümüş takımları isteyen bir eşe sahip olan patronuysa kısa bir süre sonra, aralarındaki yaş farkına rağmen tutuluyor Astrid’e. Ondaki cevheri keşfediyor bir yandan. Örgülerini kestirdiği saçıyla kendini patronuna beğendirmeye çalışan genç kız, ilk önce bu saçlarla annesinin karşısına çıktığında cehenneme gidiş bileti almış olmakla suçlanıyor yine annesi tarafından. Yaşadığı yer olan Vimmerby’de saçlarını kestirme cesareti ve cüreti gösteren ilk kız olarak da geçiyor yaşadığı yerin tarihine. Fakat olanlar oluyor ve Astrid beraber çalıştıkları Magnus Krepper’den(gerçek ismi Reinhold Blomberg) üç yıl sonra yani on dokuz yaşındayken hamile kalıyor. Astrid çaresizlikler içinde yanıp tutuşadursun, bizlerse filmin kurgusal anlamdaki başarısına şahit oluyoruz, çünkü Astrid’in hayatında bir dönüm noktası teşkil eden bu olayla birlikte, iki saatlik filmin ilk çeyreğinden yarısına doğru yol almaya başlıyoruz. Film giriş gelişme sonuçtansa, Astrid’in hayatındaki dört evre olarak tasarlanmış ve son derece başarılı olmuş kanımca.

63D41921-6CE4-4DFD-BDE5-17B5A0177F91

images.jpeg-2

Filmin bundan sonraki yarım saat süren bölümünde mızmız bir orta yaşlı erkeğin tuhaflıklarını seyre koyuluyoruz Astrid’le beraber. Sorumluluğu sözde kabul ediyor ama henüz boşanma işlemlerine başlamamış bile. Niyetim iyi dese de, çılgın bir karısı ve tam yedi tane çocuğu var. Tohumlarını saçmayı marifet sayan ayaklı bir damızlık Magnus Krepper. Bu arada iyi niyetle dönmeyen peynir gemisinde yer alan Astrid’in çekirdek ailesi, kızlarına arka çıkmayınca, Stockholm’deki sekreterlik kursuna gönderiliyor apar topar. Orada stenografi öğreniyor. Birde onun gibi evlilik dışı hamile kalan kızların Kopenhag’ın dışında doğum yaptıklarını. Üstelik geçici bir süre boyunca oradaki bir aileye bebeğini bırakma şansı olduğunu da. O da Marie’nin evinin yolunu tutuyor ürkekçe. Doğumu da burada gerçekleştiriyor. Sonra da memesinde süt, gözünde yaşlarla bırakıyor oğlunu Marie’nin yanına ve önce baba ocağına, oradan da iş bulmak üzere Stockholm’e gidiyor.

6132EA83-DD25-46A6-AF5F-07EE3CD6286A

63E88616-FAFC-4CC9-9B9F-3A250CD62C0A

Filmin üçüncü yarım saatinde Astrid’in biricik Lars’ını ailesinin yanına getirmek üzere ne mücadeleler verdiğine tanıklık ediyoruz. Annesi bu konuda son derece katı bir tutum izlese de, bir yandan da kızının potansiyelini bilip, ona kıyamadığından çocuğunun babası dahi olsa yaşlı başlı bir adamla evlenip, onun yedi çocuğuna üvey annelik yapmak zorunda olmadığını söylüyor ısrarla. Bu esnada Lars altı aylık oluyor ve gel zaman git zaman Marie’yi annesi olarak benimsiyor küçük çocuk. En nihayet Magnus boşanıyor ve kocaman taşlı bir yüzükle geliyor Astrid’in karşısına. Bu defasında Astrid istemez oluyor bu koca, hantal ve heyula gibi adamı. Kendi karnını doyuramazken çocuğuna nasıl bakacaksın diyen Magnus’u geride bırakıp gittiğinde, son yarım saatlik dönemece girmiş bulunuyoruz. Astrid bulduğu bir sekreterlik işiyle tutunuyor hayata. Tuvaleti avluda, hamamı parkın yanında, mutfağı da koridorun sonunda bulunan loş bir daire kiralıyor kendisine. Zamanın şartlarının kıt bir maaşın olduğu takdirde, Avrupa’da yaşıyor olsan dahi çok iç açıcı olmadığını gösteriyor bu bize. Bu arada Lars’ın gözünde bir yabancı konumuna düştüğünü idrak edip tam oğlundan vazgeçmişken, gelen bir telefonla Marie’nin kalp hastalığının nüksettiğini ve artık çocuğuna bakamayacağını öğreniyor. Ana oğul Astrid’in apartman dairesinde, çetin yaşam koşulları içinde, Lars’ın küskünlüğüyle yaşıyorlar bir süre. Çocuk eski hayatını, annesi bildiği Marie’yi ve çocuk aklıyla benimsediği aynı yaşam koşullarına kavuşmayı bekliyor dört gözle. Küçücük de olsa Lars’ın özlemine ve nostaljisine, sonra da yavaş yavaş gelişen adaptasyon sürecine şahit oluyoruz ve neyse ki başarılı oluyor hem Astrid hem de Lars. Bu esnadaysa yine evli olan patronu Sture Lindgren’in ilgisine maruz kalıyor ve okuduğum kadarıyla o zamanlar evli olan Sture, Astrid için eşinden boşanıyor önce, sonra da Astrid’le evleniyorlar. Karin isminde bir kızları oluyor ve Lars’a da kendi soyismini veriyor Sture. Öldüğündeyse sadece 54 yaşında imiş bu iyi kalpli adam. Sture’dan sonra yaklaşık elli yıl daha yaşayan Astrid Lindgren bir daha evlenmiyor. Toplamda doksan beş yıl yaşayacak olan Astrid’in hayatında bir de evlat kaybı var. Oğlu Lars 60 yaşında Stockholm’de ölüyor. Kimsenin hayatının, her kim olursa olsun, çok kolay geçmediğini görmüş oluyoruz bu sayede, Astrid’in yaşadıklarını izledikçe.

SON SÖZ : Bu sene Cuaron’un Roma’sında olduğu üzere, kendi çapında çok güçlü ve bir o kadar da önemli kadın karakterlerin açık ara farkla sıyrılarak öne çıktığı filmler izledik sezon boyunca. Benim için Becoming Astrid ve dolayısıyla Astrid Lindgren de onlardan biriydi. İsveç, Danimarka ortak yapımı olan filmin kadın yönetmeni Pernille Fischer Christensen’in rejisi ve başrol oyuncusu Alba August’un tatlı üslubu sayesinde dünyanın kabul gördüğü ve ödüllere boğduğu, özellikle çocuk okuyucularının kıymetlisi yazarın nasıl Astrid olduğunu izlemekten bir dakika bile sıkılmadığımı kendi adıma belirteyim burada. Bazen bazı filmler daha bir kıymetlenir gözünüzde. Bu da onlardan biriydi ve izlemenizi tavsiye ederim en kısa sürede.

Pernille+Fischer+Christensen+Becoming+Astrid+bpk1Ns7mvTUl

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

WordPress.com'da Bir Blog Açın.

Yukarı ↑

Soledad/Hábitat

Madrid y sus Circunstancias

Gendering the Smart City

UK-India network curating safety in the city through community art, digital technologies and participatory mapping

MARJİNAL KAFA

BAŞKA BAKMAK LAZIM DİYENLERE...

haganbey

Diş fırçalamak sosyal bir eylemdir.

ahmetss

A modern business theme

GÜVENLİK KAMERA MONTAJ VE KURULUMU

Ankara Güvenlik Kamera Sistemleri Montaj Kurulum ve Arıza Bakım Servisi

yeni bahar

YENİLİKÇİ KIZLAR

İsmail Firdevsoğlu

Çok Okuyup Az Yazan Orta Gezen - #Çokayog

SaphilopeS

ne güzel blues ne güzel karanlık

aleyna'nın blogu

Profesyonel Çekimler

Ümit Hüseyin ÖZER

Farklı bakış açıları, farklı fikirlere uzanır. Farklı fikirler, gelişim ve bilgiye temel oluşturur. Bilgi ise güçtür.

Sinemass'a Hoşgeldiniz

Sinema,Film,Eleştiri,Öneri

Gezegenim

"ama fırtına olmadan dalgalar büyümez ki!"

BİRİKTİRDİKLERİM

YAŞAM PORTALI

siyahgolge

siyahgolge

Sin Edebiyat

iki aylık şiir ve edebiyat dergisi

Alperen Durak

#alperen #reis #birumutturyaşamak

Sadecilik

Sadeleşerek özgürleşin.

SÖZDÜŞÜM

Sözlerin Gülümsemesi Gülden Belli

İzmir nakliyat

İzmir evden eve nakliyat firmaları arasında en iyi ev taşıma ve ofis taşıma firmasıyız. Atasun evden eve nakliyat firmasıyla sizde izmirde sorunsuz ev taşıyın.

Shu’s World

Sanat,şiir,edebiyat

ZÎZNASE

bilgelik sevgisi...bilgi aşkı

Aksaray Ömür Oto Kurtarma Çekici

aksaray cekici aksaray oto cekici aksaray kurtarici aksaray oto kurtarma aksaray kurtarici oto kurtarici aksaray oto cekici aksaray aksaray çekici

CeylancaHerşey

Dijital Kahve, Reklamcılık, Film ve Edebiyat Hakkında KADINCA

kendimesozumvarcom.wordpress.com/

Bu sayfadaki tüm karakterler ve olayların gerçek kişi ve kurumlarla ilgisi vardır.

Türkçe Öğrenmek istiyorumm

Dünyayı güzellik kurtaracak bir insanı sevmekle başlayacak herşey...

Yaşama Dair Herşey

My WordPress Blog

Oku!

Yaratan Rabbinin Adıyla...

Dearpink

yaşama dair..

mythought

Wichtig ist zu verstehen, was man liest...

Şifa Otağı

Ruhsal ve Fiziksel Hastalıkların Teşhis ve Tedavisi-Şifa Enerjisi-Hacamat-Sülük-Refleksoloji-Lenf Drenaj-Nefes Terapisi-Akupunktur-Manuel Terapi-Bilinçaltı Terapisi-Aroma Terapi-Fitoterapi-Yaşam Koçluğu

geceninkuyusu

genelde içimden atmak için yazarım, hatırlamak için değil

haricibellek

Unutmayalım diye yazıyoruz.

Benim sesim

Müziğim dillerde

siyah lale

açık söz ve cesaret herzaman işe yarar ;)

comMEDIA

iletişim ve medyaya dair herşey

%d blogcu bunu beğendi: