UZUN İNCE BİR YOL : BEŞİNCİ BÖLÜM, HARRAN

20171001_111322-01.jpeg

UZUN İNCE BİR YOL : BEŞİNCİ BÖLÜM, HARRAN

Sağ dizimi sandalyeye uzatmışım, güzel güzel, uslu uslu oturmuş olduğum otelin restoran kısmında sabah kahvaltımı ediyorum. İkinci tabağı da birazcık dolduruyorum açık büfeden aldığım yiyeceklerle ve de silip süpürüyorum hepsini. Babaannem geride kalan tek bir pirinç tanesini kirpiklerinle toplarsın öteki tarafta derdi. Küçüktüm ve bunun imkansızlığının farkında olduğumdan kafamın tabağa yapışık kalacağını düşünürdüm. Çok mücbir sebepler olmazsa(hukuki bir terimi tabağıma uyarladım ve de yakıştı) eğer, tabağımı boş göndermeye çalışırım bu yüzden, diğer hususlarda müsriflikte bir numara olsam da. Hep babaannem yüzünden. İster bugün pazardır, zaman brunch zamanıdır psikolojisine yorun, isterseniz de gün boyu yemek yeme fırsatı bulamayacak olan biçare midemin bir çeşit öngörüsü deyin; göbeğimi çok değil, bir’az şişirerek kalkıyorum sofradan. Bacağımsa feci durumda. Sapsarı görünen katmanda hiç açılma yok. Pansumanlara bana mısın demiyor mikroplarım. İnsanın mikroplarca sevilip, mesken tutulması ayrı bir tartışma konusu olmakla beraber, şimdilik ne olursa olsun Harran’a gitmek gibi daha önemli konular var gündemimde. Yine yeniden “vatan kurtaran Şaban” pozlarına bürünüyorum. Harran’ı kurtaracağım herhalde, Harran kurtarılmayı beklemese de. İçimden de inşallah bacağım bana iş çıkarmaz diyorum. Hava o kadar sıcak ki. Son temiz pantolonlarımın kesimleri o kadar dar ki. Modaya uymak için çabalamak öyle salakça ki. Bu nasıl ekimin biri böyle dışarıdaki! Minibüs konteynır kentin kapısına kadar giriyor müşteri almak için. İnenler, binenler oluyor. Bense kendimi Suriye’de gibi hissediyorum. Herkes Arapça konuşuyor etrafımda. Bir satıcı var ileride tezgahında olgun narlar var. Ben inip fotoğrafını çekeceğim diyorum. Ben çekeyim diyor şoför. Olur mu diyorum, benim fotoğrafım ben çekeceğim. Sabırlı Suriyeli kardeşlerim bu hareketime anlam veremeseler de, ses etmiyorlar. Ne de olsa bir savaş geçirdiler, başlarına bombalar yağdı, ne yapsak diye düşündüler, sınıra kadar yürüdüler, evleri geride kaldı, belki de hiç kalmadı, vatansız vatansız dolanıp durdular, Ege kıyılarımızdan Avrupa’ya patlak can simitleriyle geçerken mağdur oldular, boğuldular, öldüler, onlara kapımızı açtık ama karşılığını da aldık nihayetinde. Bu ve bunun gibi onlarca sebep sayabilirim daha hala bana karşı bile neden nazik davrandıklarına dair. Onun yerine beyazlara bürünmüş pamuk tarlalarına bakıyorum bir süre sonra. Sabahtan beri toplanmakta olan pamuk balyaları tarlaların ortasında beklerken, köylüler ya da işçiler de binbir emekle topluyorlar kalanları. Bu manzara umut veriyor insana. İçim huzurla dolu bir halde varıyorum Harran’a.

20171001_131147-02.jpeg

Harran’ı Urfa’nın merkezinden daha çok sevdim her defasında. Harran Kültür Evi’ne girer girmez Harran’lı kadınlarca karşılanıyorum. İlla bir şeyler alayım istiyorlar. Çul çaput, çoğu da Suriye’den gelme başörtüleri, geleneksel kıyafetler olunca hiç ilgimi çekmiyorlar. Beni dışardaki tezgahlarında bekleyen kiloluk isot poşetleri ve şişelerdeki nar ekşileri ilgilendiriyor. Onlardan alıyorum ama. Bir aile, bir de genç bir çocuk var şu an bulunduğum yerde. Girişken genç, size de etrafı göstereyim diyor aile ile birlikte. Bacağım öyle sızlıyor ki, kabul ediyorum ikiletmeden. İki araba gidiyoruz. Etrafı kapatıldığından temelleri Asur ve Babil dönemlerinde atıldığı olası Harran Üniversitesi’ne gidiyoruz önce. 2013 senesinde geldiğimde Ali Kılıç vardı diyorum. O öldü diyor rehber. Benim amcamdı diyor. Yaklaşık altı ay önce kaybetmişler. Hiçbir şey ve hiç kimse yerinde durmuyor. Alman arkeolog ve Göbeklitepe kazı başkanı Klaus Schmidt de ölmüştü diyorum. Kalp krizinden ölmüş diyor Haldun. Kızdırmışız onu, üzmüşüz filan. Öyle diyordu internette. Bir Türk varmış şimdi kazının başında. Alman ekolü, Alman disiplini denen bir şey vardır, kazı ne halde ki şimdi diye soruyorum. Buradan ayrıldıktan sonra Göbeklitepe’ye ayıracak iki saatim var çünkü. Ziyaretçi alınmıyor diyor Haldun. Ne denir ki şimdi? Tarihin sıfır noktasına, tanımlanmış ilk ve en büyük tapınağına ziyaretçi giremezse, kim girecek peki? Sürüngenler mi?

Bir gün, her gün olduğu gibi, bir çiftçi, karasabanıyla tarlasını sürerken bulduğu bir taş parçasını müzeye götürüyor ve bu hiç de sıradan olmayan taş parçasının bulunuşunun üzerinden yıllar geçtikten sonra arkeolojik bir bulgu olduğu anlaşılıyor. Göbeklitepe ise en doğru tabirle küllerinden doğuyor bu vesileyle. Harran’da bereketli topraklar üzerindeyim. Ayakta durduğum yerde, toprağa bakıyorum. Her an her yerden tarihin çook eski dönemlerine ait yeni yeni terihi eserler çıkacakmış gibi geliyor. Bir de Mardin’den sonra Urfa’ya geldiğinizde yabancılık çekebilirsiniz çünkü kaotik bir trafiği ve o kaosu yaratan, kafasına göre hareket eden birçok otomobil sürücüsü var. Urfa zenginnn galiba… Araç bolluğu var. Yol yoksa ne yapsın bu zengin millet demeyin sakın, geniş geniş de yolları var. Çok şeritli, pek ferah. Sadece yetmiyor. Şehir planlaması bana Konya’yı hatırlatıyor. Her şey daha karmaşık sadece. Mardin’den sonra, kendinizi ait hissetmediğiniz sıkıntılı bir çember varmış gibi geliyor etrafınızda. O an Harran’a kaçabilirsiniz mesela, üzerinizdeki tüm elektriği Taş Devri’ndekine benzer kübik evlerin bulunduğu topraklara bıraktığınızda, bir şeyiniz kalmıyor. Urfa’da yaşamak zorunda kalsam herkesle ters düşerim derken, Harran’ı kabullenmeyi öğreniyorsunuz. Çünkü Harran sizi kabulleniyor her halinizle. Mevlana’nın hoşgörüsü Harran’ın toprağında var.

20171001_111622-01
Harran, ŞANLIURFA
20171001_113821-01
Harran, ŞANLIURFA

İki küçük çocuğuyla İstanbul’dan gelmiş karı koca buradan itibaren bizden ayrılıyorlar. Sırada Haldun’un rehberliğindeki Bazda köyü sakinleri ve de mağaraları var. Ondan önce belirtmeliyim ki, Türkiye çapında Erdoğan’a yüzde 96,8 oy oranı ile en çok destek veren ve evveeetttt diyen ilçe Harran olmuş. O da hem Urfa’ya hem de özel olarak teşekkür etmek için buraya, Harran’a gelmiş. Ben olsam ben de gelirdim. Kalan 3,2’lik azınlığın da elleri titremiş olsa gerek. Harran’daki beş ya da altı aşiret reisi ne istediyse, o olmuş. Sistemle, yerleşik düzenle uyumlu bir ilişki içerisinde olan halk, bu durumdan rahatsızmış gibi de görünmüyor ayrıca. Hepsi canı gönülden oyunu vermiş gibi. Fikir mi, benim fikrim mi? Yok kalmadı benim fikrim mikrim. Alternatifin olmadığı yerde, ne fikri, ne zikri? Benim tek anladığım seçimlerde Güneydoğu’yu alanın Türkiye’yi aldığı. Arapları arkasına alan kazanacaktır. Güç bu topraklardan doğuyor çünkü. Burası Ortadoğu’nun kalbi.

Burada en sık rastlanan isimlerden bir tanesi İbrahim. Her evde en az bir tane İbrahim var. O arada Bazda köyüne varmak üzereyiz Haldun’la beraber. Yol boyunca fotoğrafını çektiğim her çocuk bana poz veriyor. Kameraya poz vermek seçilmişliğin belirtisi olduğundan olsa gerek, çocuk akıllarıyla bunun içten içe bilincindeler. Tek kameraya baktıramadığım çocuksa karpuz çetesindeki sürünün asisi çıkıyor ve tellerin ardında ilgisini çeken şey her neyse, bana dönmüyor bile. İranlı bir fotoğrafçı var sadece yabancı olarak. Onun dışında nispeten akran iki yaşlı adam, bir kadın, üç tane de çocuk karşılıyor bizi. Bunlardan ikisi kız, biri erkek. Erkek çocuğun ismiyse tabii ki İbrahim. Kızlardan özellikle küçük olan paralanıyor. Boyunca plastik sandalyeleri taşıyor içeriden. Kendi aralarında Arapça konuşuyorlar Haldun’la. Tek kelimesini anlamıyorum. Hareketli olan ortancıl(ben öyle diyorum, okumayabilirsin eğer beğenmiyorsan uydurma kelimelerimi, bir tıkla yokum istersen, tdk odaklı yaşanmamalı geniş yazı evreninde) Emine, diğeriyse Hatice. Ablalar hep daha ağırdır ya, onlarda da öyle olmuş. Hatice ağır abla, Emine ise tam bir turizmci. Hatice daha duygusal, Emine’ye bir şirket ver onu zirveye taşımak, kara geçirmek için elinden geleni yapar. Gerekirse sabahlara kadar çalışır. Peki gayretlerin karşılığında hayatın getirdikleri seni tatmin eder mi? Her zaman değil. Çabalarsın çabalarsın sonuç ortadadır. Ama gene de çalışmaktan ve gelecekten umudunu kesmezsin. Her neyse, İbrahim mi? O iki abladan sonra bisiklete biniyor, bisküvisini yiyor, bakıyor, gülüyor, evin rahatı o, şimdilik. Bu üç çocuğun annelerinin ismiyse Güneş, bu kızlar Güneş’in kızları, o oğul Güneş’in oğlu. Kırk yaşında olduğunu öğreniyorum şaşkınlıkla. Benden küçük olduğunu öğreniyor o da şaşkınlıkla. Yüzünde derin çizgiler var, iyice esmerleşmiş teni. Herşeye rağmen çekici bir kadın. Cazibesini örtense analığı, karılığı, yaşam güçlükleri. Her gün her gün, sabahtan akşama elli koruma faktörlü krem sürmeden Harran güneşini yesem, bende benzerim Güneş kadına. Bir de benden yaşlı bir koca varsa başımda, vay bana vay’lar bana. İyi bir adam gibi görünüyor Güneş’in kocası(tam manasıyla erkeklere kefil olmam mümkün olmasa da). Ona dizimdeki enfeksiyon için ellerinde doğal bir krem olup olmadığını soruyorum. Urfa Devlet Hastanesi’ne gidiyoruz biz her şey için diyor. Doktorlar var diyor. Doktorlar Harran’a kadar girmiş yani, şifacılıkla uğraşan yok. Onun yerine turizm işlemiş iliklerine doksanlardan sonra iyice hareketlenen bölgede.

Emine elimden tutuyor, oda oda karış karış gezdiriyor, sahip oldukları her şeyi çocuk saflığıyla sergiliyor. Bu mutfak, bu banyo, bu tuvalet. Her cümlenin sonunda girer misin diyor. Nasıl namaz kılındığını gösteriyor(beni Hıristiyan sandı sanırım), çamaşır makinelerini, kilerlerini ve içindeki soğanlara kadar neleri var neleri yoksa tüm dünya bilsin ister gibi bir hali var. Nasıl coşkulu, nasıl enerjik anlatamam. Hiç yorulmaz mısın kız diyesim geliyor bir an. İbrahim hala daha bıraktığım yerde, teleşsız telaşsız oynuyor. Bu kadar mahreme girmek istemiyorum ben aslında, ama çocuklar turiste alışkın olduklarından fotoğraf çekilecekleri yerleri bile kendileri ayarlamışlar çoktan. Şimdi şu yeşilliklerin arasından çıkarken, şimdi şu duvara dayanmışken, şimdi şu biberleri toplarken, bunlar patlıcanlar… Hatta, Emine, önce benim fotoğrafımı, sonra da Güneş’le ikimizi beraber çekiyor poz poz. Ona da alışkınlar yani. Bana basacağı yeri gösteriyor bildiğinin ispatı olarak ve başlıyor çıldırmış gibi çekmeye. Güneş’le yan yana en az yirmi pozumuz oluyor. Haldun erkeklerle oturuyor, ben Emine rehberliğinde bağ bahçe dolanıyorum habire. Biraz anne duası gibi olacak ama Allah bahtlarını açık etsin, kötülere bulaştırmasın, çocuk gelin de olmasın bu tatlı kızlar. Barza mağarasına ya da mağaralarına giriyoruz şimdi de hep beraber. Hatice ve Emine de bize rehber. Kendimi yıllar sonra ilk defa Petra’da gibi hissediyorum. Anthony Minghella’nın İngiliz Hasta’sı ve Bernardo Bertolucci’nin Çölde Çay’ıdır bendeki yolda olma, çölde olma, çölde ölme hissinin kaynağı-ikisi de kitap uyarlaması. İnşallah bu topraklarda ölürüm bir gün. Mağaranın içinde hep bunları düşünüyorum.

20171001_121927-01.jpeg

Harran’a gelirken hiçbir planım yoktu. O yüzden belki de karşıma çıkan her insanın sözünü dinledim. Gel dediler gittim, ayrıldılar yoluma tek başıma devam ettim. Planda Barza yoktu, bu enteresan aile hiç yoktu. Haldun’la bir ortak yanımızın Bozcaada olduğunu öğrendim bu arada. Çiçek pastanesinde aşçılık yapıyormuş yazları, şimdiyse kadrosuz öğretmenlik yapmak üzere okullardaki mevcudiyetin belirlenmesini bekliyor. Bizi kısa süreliğine hayat bir araya getirdi. Kartını verdi, tekrar gelirsem eğer ben olmasam da Konukevi’nde kal ki iyice gez her tarafı dedi. Ben kaderden bağımsız hareket edemiyorum. Dolayısıyla tekrar yolum buralara düşer mi, onu da hiç bilmiyorum ama gelmek istiyorum ve eğer gelirsem de bu yarı çöl gibi olan Harran’ın kalbinde kalacağım. Uçsuz bucaksız tarlaları izleyeceğim. Kübik evlerde birkaç gece geçireyim, ondan sonra tekrar konuşuruz sizlerle. Pardon ben konuşurum, siz okursunuz eğer siteme yolunuz düşerse. Sırada Gaziantep var, ona göre.

20171001_120109-01.jpeg

 

Reklam

UZUN İNCE BİR YOL : BEŞİNCİ BÖLÜM, HARRAN’ için 2 yanıt

Add yours

  1. Yazım diliniz de, yolculuklarınızda çok hoş akıcı. TDK ya bakarsak, yeni bir kelime kullanılmış bu yıl okuduğum ders kitabında… eğlendinlen zamanı! Önce tatil kelimesi için bulunduğunu düşünsem de meğer “rekreasyon ” için kullanılıyormuş. O da iş yapma dışında vakit geçirmek ve tekrar iş yapabilmek için yenilenmek anlamındaymış.
    Sizin buluşlar tam oturuyor .. sevgiler

    Beğen

    1. Bu durumda ben ne yapsam, ne desem TDK ile yarışamayacağım gibi eğlendinlen zamanı kadar fingirdek çağrışımları olan bir kelime de daha duymadım hem de rekressyon için. Olsun ama gene de yaratıcı, eğlenceli, olmazsa olmaz bir kurumumuzdur yıllardır. Bari eğlendinlen için olsunlar.

      Beğen

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

WordPress.com'da Bir Blog Açın.

Yukarı ↑

Soledad/Hábitat

Madrid y sus Circunstancias

Gendering the Smart City

UK-India network curating safety in the city through community art, digital technologies and participatory mapping

MARJİNAL KAFA

BAŞKA BAKMAK LAZIM DİYENLERE...

haganbey

Diş fırçalamak sosyal bir eylemdir.

ahmetss

A modern business theme

GÜVENLİK KAMERA MONTAJ VE KURULUMU

Ankara Güvenlik Kamera Sistemleri Montaj Kurulum ve Arıza Bakım Servisi

yeni bahar

YENİLİKÇİ KIZLAR

İsmail Firdevsoğlu

Çok Okuyup Az Yazan Orta Gezen - #Çokayog

SaphilopeS

ne güzel blues ne güzel karanlık

aleyna'nın blogu

Profesyonel Çekimler

Ümit Hüseyin ÖZER

Farklı bakış açıları, farklı fikirlere uzanır. Farklı fikirler, gelişim ve bilgiye temel oluşturur. Bilgi ise güçtür.

Sinemass'a Hoşgeldiniz

Sinema,Film,Eleştiri,Öneri

Gezegenim

"ama fırtına olmadan dalgalar büyümez ki!"

BİRİKTİRDİKLERİM

YAŞAM PORTALI

siyahgolge

siyahgolge

Sin Edebiyat

iki aylık şiir ve edebiyat dergisi

Alperen Durak

#alperen #reis #birumutturyaşamak

Sadecilik

Sadeleşerek özgürleşin.

SÖZDÜŞÜM

Sözlerin Gülümsemesi Gülden Belli

İzmir nakliyat

İzmir evden eve nakliyat firmaları arasında en iyi ev taşıma ve ofis taşıma firmasıyız. Atasun evden eve nakliyat firmasıyla sizde izmirde sorunsuz ev taşıyın.

Shu’s World

Sanat,şiir,edebiyat

ZÎZNASE

bilgelik sevgisi...bilgi aşkı

Aksaray Ömür Oto Kurtarma Çekici

aksaray cekici aksaray oto cekici aksaray kurtarici aksaray oto kurtarma aksaray kurtarici oto kurtarici aksaray oto cekici aksaray aksaray çekici

CeylancaHerşey

Dijital Kahve, Reklamcılık, Film ve Edebiyat Hakkında KADINCA

kendimesozumvarcom.wordpress.com/

Bu sayfadaki tüm karakterler ve olayların gerçek kişi ve kurumlarla ilgisi vardır.

Türkçe Öğrenmek istiyorumm

Dünyayı güzellik kurtaracak bir insanı sevmekle başlayacak herşey...

Yaşama Dair Herşey

My WordPress Blog

Oku!

Yaratan Rabbinin Adıyla...

Dearpink

yaşama dair..

mythought

Wichtig ist zu verstehen, was man liest...

Şifa Otağı

Ruhsal ve Fiziksel Hastalıkların Teşhis ve Tedavisi-Şifa Enerjisi-Hacamat-Sülük-Refleksoloji-Lenf Drenaj-Nefes Terapisi-Akupunktur-Manuel Terapi-Bilinçaltı Terapisi-Aroma Terapi-Fitoterapi-Yaşam Koçluğu

geceninkuyusu

genelde içimden atmak için yazarım, hatırlamak için değil

haricibellek

Unutmayalım diye yazıyoruz.

Benim sesim

Müziğim dillerde

siyah lale

açık söz ve cesaret herzaman işe yarar ;)

comMEDIA

iletişim ve medyaya dair herşey

%d blogcu bunu beğendi: