MISS SLOANE :
“Siyasetçiler oylarını kendi siyasi kariyerleri için değil, ülkeleri adına doğru olduğuna inandıkları şey için kullanmalı. Bu dileğimin boş olduğunu biliyorum. Çünkü bizim sistemimiz çökmüş. Vicdanlarıyla oy veren dürüst politikacıları ödüllendirmiyor. Asıl ödüllendirdiği sıçanlar. Yemlendikleri yalağı kaybetmemek uğruna ülkesini satmaya razı olanlar. Bu sıçanlar Amerikan demokrasisi üzerindeki gerçek asalaklardır.” Miss Sloane
Mahkemede Miss Sloane tarafından sarf edilen bu ateşli cümleler filmin bir parça tribünlere oynadığının açık ara göstergesi olmakla beraber, bu durum, içerisinde benim de olduğum tribünlerdeki suskun seslerin filmi beğenmediği ya da onaylamadığı anlamına da gelmiyor. Heyecanlı heyecanlı izledim hem bayanı hem de “saygın” icraatlarını. Nasıl geçti anlayamadım iki saat ve artı on dört dakikası. Film üzerine yazılan eleştirileri okuduktan sonra ise, sıkıcılığından boğulmaktan ötürü bir köşesine sindiğimiz hayatlarımızda iki saatliğine de olsa birer Sloane’a dönüşüvermemizin bizi nasıl da mutlu edebileceğini gördüm. Bir taş koymuş olduk böylelikle sisteme Miss Sloane sayesinde ve onun kimliğinde, dinamiti patlattık mahkemede kendimiz de içinde, sonra da kodese gönderiliverdik zahmetsizce. Bakınız Cumhuriyet Gazetesi’nin işine. Taş, dinamit, bum. Allah kimsenin çoluğunu çocuğunu sistem karşıtı etmesin bu ülkede. Bum bum.
Kadın erkek fark etmez, bütünn seyirci gönüllerinde yatan dişi kaplan, gıpta ile bakılan, aklına, hırsına, kafasında dolaşan küçük tilkilere dahi hayran olunan bir kadın karakter geçmiş oldu gözlerimizin önünden Miss Sloane sayesinde. Öyle ya da böyle kadın oyuncular ne kadar mızmızlanırsa mızmızlansınlar, Amerika’da güçlü kadın başroller yazılabilmekte. Hem de çoğu erkeklerin elinden çıkma ve yönetmenleri de onlar. Bu da yamanından bir çelişki olarak geçiyor sektörün tarihinin görünmez sayfalarına. Yoksa çok erkek başrol izledik mahkeme filmlerinde, hepsi de eni konu şaşkın birer Demokles idiler. Bu durum ise, az çok endüstride kadınların yadsınamaz bir gücü yaşatabildikleri ve muhafaza edebildikleri anlamına da gelmiyor değil hani. Bir kaya değil belki ama taş yerinde ağırdır neticede. Düğüne mi geldiniz ölüme mi, sinema yazısı mı okuyacaktınız yoksa çok da parlak bir hayatı olmayan birinden hayat dersi almaya mı geldiniz! Sizler vereceksiniz kendi kararlarınızı. Hayat sizin, Miss Sloane yaşamayacak onu da. O şimdi sıfırdan başlamak suretiyle geçinmek için kendine bir iş kurmak gayretinde. Belki bir çi’köfte dükkanı açacak. Belki bir güzellik salonu. Belki de izbe bir bilardo salonuna ortak olacak. Kim bilir?
Gelelim ülkemizde çok fazla hakkı teslim edilmemiş Miss Sloane”umuza. Sağlam bir kurguya, iyi oyunculuklara, iyi de bir yönetmene ve kendine hayran bırakan çılgın senaryoya sahip film uyuşmuş zihinleri açmaya deva adeta. Kendisi bir parça uzun, uzun olmasına ama…artık doksan dakikada sıkış tepiş derdini anlatmak telaşında yönetmen kalmadı sinemada. Önemli bir kısım televizyona geçti zaten, bölüm bölüm, ağır ağır anlatıyor anlatmak istediğini hiç telaşa düşmeden-galiba parası da güzel, bizde öyle derler. Bu uzun süren film deneyimlerine alışmak ve bundan böyle kabullenmek gerek. Miss Sloane ise bu güçlüğü her saniyesinde ayakta tuttuğu merak duygusu ve kilit özelliğindeki aralara serpiştirilen vurucu anlar sayesinde seyirciye hissettirmeden yeniyor. Sistemle, sektörle, rakiplerle baş edebilmek için gereken dişi kaplanlık, bol deneyim, aklıevvellik, kurnazlık ve öngörü sahibi olmak gibi bir takım şartlara sahip olmanın gerekliliğinin yanısıra, işin içine vicdanı girdiğinde son kertede tam bir haklayış söz konusu oluyor bayanın adına. Miss Sloane kendi söylediği gibi kariyeri yüzünden intihar etmektense, kariyer intiharı yapıyor nihayetinde ve eğer filmi izlemeden yazımı okuyanlarınız varsa eğer beni artık sevmeyeceklerdir, bol miktarda vermekte olduğum spoiler’lar sayesinde. Ya benim yazımı zamansız okumayacaksınız, yahut filmin sonunun vereceği yüksek hazzı erteleyeceksiniz ki ilki daha kolay görünüyor sizin için. Yani okumayın beni bundan böyle. Çünkü ben bildiğimi okuyacağım, bu böyle. Can çıkar, huy çıkmaz güzel insanlar. Bir de bu yazıyı okurken, benim aşırı rutubet ve yüksek ısı eşliğinde, ocakta kaynadığımı hissederek kalemimle cebelleşe cebelleşe yazdığımı esas alınız lütfen. Empati şarttır, sünnet değil. Ve eğer bir gün(bu cümleyi değil, cümlenin içindeki bir başka düşünceyi parantezliyorum bu defasında) intihar haberim duyulursa bir yaz sıcağında, sıcaktan çıldırmış hormonlarım bunda etkendir. Neden kısa ama acılı, fakat banal ve aciz olmayan bir yöntem seçtiğim sorulursa, her şeyden önce kestirmeleri severim ve evim çatı katında, uçmayı tecrübe etmek istemiştim her zaman her ne kadar bu tecrübeyi sizinle paylaşamayacak olsam da. Düşmelere alışık bir bünyem vardır, her eşikte tökezlemişimdir hayatım boyunca. Ayrıca cebimde çakıl taşlarıyla boğulmaktan, kendimi kesmekten-ki bu kendi derimi yüzmekle eşdeğer gözümde(kurbanlık koyun muyum ben, yine parantez açtım, evet farkındayım)- iyidir. Son olarak gerekli bütün açıklamaları arafta yapacağım benden sorumlu yetkili üst mercime. Beden yorgunluğumu üzerimden attıktan sonra, hafifleyeceğimi dolayısıyla rahatlayacağımı umuyorum. Sevdiklerimle konuşup moral bulacağım en azından. Yalnız öleceğini düşünen herkesin böyle küçük planları vardır; ama gerçekleştirir ama gerçekleştiremez. Oklar yalnız ve münzevi bir sonu gösterirken, bu yazıda yalnızca Miss Sloane olmadığını anlamışsınızdır sanırım. Ben varım biraz da. Kavram kargaşası değil okuduklarınız, benim.
Lobicilik bir meslek dalı olarak A-B-C’de pardon A-B-D’de(aynı espriyi kullanmam sadık okuyucumu şaşırtmıştır, o şaşkın okuyucuyu alnından öpüyorum çünkü herkes tüm sadakatiyle “tüm” yazılarımı okumuyor, dolayısıyla harcamaktan korktuğum garip esprilerimi tekrarlama gereği duyuyorum) bir hayli önemli. Kuralları esnek ve dürüstlük içerdiği de söylenemez. Filmin ilk dakikalarında başarının nereden ve nasıl geldiğini anlatıyor Bayan Sloane dürüstçe : “Rakibinizin hamlesini önceden kestirirsiniz ve ona göre önlemler geliştirirsiniz. Rakibinin bir sonraki adımını hesap eden ve rakibi kozunu oynadıktan hemen sonra kendi kozunu oynayan kazanır. Amaç karşındakileri şaşırtmak ama seni şaşırtmalarına izin vermemektir.”
Miss Sloane, ondan haz etmeyen avukatıyla mahkemenin yolunu tutmuşken adamın tavsiyeleri vardır kulağında. En azından biz öyle düşünürüz. Çünkü karşımızdakinin öngörülemez bir kadın olduğunu ancak zaman geçtikten sonra kavrarız, tıpkı çevresindekiler gibi. Tek bir suçlamayı dahi cevaplarsa, mahkemede susma hakkından feragat etmiş olacak ve bütün soruları cevaplamak zorunda kalacaktır. Üstelik taraflı bir mahkemede, hem de ulusal basının önünde tabi tutulduğu Cadı Avı misali bir yargılamadır. Avukatı ondan, Gandhi sabrı göstermesini ister. Miss Sloane ağzını tutaar… tutaar… ta ki tutamaz hale gelinceye dek ve oyuna dahil olur. Avukatı cinnet getirir. Senatör geviş getirir. İzleyici içinse gerçek şenlik bundan sonra başlar. Bayan’ın bugünlere nasıl geldiğini izlemeye koyuluruz flashback’ler eşliğinde.
Genç kadın 10 yıl boyunca aynı limited şirkette çalışmış, ta ki dünyanın en mantıksız tekliflerinden biriyle karşısına gelen zengin ve güçlü adamı küçük düşürüp, karşıdan gelen yeni teklife vicdanının sesini dinleyerek evet diyene dek. Bu güçlü, galiba Cumhuriyetçi bey silah satışlarında kapsamlı geçmiş araştırması şartı getiren yasa tasarısının onaydan kaldırılmasını istemektedir. Yürütecekleri reklam kampanyasında silah yüzünden çocuklarını kaybeden anneler yerine silah sayesinde çocuklarını koruyan anneler, silahla tehdit edilen, ezilen eşler yerine 38’lik tabancasıyla saldırgan kocasını yere seren eşler ön plana çıkarılacaktır. Silah kadının güçlenmesinde bir araçtır ve bu bencil, bunamasına az kalmış, yüzsüz adam her kadını Thelma ve Louise sanmaktadır. Sloane’un cevabı önlenemez kahkahalarla karışık yediden yetmişe vatandaşları donuna kadar silahlandırarak mı annelerin daha güvenli bir ABD vaadiyle kandırılacağı sorusudur(bu tip bir söylem Karadeniz’de tutabilir ve bu adamın hiç bilmediği kökeninin bir kısmı Karadeniz’e dayanıyor olabilir, Viking’de olabilir). Serbest piyasanın ateşli savunucusu Sloane’un bile böyle bir teklifi aklı almaz ve önemli müşterileri olan güçlü bir limited şirketten kibarcası “küçük balık” olan mütevazı bir “butik şirket”e zıplayıverir ekibinin önemli bir kısmıyla. Güçlü bir kamuoyu oluşturan maçı kazanacaktır bundan böyle. Kimin neyi ne kadar oluşturduğu ve rakibinden ne kadar fazla öngörülü olduğu finalde anlaşılacak olup, bir nevi “Şeytan’ın Avukatı” yaşanacaktır son dakikalarda. Güzel bayan şeytana pabucunu ters giydirecek ama bunu iyisinden yapacaktır. Bu süreçte Rodolfo Scmidt rolünde İngiliz aktör Mark Strong harika yakışıklıdır ama bir parça da saf kalır Sloane’un cin aklının yanında(bir insan için kelimeler yetersiz, sıfatlar küçük kaldığında, tarafımdan itinayla uydurulurlar, harika yakışıklı buna sağlam bir örnektir).
Sokratçı, ilkeli lobici Miss Sloane’un geniş bir nüfuzu, Washington’daki bazı üst düzey yetkililerin tek parmak şıklatmasıyla kariyerlerini mahvedebilecek de bir gücü vardır. Kırklı yaşların başındadır, iddialı ruj seçimi, daracık tayyörleri, iğne topuklu pabuçlarıyla Jessica Chastain aynı zamanda son derece dişi bir kadına hayat verir bu rolle. Geçmişi muğlaktır. Silahlarla ilgili kötü bir tecrübesi olup olmadığını öğrenemeyiz. Ailesine ne olduğu, kim olduğu da şaibelidir. Ama başta beraber çalıştığı insanlar olmak üzere aynı havayı soluduğu dost düşman herkes hakkında araştırma yaptırır küçük köstebeklerine. Belli kişiler için kafasında hep bir planı olsa da o kişiler planın ne olduğunu dahil olana dek bilmezler. Bilgiyi çalışma arkadaşlarıyla paylaşır ama sadece bir kısmını. Dolaylı yollardan sorar ve sonunda bildiğini okur. Sosyal ilişkiler için yardım alır. Bir sosyal hayatı, bir evi ve ailesi yoktur. Tek sorumluluğu davasına karşıdır. Nerede durması gerektiğini bilir de bilmez. Tüm bunlara yetişebilmesi için de az uyuması gerekmiştir. Bu sebeple kullandığı uyarıcı ilaçlar mahkemede aleyhine delil olarak kullanılır. Daha da bir sürü şey aleyhinde delil olarak kullanılır. Duygusal yakınlık kurmamak için oteline çağırdığı erkek escort bile mahkemeye dahil edilir. Belli güçlerin tesiriyle kendisiyle uğraşan senatörün birincil özelliği halkı temsil etmek olacakken, umutsuzca bulunduğu mevkiyi korumaya çalışmaktadır. Çevresince normal olmadığı ve dürüst davranmadığı düşünülen Sloane, başta davasını yürüten senatör olmak üzere, pek çok adamdan daha dürüst davranmıştır aslında. Son noktada hakkı teslim edilir ve Bayan Sloane etrafındakilerin ağzını bir karış açıkta bırakan bir oyun oynar. Başlarda delirttiği avukatı bile şaşkınlıkla izler mahkemede yaşananları. Aslında Sloane’un avukata filan ihtiyacı yoktur. Kendi savunmasını kendi yapar. Kendi davasını kendi kazanır. Kendi yazar, kendi oynar.
Filmin en beğendiğim sahnesi son saniyeleriydi. Jenerik akmadan hemen önce ve birkaç saniye sonrasında, siyahlar içerisindeki Elizabeth Sloane hapisten çıktıktan sonra kapının önündedir ve karşıya, yine bir belirsizliğe doğru bakmaktadır. Yalnızdır. Çıktığını bilen ve karşılamaya gelen bir tanıdığının olup olmadığını göremeyiz. Tıpkı geçmişi ve geçmişini şekillendiren, onu bugün olduğu şey yapan olay ya da olaylar hakkında bir şey bilmediğimiz gibi.
“Bir gün pederin biri genç bir rahibeyi arabayla evine götürüyormuş. Vites değiştirirken elini rahibenin dizine koymuş. Genç rahibe dönmüş ve Luke 14:10’u hatırlayın demiş. Peder utanç içinde elini geriye çekmiş. Bir sonraki ışıklarda durduklarında peder bu sefer elini rahibenin kasıklarına koymuş. Rahibe gene Luke 14:10’u hatırlayın peder demiş. Peder özür dilemiş. Kızı bıraktıktan sonra evine gitmiş. Eve varır varmaz İncil’de Luke 14:10’u açmış. Diyormuş ki: “Arkadaşım, daha yukarı çık ki, güzelliklere ulaşasın!” Yani üzerinde çalıştığınız konuyu bilin. Bilmezseniz elinizdeki altın fırsatı kaçırabilirsiniz.” Miss Sloane
NOT 1 : Ben çevirmenin çevirisine sadık kaldım. Her zamanki gibi/ As usual. Luke 14:10’un orjinali ise şöyledir:”Friend, move up to a better place. Then you will be honored in the presence of all the other guests.” Çeviri zor iştir vesselam.
NOT 2 : Bu fotoğrafı, bu filmin sonunda neden kullandığımı biliyorum aslında ama söylemeyeceğim. Miss Sloane gibi gizemli olmak gayretindeyim çünkü. Size verebileceğim tek ipucum uzaktan sıkmanın kolay olduğudur. “🇺🇸🇹🇷 = Amerikan ve Türk halkı kardeştir.” Mesajım kendimedir. Son olarak harika bravo maşallah katlandınız bana. Sabırlıydınız. Teşekkür ederim bu son satıra gelme sabrını gösteren okuyucuya. İyi ki varsınız.
Bir Cevap Yazın