THE GIRL IN THE SPIDER’S WEB : ÖRÜMCEK AĞINDAKİ KIZ

2354444d-b8ee-41b7-be99-605d62a7d1e0

THE GIRL IN THE SPIDER’S WEB : ÖRÜMCEK AĞINDAKİ KIZ

“-Sevdiklerimiz öldüğü zaman, arkadaşlarımıza söyleriz.
  -Bu ifadede yanlış bir varsayım var.” 

“Zaman, içinde yandığımız bir ateş derler. Ben de kaçmaya çalışıyorum.”

“Ağaçlar siste görünmezler.”

GİRİŞ :

Milenyum Serisi’nin ilk üç kitabının yazarı olan Stieg Larsson’un 2004’deki erken ölümünün ardından, David Lagercrantz’ın yazdığı ve seriyi “şimdilik” tamamladığı iki kitaptan ilkiydi “Örümcek Ağındaki Kız”. Filmin yönetmeni olan Uruguay doğumlu Fede Alvarez’in filmografisine baktığımdaysa izlediğim hiçbir filmi olmadığını görerek, yoluma pek çok aday adayı varken neden Claire Foy’un eleştirmenlerce pek değil hiç sevilmemiş bir filmde seve seve oynamış olduğuyla devam edeceğim. Elbette her film, her başrol bir çeşit kumardır, fakat Stieg Larsson’ın yaratmış olduğu tipleme efsanedir ve film nasıl olacak olursa olsun ve yönetmeni kim olursa olsun Lisbeth Salander’ı oynamak bir oyuncu için ayrıcalıklı bir durumdur. Noomi Rapace ve Rooney Mara’dan sonra Claire Foy da bu kervana katılmıştır. Şaşırtıcı olan adında iki oo olmadan bu rolü alabilmiş olmasında yatar. Kimler düşünülmemiştir ki bu rol için? Natalie Portman başta olmak üzere, boyu yüzünden kaybeden Jennifer Lawrence, seksiğinden kaybeden Scarlett Johansen, Carey Mulligan, Kristen Stewart, Ellen Page, Emma Watson, Anne Hathaway, Evan Rachel Wood, Kiera Knightley, Mia Wasikowska, Eva Green, Lea Seydoux, Emily Browning gibi isimlerin adı geçse de, David Fincher’ın İngiliz versiyonu yapımı için, ilk üç kitabın toplamı olarak tasarlanan İngiliz versiyonu için başrolü Rooney Mara almıştır. Bu son film içinse, yeni bir yüz arayışına giren Sony yüzünden Rooney Mara rol için istekli olmasına rağmen, yukarıda saydığım isimlere Alicia Vikander ve Feliticy Jones’da eklenmiş, The Crown’un asi ve kiliseye başkaldıran ve sonunda da dize getiren kraliçesi Claire Foy’da karar kılınmıştır. Bilinçaltımda bir yere, oldukça da hassas bir yerine dokunduğunu düşündüğüm Lisbeth Salander karakteri, kafamda edebiyatta ya da sinemada bir karakter nasıl yaratılır sorusunu düşünenleriniz varsa eğer, özellikle de ilk yayınlandığı tarihte, başvurulması gereken bir kaynaktı. O zamandan bu zamana ne değişmiş olabilir? Benim edebiyat zevkim mi? Hiç sanmıyorum. Hala Lisbeth’e sempati beslerim ki kendisi sempatik olmak ya da görünmek kaygısı taşımaz. En vurucu tarafı da budur. Suç(polisiye de derler, bir suç varsa illa bir polis olmalıdır diye de düşünürler) türünde yazılmış romanlar ve çekilmiş filmler, benim hala en sevdiğim türdür. Hem edebiyatta, hem de beyazperdede. Seven, Primal Fear, KuSuların Sessizliği, Sicario, Gözlerindeki Sır, L.A. Confidential, 36 Quai des Orfevres, I Saw The Devil, Leon, Usual Suspects, Pulp Fiction, Fargo ve Copland ilk aklıma gelenlerdi yakın tarihli olarak. Polisiye yanı ağır bastığından suçluları suçlayan ve bastıran bir yanı olan filmler dışında, işi sadece kahramanın tarafına göre ele alanlar da vardı ve kahramanımız karnı burnunda bir polis memuru olabileceği gibi, mafyayla anlaşmış, bir nevi mafyalaşmış, yolsuzluğa bulaşmış olan meslektaşlarına karşı tek başına meydan okuyan sağır bir polis memuru ya da burada olduğu gibi sorunlu bir çocukluk yaşayan(kim yaşamıyor ki), dolayısıyla da sorunlu bir aileden gelen, kanunlara aykırı işler yapan, en doğrusu kendi kanununu kendisi yazan kişi olarak tanımlayabieceğimiz, yalnız ve biseksüel bir karakter olan Lisbeth Salander da olabilirdi. Bir de edebi anlamda romantik akımın etkilerini taşıyan, film olarak bakıldığındaysa tarihi, dram gibi türlere sokabileceğiniz Sefiller’i de bir nevi polisiye olarak kabul edebiliriz. Neden mi? Bir somun yüzünden hapislerde çürümeye yüz tutmuşken, Monte Cristo Kontu misali küllerinden bir başka isimle doğan zamanın kürek mahkumu, şimdinin varlıklı iş insanı Jean Valjen’e takık Müfettiş Javert arasında yaşanan rekabet soslu kedi fare oyunundan ala(Hugo’nun kemikleri sızlar mıydı acaba Fransız edebiyatının belki de en önemli romanına ithafen yazdıklarımı okusa, neyse ki Fethi Naci ya da Berna Moran ol(a)madığımdan ciddiye almayacaktır) polisiye mi olurdu?

6c8612f1-2eb5-4f66-9db8-cb59309dd22d

Elbette ki macera sosuyla süslenmiş bir roman dizisidir Milenyum Serisi ama içinden bir antikahraman yükselir. Bizi kendi yolculuğuna sürükler, çünkü bu dram yönü ağır basan bir polisiye romandır aynı zamanda. Her türlü karanlığa gireriz onunla beraber; ejderha dövmemizi yaptırır, derilere bürünür, motorsikletimize atladığımız gibi kah ateşe atlar, kah arı kovanına çomak sokarız yeri geldiğinde. Çok kötü adamlardır bazen etrafımızı saranlar, tecavüzcüler, pedofiller, sadistler. Çok nadiren de olsa iyiler. Hem kızları öpmeyi sever Lisbeth hem de iyi bir adam bulduğunda miktarınca ilgilenmekten çekinmez. Bu kişi de Mikael Blomkvist’tir ve Örümcek Ağındaki Kız’da da Lisbeth’in yardım çağrısına kulak verir ve koşar gelir hemen yanına. Mesafeli bir tavırla yaklaştığı çünkü bir gazeteci olarak kendisini ve üzerine basa basa söylediği psikopat ailesini kaleme alan Blomkvist, Larsson’ın alterego’sudur bir nevi. Serinin ilk üç kitabını, özet geçmek istiyorsanız Fincher’ın filmini, bence en iyisi olan İsveç versiyonundaki Noomi Rapace yorumuyla Lisbeth’i izlemenizi tavsiye ederim. Bu arada tüm kadın oyuncuların role katkıları çok çok özeldir. Buradan bir tartışma doğar pekala oyunculuk anlamında, oyuncu rolün karakterine mi bürünmelidir, yoksa kendi yorumunu mu katmalıdır diye. İlk varsayımı onaylayanlar açısından Noomi Rapace başarılıdır, Mara ve Foy’sa kendilerinden katmışlardır role. İlki içgüdüsel, diğer iki yorumsa daha kişiseldir kanımca.

b7e3011d-94e2-46e2-9032-de91106d3414

91cb510b-4b01-4f25-bc37-ba8e7fe1b658

LISBETH’le KALDIĞIMIZ YERDEN :

Hak eden erkeklerin hak ettiği şekillerde canına okuyan kadın karakterimiz, kürsüsü olmasa da ders vermek amaçlı, bir nevi esans pardon seans esnasında çıkar karşımıza. Canı sıkkın olduğundan belki de, az evvel karısını bir temiz dövmüş bir CEO’nun evine gizlice girer, önceden kurduğu düzenek sayesinde ayaklarından tavana baş aşağı asmayı başardığı adamın banka hesabındaki parayı adaletli bir şekilde karısının ve dövdüğü iki kadının hesabına geçirir. Son olarak da erkeklik organına elektrik verir ki baş aşağı duran adam yüzüne akan idrarını rahatlıkla yudumlayabilsin ki ben de nacizane bu yaratıcı sahneyi en ince detaylarına kadar  sizlere “zevkle” aktarabileyim. Lisbeth değişmemiştir, pek çok adam da. İntikam amaçlı mağdurlara yönelebileceğini düşündüğü için de, başaşağı ipe çektiği CEO’muza gösterdiği özçekim videodaysa iş ortağı bir adamın karısına benzer bir şefkat gösterdiğini görürüz tehdit amaçlı olarak. Adam bir pisliktir kısaca. Lisbeth’se intikam meleği, “hala”. Blomkvist’se evlidir ve Lisbeth’i kıskanan bir eşe sahiptir. Üç yıldır haber alamadığı, kendi imkanlarıyla da ulaşamadığı Lisbeth onunla bağlantı kurduğunda ancak görüşebilir onunla. Lisbeth’se her zamanki gibi açık ve nettir. “Her şeyi berbat ettim, yardımına ihtiyacım var” der. Çünkü imkansızı isteyen bir müşteri çıkmıştır. Büyük dünya güçlerinin nükleer cephanelere zahmetsizce erişmek için ulaşmak istediği bir tür araç hakkındadır bu görüşme talebi ve buna sahip olan bir kullanıcının kendi bilgisayarında, bir tık uzağında  sahip olduğu güç çok büyük olacaktır. Bu güce ulaşabilmek için programın şifresini elinde bulunduran bilim adamı yaptıklarından duyduğu pişmanlıkla çıkar Lisbeth’in karşısına. Sonra da öldürülür. Deha oğluysa Lisbeth’e emanettir bundan sonra. Blomkvist örümcek dövmesinden tespit ettiği bir adamın dahil olduğu Rus yeraltı örgütünün bir ucunun Lisbeth’in babasına kadar uzandığını keşfeder ve iş Lisbeth’in aile fertlerinden olan kız kardeşinde biter. Herkese öldü dediği kız kardeşi ölmemiştir. Camilla Salander babasının ağını devam ettirmektedir. Onlara örümcekler demektedir. Tüm bu yaşananların altından bir aile dramı çıkar. Camilla babası Alexander Zalachenko tarafından on altı yıl boyunca tacize uğramıştır. Lisbeth kaçmış, Camilla’ysa onunla gitmek yerine babasıyla kalmayı yeğlemiştir. Bundan ötürü de hayatı boyunca babasının ona yaptıkları için Lisbeth’i suçlamıştır. Onun gözünde yanlışların doğrusu, kadınları inciten adamların kabusu olan kız kardeşi tüm o şanslı kadınlara, eşlere, annelere ve başkalarının kız kardeşlerine yardım etmiş fakat ona yardım etmemiştir. On altı yıl boyunca her gün onu kurtarmamayı seçmiştir. Onun için geri dönmemiştir. Hesaplaşma sahnesinde neden diye sorduğunda, aldığımız cevap tatminkar olmadığı gibi yokluktan yazılmış birkaç satırdan ibaret gibi havada kalır adeta: “Geriye dönemedim, çünkü onu seçtin”. Dünyanın cevabı mı bitti diye düşündürtür insana. Çünkü öz baban tarafından tecavüze uğramayı seçtin, beni seçmedin. Seni, beni seçmediğin için sakıncalılar listesine aldım. İlk arayan sen olmadın, ben de gurur meselesi yaptım, seni kendi haline bıraktım. Bu cevabı alan ve zaten yaralı olan Camilla uçurumdan kendini bırakmayı yeğler, haklıdır da. Öyle cevaba, böyle karşılık verilir kısaca. Filmdeki şekilcilik, sağlam aksiyon sahneleri ve yer yer kostümlü dramaya kaçan kostümlü karakterlerle stilize olmaya çalışacağına, yönetmen olarak biraz da senaryoya eğilebilseydi eğer, bu film, ardındaki kitap ve Elisabeth karakteri ve tüm oyunculuklar harcanmamış olurdu kanımca. Senaryoda parmağı olan Steven Knight’a gelince filmografisine özellikle de senarist olarak çok iyi işler sığdırmayı başarmıştı zamanında. Fakat sadede gelindiğine, yani olan bitenin zaten olup bittiğine ve geriye dönmenin mümkün olmadığına göre, Lisbeth ve Stieg Larsson hatırına izlediğim, serinin bu şimdilik son filmini dertsiz tasasız izlemenizi tavsiye ederim.

c0822cd3-bc35-4e51-a80e-b5af422e606d

5eb0d018-37f5-403f-bc31-eb57624159b8

Son olarak Claire Foy dışında kalan oyunculuklardan bahsetmek isterim. Erika Berger rolünde Vicky Krieps kaç saniye göründü, merak ederim. Mikael Blomkvist rolünde Sverrir Gudnason kendisini göstermemek için akla karayı seçti adeta, Blomkvist’likten geçmiş bir kompozisyonla çıktı karşımıza. Filmde uzun bacaklı sarışın ve güzel kadınlar vardı. Camilla rolünde sarartılmış kaşlarıyla Sylvia Hoeks daha önce Blade Runner 2049’da çıkmıştı karşımıza. Bir de Ed rolünde Lakeith Stanfield vardı ki, ses tonuyla Idris Elba’yı anımsatmıştır. Bir şekilde diğerlerinin arasında “benim gözümde” bir varlık göstererek sıyrılmayı başarmış tek adamdır. Psikopat CEO rolünde Volker Bruch ve bir başka psikopat ve baba Zalachenko rolünde Mikael Persbrandt bir görünüp bir kaybolmuşlardır ve ikisi de iyi oyunculardır. İşin aksiyon ve takip kısımlarında yönetmen gerçekten çok iyi iş çıkarmıştır. Serinin yayınlanmış ama henüz filme çekilmemiş bir kitabı daha vardır. Senaryoya gerekli önem verildiği takdirde, Fede Alvarez seri için biçilmiş kaftandır. Şimdilik benden bu kadardır.

50eabb06-f90b-4b9b-89a5-ed9c88f4ed5c

a1fe1e11-dacd-4707-b757-fae94de9304c

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

WordPress.com'da Bir Blog Açın.

Yukarı ↑

Soledad/Hábitat

Madrid y sus Circunstancias

Gendering the Smart City

UK-India network curating safety in the city through community art, digital technologies and participatory mapping

MARJİNAL KAFA

BAŞKA BAKMAK LAZIM DİYENLERE...

haganbey

Diş fırçalamak sosyal bir eylemdir.

ahmetss

A modern business theme

GÜVENLİK KAMERA MONTAJ VE KURULUMU

Ankara Güvenlik Kamera Sistemleri Montaj Kurulum ve Arıza Bakım Servisi

yeni bahar

YENİLİKÇİ KIZLAR

İsmail Firdevsoğlu

Çok Okuyup Az Yazan Orta Gezen - #Çokayog

SaphilopeS

ne güzel blues ne güzel karanlık

aleyna'nın blogu

Profesyonel Çekimler

Ümit Hüseyin ÖZER

Farklı bakış açıları, farklı fikirlere uzanır. Farklı fikirler, gelişim ve bilgiye temel oluşturur. Bilgi ise güçtür.

Sinemass'a Hoşgeldiniz

Sinema,Film,Eleştiri,Öneri

Gezegenim

"ama fırtına olmadan dalgalar büyümez ki!"

BİRİKTİRDİKLERİM

YAŞAM PORTALI

siyahgolge

siyahgolge

Sin Edebiyat

iki aylık şiir ve edebiyat dergisi

Alperen Durak

#alperen #reis #birumutturyaşamak

Sadecilik

Sadeleşerek özgürleşin.

SÖZDÜŞÜM

Sözlerin Gülümsemesi Gülden Belli

İzmir nakliyat

İzmir evden eve nakliyat firmaları arasında en iyi ev taşıma ve ofis taşıma firmasıyız. Atasun evden eve nakliyat firmasıyla sizde izmirde sorunsuz ev taşıyın.

Shu’s World

Sanat,şiir,edebiyat

ZÎZNASE

bilgelik sevgisi...bilgi aşkı

Aksaray Ömür Oto Kurtarma Çekici

aksaray cekici aksaray oto cekici aksaray kurtarici aksaray oto kurtarma aksaray kurtarici oto kurtarici aksaray oto cekici aksaray aksaray çekici

CeylancaHerşey

Dijital Kahve, Reklamcılık, Film ve Edebiyat Hakkında KADINCA

kendimesozumvarcom.wordpress.com/

Bu sayfadaki tüm karakterler ve olayların gerçek kişi ve kurumlarla ilgisi vardır.

Türkçe Öğrenmek istiyorumm

Dünyayı güzellik kurtaracak bir insanı sevmekle başlayacak herşey...

Yaşama Dair Herşey

My WordPress Blog

Oku!

Yaratan Rabbinin Adıyla...

Dearpink

yaşama dair..

mythought

Wichtig ist zu verstehen, was man liest...

Şifa Otağı

Ruhsal ve Fiziksel Hastalıkların Teşhis ve Tedavisi-Şifa Enerjisi-Hacamat-Sülük-Refleksoloji-Lenf Drenaj-Nefes Terapisi-Akupunktur-Manuel Terapi-Bilinçaltı Terapisi-Aroma Terapi-Fitoterapi-Yaşam Koçluğu

geceninkuyusu

genelde içimden atmak için yazarım, hatırlamak için değil

haricibellek

Unutmayalım diye yazıyoruz.

Benim sesim

Müziğim dillerde

siyah lale

açık söz ve cesaret herzaman işe yarar ;)

comMEDIA

iletişim ve medyaya dair herşey

%d blogcu bunu beğendi: