AL KALBİMİ
BİR KALPSİZ’in GİZLİ HÜZNÜNÜN ve SAKLI KAHRININ NEDENLERİ:
Önce uzunlamasına bir çizgi çek
Tüm gövdemi yararak.
Şimdiyse enlemesine
Dudaklarımı aralar gibi…
Ne istersen çek çıkar sonra
Bak kalbim, orada işte
Sök onu!
Yüreğim,
Senindir.
Çekip çıkartan kim?
Sen.
O zaman benimsin, bundan sonra.
Dokundun bir kez
Belki iki
Belki defalarca
Dönemezsin artık geri(Bir kalpsizle yaşamak nasılmış gör bakalım bundan sonra).Soğukkanlı görünüyorsun
Ürkekliğin bir çizgi vahşi bir kedinin gözlerindeki.
Şapşal görünüyorsun
Aklın mühürlenmiş bir mahzende kaderini bekler gibi.
Mahzen derin
İnemiyorsun
Bir damlasın
Hayatla baş edemiyorsun
Hafızanı yenileyemiyorsun
Kaderinle savaşıp duruyorsun
Tek kendi kaderinden değilsin muzdarip
Hiç geçmez kederin de var derinlerde bir yerde
Ağır geliyor sana hayat
Omuzların çöküyor
Haşmetinden yer gök titrerken.
Onlar senden korkuyorlar
Sense kendinden.
Yaşlılığın geliyor gözünün önüne
“Söylendiği gibi, yaşlılık insanı çocuklaştırmayacak
Belki de, tam tersine,
Seni gerçek bir çocuk olarak bulacak”
Bu sözler yazıldığında sen dünyada yoktun bile
Şapşal şapşal bakma öyle!
Şimdi, şu an bile çocuk kalbinle yaşıyorsun
İnsanlara hınçlı olmasan
İlkelliğin gözlerinden vahşi pırıltılar halinde çıkmasa
Ve o acımasız keder gelip tüm vücudunu kapladığında
Ne yapacağını bilmez halde öfkeye bulanmasan…
Sen galiba anlamıyorsun
Bir başkasının kaderine girmeye çalışıyorsun
Lüzumsuzca
Onlar seni istemiyorlar
Anlamıyorsun
Aptalsın!
-Hayır. Söylemiştim. En başından. “Şapşalsın”.
İkisi çok başka, bambaşka.
Evcilleştirdiğin kötülüğünle yaşıyorsun.
Bir kadına kızıyorsun.
O seni yok sayarken
Sen onun için olabilecek en kötü senaryoları düşünüyorsun
Şapşal, sen yoksun onda.
Bu seni daha da çok kamçılıyor,
Değil mi?
Ürküyorsun, değil mi?
Ya başaramazsan?
Ya evcilleştirdiğinin kölesi olursan?
Üstat oldum sanmıştın
Ya asıl köle sensen yeryüzündeki?
Öylesine var edilmiş olmanın sıkıntısını atamazken
Küçük, küçücük bir umuttu dünyandaki.
Şimdi gene hiç kurtulamadığın yalnızlığınla baş başasın değil mi?
Sevmen güzeldi
Sevmek hayat kurtarır çünkü
Sakın utanma; sen gene sev
Tekrar tekrar sev
O bilmesin
Sen yeter ki sev!
Çirkinim ben diyorsun
Hem de çok çirkinim diyorsun
Bir eşim daha yok diyorsun
Olsa da o da ben gibi, ben kadar çirkin
İstemem ben onu diyorsun
Ama çirkini de sevmek gerek, biliyorsun
Ondan böyle olur olmaz öfkeleniyorsun
Hep bir son düşünüyorsun
En fenasını düşünüyorsun
Emsallerin geçiyorlar aklından teker teker
Biri esmer bir çingene kızına kapılmıştı ilk görüşte
Yüreğini kamburunda taşımıştı sonuna kadar
Ve bir kalem sayesinde kurtulmuştu yıkılmakta olan bir katedral(Bir zangocun kalbindeydi aynı kalem “Ben de neden sizin gibi taştan yaratılmamışım?” derken.)
Mağaranda biçare yalnızken
Bir kapı açılır bazen
Sen kaybolmuşken
Yok olmuşken.
Yollar çıkar önüne
Sen onları aramazken
Gökyüzü açılır bazen, sonsuz, pırıl pırıl
Senin kapın yukarıdan açılmışken
Yalnızlığın da sonu gelir bir gün elbet
Sıkıntılar silinir geçer
Karanlığın sonu aydınlık
Sabret! Sabret! Sabret! der bir bilen.
İçi kar dolu tabak önündeki
Karlı çorbanın içinden kürek gibi kullandığın kaşığınla aldığın
Soğuk yudumlar zar zor akıyorlar genzinden
Bir o kadar aydınlık önün
Soğuk soğuk yudumlarken sen çorbanı
Önün aydınlık.
Beyaz yokluğa bak
Beraber hapsolduğumuz
Pençelerini hissediyorum
Bilakis kalbimdeki
Bunun sonu sonsuzluk…
BİR KALPSİZ’in GAFİL AVLANMIŞ ZORUNLU YOLDAŞI BİR BAY’KUŞ’un KISA, KALPTEN, KORKUYLA KARIŞIK VE FAKAT MANİDAR SÖZLERİ:
“Azat buzat, beni cennet kapısında gözet!”*
Ne olur, lütfet!
Günahların silinir belki
Yeter ki sen beni azat et!
Sözlerim bir feryattı başında
Bahanesiydim yalnızlığının
Bağlanmıştım uçamazdım
Hiçbir yere kaçamazdım
O ise yoksunluk çekerdi hiç durmadan
Kaynağını bilmediği acısından kamaşırdı gözleri
Geçerdi kendinden.
Ne yaklaştırırdı yanına, ne yakalandın mıydı kurtulmak mümkün olurdu hışmından
Ölçüsüz severdi
Kontrolsüz öfkelenirdi
Ne istediğini bilse, ne yapacağını bilemezdi
Aklı hep mantığına üstün gelirdi.
Tembeldi de ayrıca.
Susadığında su içmek için nadiren giderdi dere kenarına
Kurumuş dudaklarını diliyle ıslatırdı usulca.
Çocuk kalmış kalbi
Korkutucu elleri
Çiğ çiğ yediği etlerin kuvveti
Sirayet ederdi tüm gövdesine
Ama bir tuhaflık vardı işin içinde
Bunları yaparken munis munis bakardı
Tabiatındandı kanımca
Hasmını yani akşam yemeğimizi boğup parçalarken bile
Aynıydı gözleri, kanlı elleri dışında
Hepsi birer yemekti onun nazarında
“Aylardır zindanında
Kölesi oldum, gölgesi oldum etrafında.”
“Büyük yalnızlığına ortak oldum
Yanımda olanı düşünür oldum ben en sonunda”
“Bak bak benzer olduk
Aynadaki suret olduk çook sonra…”
*: Eskiden insanlar günahlarından arınmak, sevaba girmek için para ile kuş salıverirlermiş. Kuşları havaya salarken de böyle derlermiş(Yaşar Kemal’in “Kuşlar da Gitti” adlı kitabında yoksul çocukların bir dönemki geçim kaynaklarının pek talihsiz tarifini yapar usta, ustaca). Bir kalpsiz’in zorunlu yoldaşı bir baykuş’un da böyle bir umudu var imiş yakalandığı ve kıstırıldığı mağara günlerinde ve fakat gel zaman git zaman o mağara ona yuva, bir kalpsiz ona yoldaş olmuş türdeş yoksunu dünyalarında.
ÇİZER:MATAZİZMA
Bir Cevap Yazın