İLK HEDEFİMİZ GİRİNTİLİ VE ÇIKINTILI EGE DENİZİ KIYISINDA KONUMLANMIŞ MUĞLA İLİMİZİN SAHİL ŞERİTLİ İLÇELERİNDEN ÖNCE DATÇA, SONRA FETHİYE : BİRİNCİ BÖLÜM, DATÇA ve REŞADİYE

20180806_161902-01

İLK HEDEFİMİZ GİRİNTİLİ VE ÇIKINTILI EGE DENİZİ KIYISINDA KONUMLANMIŞ MUĞLA İLİMİZİN SAHİL ŞERİTLİ İLÇELERİNDEN ÖNCE DATÇA, SONRA FETHİYE : BİRİNCİ BÖLÜM, DATÇA ve REŞADİYE

GİRİŞ :

Karadan da yol var, seni götürür dediler. Bense yüksek sezonda sayısı üçe çıkmış olan feribotlardan en erken kalkanıyla geçmeye karar veriyorum Bodrum üzerinden Datça’ya. Ağustos’un ilk günleri bunlar. Sezon yüksek, yüksek olmasına ama bayram yoğunluğu da yok daha. Sabah dokuz feribotuna binmek üzere erkenden çıkıyorum yola. Saat sıfır yedi kırk beş ve ben Bodrum’dayım bir başıma. Belediye araçları yolları yıkıyor, esnafsa haftasonu telaşından dolayısıyla yorgunluğundan sıyrılamamış olsa gerek, çok erken açamamış dükkanlarını, açanlar da uyku mahmuru ayılmaya çalışıyor. Bugün pazartesi. Unutmuşken hatırlıyorum. Ortalık sakin. Bodrum’un bir de bu yüzü var; daha sevecen, daha naif. Dükkanların içinden potansiyel müşteri gözüyle bakmıyor kimse size. Tadını çıkartıyorum tenha sokaklarının. Tadını çıkartıyorum yalnızlığımın. Bir saatten biraz daha fazla vaktim var, bırakın da tadını çıkartayım! Lütfedin!

Orası mı burası mı derken cam kenarı olması şartıyla feribotun içinde rastgele bir yere yerleşiyorum. Tam vaktinde kalkıyoruz. Çeşit çeşit insan denizi yara yara ilerleyen ceviz kabuğunun içinde kafamızda binbir düşünce, umut ve belirsizlikle gidiyoruz karşı kıyıya bizi nelerin beklediğini bilmeden. Hava sıcak, kapalı bölüm ondan da sıcak. Türk kahvesi alma hevesiyle büfeye yöneliyorum. Kahvemi alınca da dışarı çıkıyorum. Neskafesini döküp saçan ve Datça’ya varmak için sabırsızlanan genç bir kız, bir de ayakkabılarını çıkarmış yere çıplak ayaklarıyla basan bir adam var en köşede. Yanlarına gidiyorum. Adamın ayakkabılarının içindeki selpaklara bakıyorum. Ben bir şey demiyorum. Fal kapatıyorum. Fal mı kapattınız diyerek dönüyor adam benden tarafa doğru. Neden yaptığımı bir bilsem demiyor, diyemiyorum; öylesine diyorum ben de. Kaç para burda kahve diye soruyor. Beş lira diyorum. En son kahveye dünya para istediler diyor. İyiymiş diye de ekliyor beş lira için. İtalya’da yaşıyormuş. Burada ise Türkbükü’nde. Türkbükü’nde kahve de dahil olmak üzere her şeyin fiyatı güzeldir ya malum. Yirmi bir sene önce Akyarlar’a gelip ev bakmış. Evler küçüktü, ama deniz çok güzeldi diyor. Hiçbir şey eskisi gibi kalmıyor, değişti artık diyorum. Benim yaşlarımda adam dediğim adam. Üç aşağı beş yukarı. Hayatını sorguluyor içinden, tatlı dilli dışardan. Doğrudur diyor. Karı koca Datça’da kalacaklarmış. İlk defasında Palamutbükü’nde kalıp, başka bir yere gidememişler. Hayıtbükü diyorum Beach filminin geçtiği Maya Bay’e benzer diyorum. Di Caprio’nun filmi diye mırıldanıyor. Ben Hayıtbükü’nde kalacağım diyorum. Bunu söylerken dört gece olarak planladığım Datça gezimin sadece iki gün süreceğini ve oradan Fethiye’ye geçeceğimi bilmiyorum henüz. Üstelik iki geceyi de Datça merkezde bir otelde geçireceğimi de. Hayat sürprizlerle dolu. Bu kısacık sohbet beni neşelendiriyor. Artık iyice yaklaşmış bulunuyoruz Datça’ya. Ayakkabılarının içinde peçete olan adam, Bodrum, hepsi siliniyor aklımdan karaya çıkınca.

20180806_154907-01
Durmuş Amca

DATÇA ve REŞADİYE :

Feribot çıkışında yolcu bekleyen iki minibüsten bir tanesi ile merkeze, diğeri ile Hayıtbükü ve diğer büklere gidebileceğimiz söyleniyor. Taksiye binmiş olsaydım Hayıtbükü deyip giderdim belki de ama tereddüte düşüyorum böyle olunca. Çevremdeki insanları dinliyorum. Çoğunluğun merkeze gitmek telaşına düştüğünü görünce, yığının öfkesine değil de rüzgarına kapılarak  merkezde karar kılıyorum saniyeler içinde. Ve en nihayet merkez diyorum gürleyerek. Neden yaptığımı bilemeden, çok da deşmeden merkezde iniyorum. Yapmayacağım her şeyi yapıyor ve Datça’nın göbeğindeki bir otele giriş yapıyorum. Bir defalığa mahsus kendimi sıcak ve tuzlu sularına bırakıp yola çıkıyorum sonra da. Bakalım yol boyunca yapmayacağım daha neler yapacağım!

İkinci gelişim olduğundan daha az heyecanlıyım. Babamın doğduğu yer Datça Reşadiye’de alıyorum soluğu. Son bıraktığımdan beri değişen bir şey yok gibi görünüyor. Muhtar kapalı. Erkekler köyün iki kahvesinde yer alan masaların sandalyelerini kaplamış harıl harıl taş oynuyorlar. Yollarda karşıma çıkan amcalara köyün yaşlısı kimdir diye soruyorum. Beni alıp köyün en yaşlısının evine götürüyorlar. Durmuş Amca uzandığı yerden kalkıyor misafirlerinin geldiğini görünce. Şaşılası derecede sağlam bir kemik yapısı, berrak bir zihni var. Kulakları ağır işitiyor sadece. Bu yaşta böyle olabilir miyim diye soruyorum kendi kendime. Cevap veriyorum yine kendi kendime mümkün değil diye. Ege köylerinde sizi şaşırtacak yüzler karşınıza çıkacaktır, şaşırtan da bir zihniyet. Özellikle de turizme açılmamış köylerinde rastlayacağınız türden bir şey bu. Kendi yağlarında kavrulup gidiyorlar. Nesli tükenmekte olan aydın zihniyette köyler bunlar aynı zamanda. Giyim kuşam serbest, zeytinyağı serbest, badem serbest, içmek serbest. Böyledir Ege’nin köyleri, bir başka türlü aklını alır insanın hiç hissettirmeden.

20180806_161006-01
Rüzgar Kafe

İki sene önce geldiğim Rüzgar Kafe’ye uğruyorum yine. İki sene önceki haliyle de buluyorum buraları. Caminin bitişiğinde yer alan ulu ağaçlarla bezeli yaz kış açık bu yerde yegane molamı veriyorum. Gül Ayşe’yi de bıraktığım yerde, o aynı haliyle buluyorum. Güneş gözlüklerimi çıkardığımda hatırlıyor beni. Reşadiye’nin sıcağında kavrulduktan sonra huzur buluyorum burada bir anlık da olsa. Ne yemek var diyorum, tost ve bamya imiş alternatiflerim. Tostta karar kılıyorum. Vakit darlığından onu da paket yaptırıyorum ve bu sene turizme açılan Mehmet Ali Ağa Konağı’na gitmek üzere yola koyuluyorum Gül Ayşe’nin hatırlatmasıyla. Deniz’i soruyorum son anda, onun hayatı çok değişti, o evlendi diyor Gül Ayşe. Tebrik et benim için diyorum, sonra da vakit darlığından tostumu paketleterek ayrılıyorum. Kim ki bu Deniz diyecek olursanız iki sene önceki Datça ve Reşadiye yazımı okumanız gerektiğini buradan hatırlatırım.

20180806_163021-01

Konak, bahçesi ve çehresiyle insanı eski zamanlara götürüyor. Resepsiyonda bulunan Melike Hanım geceliği 100 euro diyor. Euro’nun, dolar’ın uçtuğu şu zamanda fiyat ortalama gelire sahip bir aile için yüksek olsa da, değer mi sorusuna değer elbet diyerek yanıt vereceğim. Çünkü içeri girdiğiniz andan itibaren sessiz ve vakur konak sadece size aitmiş hissi veriyor. Yemyeşil her taraf ve de yüksek yüksek ağaçlarla çevrili. Küçücük bir havuzu var içeride. Denize hususi aracınızla gidebilirsiniz yahut da shuttle ayarlıyorlar otelden. Malum Reşadiye’de deniz ne gezer! Fakat onun dışında tam bir Osmanlı Konağı’nda yaşadığınız hissiyle doluyorsunuz bu tarihi eski konağın içinde dolaşırken. Birkaç gecesini buraya ayırmalı insan bence. Buna değer, buraya değer.

Adetten Eski Datça’ya uğruyorum bu geldiğimde de. Sırf ayıp etmeyeyim diye. Neden mi bu isteksizliğim? Çünkü çok fazla fotoğraf makinesi ya da akıllı telefonunu kapıp da gelen var buralara. Girdiğiniz her ara sokakta elinde telefon olana poz veren pozcu yüzler yapmacıklaşmaya başlıyor bir süre sonra ve her şey anlamını yitirmiş gibi geliyor insana böyle olunca. Dostoyevski’nin turizmi sevmediği kadar var. Peki benim ne işim var burada? Ne Dostoyevski olur benden, ne de Reşadiyeli özünde.

Bu arada attığım binlerce adıma karşılık olarak dilim damağıma yapışıyor ve çalışanının da, yerli halkının da simalarını değişmemiş bulduğum Orhan’ın Yeri’nde buluyorum kendimi. Bir portakal suyu söylüyorum azıcık güç toplamak için, rahat bir soluk alabilmek için. Bir süre sonra lokmalar geliyor koskoca bir kasanın içinde. Çalışan gençler bir o lokmaya bir bu lokmaya batırıyorlar kürdanlarını. Sonra da birer birer mideye indiriyorlar lokmalarını. Tepsinin başına üşüştükten beş dakika sonra lokmaların pek çoğunun dibine darı ekiyorlar el ve ağız birliğiyle. Az evvel ağızlarına götürdükleri kürdanlarıyla kalan lokmaları bir tabağa yığıp kasayı boşaltıyorlar en nihayet. Bense tuvaletin yerini soruyorum olan biteni izledikten sonra. Hesabımı ödeyip yola koyuluyorum sonra da. Akşam konser var amfitiyatroda. Amfitiyatrosuna şehrin merkezinden yürüyerek beş dakikada ulaşabileceginiz daha pratik bir yer görmedim ben daha. Bodrum’daki tam bir kabus, bildiğin araba mezarlığına dönüşüyor ortalık. Buradaysa sakin sakin geldiğin konser alanında, yerini kolaylıkla bulup bekliyorsun ki şarkıcın sahneye çıksın. Sıla’ya kavuşuyorum bunca kolaylık sayesinde. Fena da geçmiyor konser hiçbir şarkısının sözlerini bilip eşlik edemesem de. Hırslı bir kadın var sahnede. İş olarak ne istediğini bilen, duygusal olarak karma çorman vaziyette.

20180806_165441-01

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

WordPress.com'da Bir Blog Açın.

Yukarı ↑

Soledad/Hábitat

Madrid y sus Circunstancias

Gendering the Smart City

UK-India network curating safety in the city through community art, digital technologies and participatory mapping

MARJİNAL KAFA

BAŞKA BAKMAK LAZIM DİYENLERE...

haganbey

Diş fırçalamak sosyal bir eylemdir.

ahmetss

A modern business theme

GÜVENLİK KAMERA MONTAJ VE KURULUMU

Ankara Güvenlik Kamera Sistemleri Montaj Kurulum ve Arıza Bakım Servisi

yeni bahar

YENİLİKÇİ KIZLAR

İsmail Firdevsoğlu

Çok Okuyup Az Yazan Orta Gezen - #Çokayog

SaphilopeS

ne güzel blues ne güzel karanlık

aleyna'nın blogu

Profesyonel Çekimler

Ümit Hüseyin ÖZER

Farklı bakış açıları, farklı fikirlere uzanır. Farklı fikirler, gelişim ve bilgiye temel oluşturur. Bilgi ise güçtür.

Sinemass'a Hoşgeldiniz

Sinema,Film,Eleştiri,Öneri

Gezegenim

"ama fırtına olmadan dalgalar büyümez ki!"

BİRİKTİRDİKLERİM

YAŞAM PORTALI

siyahgolge

siyahgolge

Sin Edebiyat

iki aylık şiir ve edebiyat dergisi

Alperen Durak

#alperen #reis #birumutturyaşamak

Sadecilik

Sadeleşerek özgürleşin.

SÖZDÜŞÜM

Sözlerin Gülümsemesi Gülden Belli

İzmir nakliyat

İzmir evden eve nakliyat firmaları arasında en iyi ev taşıma ve ofis taşıma firmasıyız. Atasun evden eve nakliyat firmasıyla sizde izmirde sorunsuz ev taşıyın.

Shu’s World

Sanat,şiir,edebiyat

ZÎZNASE

bilgelik sevgisi...bilgi aşkı

Aksaray Ömür Oto Kurtarma Çekici

aksaray cekici aksaray oto cekici aksaray kurtarici aksaray oto kurtarma aksaray kurtarici oto kurtarici aksaray oto cekici aksaray aksaray çekici

CeylancaHerşey

Dijital Kahve, Reklamcılık, Film ve Edebiyat Hakkında KADINCA

kendimesozumvarcom.wordpress.com/

Bu sayfadaki tüm karakterler ve olayların gerçek kişi ve kurumlarla ilgisi vardır.

Türkçe Öğrenmek istiyorumm

Dünyayı güzellik kurtaracak bir insanı sevmekle başlayacak herşey...

Yaşama Dair Herşey

My WordPress Blog

Oku!

Yaratan Rabbinin Adıyla...

Dearpink

yaşama dair..

mythought

Wichtig ist zu verstehen, was man liest...

Şifa Otağı

Ruhsal ve Fiziksel Hastalıkların Teşhis ve Tedavisi-Şifa Enerjisi-Hacamat-Sülük-Refleksoloji-Lenf Drenaj-Nefes Terapisi-Akupunktur-Manuel Terapi-Bilinçaltı Terapisi-Aroma Terapi-Fitoterapi-Yaşam Koçluğu

geceninkuyusu

genelde içimden atmak için yazarım, hatırlamak için değil

haricibellek

Unutmayalım diye yazıyoruz.

Benim sesim

Müziğim dillerde

siyah lale

açık söz ve cesaret herzaman işe yarar ;)

comMEDIA

iletişim ve medyaya dair herşey

%d blogcu bunu beğendi: