MADAME BOVARY

20170709_102838-01

MADAME BOVARY :

-“Bahçevan geldi bahçevan. Dört kilo domat sekiz lira.”
-“Manisa’da 500 kuruş. Bu ne böyle?”
-“Burası Çeşme ablacım. Ayağına geliyor daha ne! Hem benim mazot param var daha içinde, emeğim var, çocuğun yevmiyesi var.” diyen satıcı adam kamyonetin arkasında bir başka müşteri için domatesleri tartan çocuğu işaret eder göz ucuyla
-“Üç kilo yaptı abla!” der tiz sesli, cılız oğlan
-“Çeşme’yse Çeşme. Ben gider, evimde yaparım şişe domatesimi. Sen kâr edeceksin diye, ben bi kış zararına mı yiyeceğim? Çekil şöyle. Bamye kaça bamye?”
-“On beş.”
-“Yuh. Kıyma alır köfte yaparım ben o parayla.  Alt tarafı bamye. Yemem yahu. On beşe bamye mi yenirmiş?”
-“Kaç gram kıyma alınır o kadarcık parayla? Bu bir kilo hiç olmazsa. Onu yeme, bunu yeme. Ne yicen sen teyzem?”

—.—

Manisalı Emine Teyze bir şeycikler almadan, alamadan öfkesi soluğunda kendini daha bu sene ilkleri oynayan yazlıkçıların kapısında bulur:

-“Oy anam neymiş bu! Gramla altın veriyorlar sanki!”
-“Hoş gelmişsin teyze, buyur gel!”
-“Siz de hoş gelmişsiniz. Kaça tuttuydunuz aceba buraları?”
-“Oraları ben bilmem teyze, ben çalışanlarıyım.”
-“Öyle mii? Bacılık sandıydım ben sizi. Ne güzel de anlaşıyorsunuz. Maşallah maşallah. Buradan denize doğru git ikinci ev ablamın, çaprazımda da kızım oturur. Manisa’da askeriyenin orda on dört katlı apartmanımız var.”
-…
-“Bayrama yokuz, gidiyoruz. Hiç kışlık yapamadım buralarda. Salçam var daha, iki liradan domates alamam, kasa kasa domates, biber lazım bana. Para kolay mı kazanılıyor sonra?”
-“Sen de haklısın teyze, gidince doya doya bamyelerini yersin artık.”
Emine Teyze sırtı bahçeye dönük oturduğundan, karşıdaki arabadan kendisinden tarafa doğru sallanmakta olan eli görmez.
-“Arabadan el sallıyorlar. Kimler bunlar, tanır mısın?”
-“Dur bakayım… benimkiler bunlar. Su getireceklerdi. Biz burada bidonları biriktirdik biriktirdik, şimdi toptan dolduruyoruz kaynaktan. Hiç para vermeden.”
-“Geçimin yolunu bulmuşun teyze.”
-“Hayat koley mi kızım? Haydi ben yoluma. Teyzeye selam söyle. Sakat galiba, arabasında görüyorum onu. Hiç basamıyor mu?”
-“Basamıyor.”
-“Geçmişler olsun!”

—.—

-“Ne oldu, kimmiş o gelen Avniye?”
-“Bu Manisalılar bi cins Melahat Teyze. Kadın geldi, on dört katlı apartmanından bahsetti. Burda da evleri varmış oyunun buyunun…”
-“Sormasaydın sende Avniye.”
-“Ben sormadım ki. Kendi geldi, kendi anlattı. Şimdi de memlekete gidecekmiş kilosu beş yüz kuruştan alacağı domateslerle salça yapmaya.”
-“Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu demedin mi?”
-“Aklıma gelmedi. Su için de kaynak bulmuşlar.”
-“Ohh ne ala Avniye, sen de bul, sen de iç Avniye.”

Bundan sonra ağzında sigarası, Avniye, kendi kendine konuşur durur. “Ben maaşlı çalışanım. Nereden bulayım kaynağı, bu kadar evi nasıl yapayım? Bugüne kadar yapamadım, bundan sonra nasıl yapayım? Ben geçim peşindeyim, bıraktım ev mev yapmayı.”

—.—

-“Avniyee, misafirimiz var.”
-“Hoş geldin Nuran Teyze!”
-“Hoş bulduk! Nasıllarmış Altın Kızlar?”
-“İyiyiz ne olsun?”
-“Memnun musunuz bakalım evimde kiracı olmaktan?”
-“Tencere yok, tava yok, kova yok, doğru düzgün bir şey yok.”
-“Onlar lüks.”
-“Öyle mi?”
-“Öyle tabii. Ben kira işlerini çok iyi bilirim. Benim evler hep kirada. On dokuz evim var benim.”
-“Aaaa… Alamancısın yani?”
-“Yaaa… İkisi Almanya’da, ikisi burada, biri İzmir’de, arsa Mavişehir’de…”
-“Siz de bi on dört kat dikiverin artık üzerine canım. Ne kadar hoş. Allah daha çok versin!” İlk cümleyi içinden söylemiştir Avniye.
-“Avniye bi kahve içelim mi?”
-Yapayım Melahat Teyze.”

Bundan sonra, Avniye, yine kendi kendine konuşmaktadır. “On dokuz dedi, doğru mu dedi, az mı dedi, çok mu dedi? Az olsa on dört olsa… Az mı on dört? Bunlar ne böyle? Nerden bu kadar sorayım ben en iyisi. Bana bi tane de yeter. Ben şu dertli başımı soksam, kiradan kurtulsam yeter. Derdim bin idi, dokuz yüz doksan dokuz kalır geriye. On dokuz dedi, he mi? İnsan nasıl bunca ev yaptın diye nasıl sorar, bir bilsem…”

—.—

-“Şey diyecektim Nuran Teyze… kahveyi beğendiniz mi?”
-“Eline sağlık çok beğendim. Ben zaten nescafe sevmiyorum. Beyim içer, çok da sever. Almanya’da alıştı. Ben adetlerimden vazgeçmedim. Benim hayatımın on yedi yılı köyde geçti. Sonra evlendim, Manisa merkeze gelin geldim. Sonra geçim zor tabii, benim bey parça almaya Almanya’ya gitti. Ben dedim gelme geri, ben geleceğim oraya. Eteğimde de çocuklar… Gidiş o gidiş yirmi yedi yaşında Almanya’da idim. Artık yetmişi geçtim. Eşim orada fabrikada iyi kazandı. Ek iş yaptı. Gece gündüz çalıştı. Ama parasının değerini bilmezdi. O savurdu, ben topladım. Gittiğimizin üçüncü senesinde ilk evi almıştım.”
-“Maşallah benim sormama fırsat bırakmadan siz anlattınız. İyi oldu bu. Bende bey rahmetli, yaşım altmıştan bir eksik. Almanya’ya gidecek hal de, fırsat da yok gayrı. Ben ölürüm de kurtulamam kiradan, kiracılıktan.”

—.—

Ertesi gün, bir pazar sabahı:
-“Ovv başım…başım… Yataktan kalkamıyorum. Ne içtim ben? Neler oldu bana?”
-“Avniye Hanım, uyan! Sakin ol. Bu dolap kapaklarını sen mi açık bıraktın?”
Avniye yatakta doğrulur. İki katlı yazlık evin aşağı katında yattığı yerde doğrulmuş, göz ucuyla, sersemlemiş vaziyette etrafına bakar haldedir şaşkınlıkla. Yataktan çıkacak mecali yoktur. Gözleri yumuk yumuk olmuş, alnındaki çizgiler iyice keskinleşmiştir.
-“Yoo. Uyuduk biz Melahat Teyze’ylen erkenden. Çok da derin uyumuşum ben. Deliksiz. Çok rüyalar gördüm ama hiçbirini hatırlamıyorum şimdi.”
-“Bak ne diyeceğim… Eve hırsız girmiş o zaman. Biz uyurken. Gece. Ben benimkileri kontrol edeyim yukarıda. Sen buraları yokla. Kayıp var mı bak bakalım.”
-“Anaammm çantam yok. Şapkalar yok. Dört tane şapka vardı burda. Hırsız şapka mı alırmış? Hiçbir çanta yok. Çantalar gitmiş. Şapkalar gitmiş. Anaammm soyulmuşuz haberimiz yok.”
-“Bekçiyi aramak gerek. Ev sahibine haber vermek gerek. Yukarıya dokunmamış hiç. Aşağılar kafi gelmiş.”
-“Şapkalar mı?”
-“Şapkalar ya. Sizin dallı güllü Madame Bovary şapkalarınızı pek beğenmiş, almış götürmüş hırsız.”
-“Hangi Madam?”
-…

—.—

-“Alo Murtaza, bize hırsız girmiş.”
-“Ne hırsızı abla, on yedi senedir bekçiyim ben burada. Bir tane hırsız görmedim.”
-“Sen görmediğin için zaten bizi görmüş o hırsızlar. Ben jandarmaya haber veriyorum şimdi.”
-“İki dakikaya oradayım abla.”
Bekçi kulübesinden çıkan Murtaza, iki dakikadan daha kısa bir süre içinde soluğu evde alır. İçeriye bir göz atar önce.
-“Ne çalmışlar abaları?”
-“Şapka, çanta, annemin torbaları, annemin kolostomi makası filan gitmiş.”
-“Devlet vermez mi tekrar makasını, torbasını?”
-“Bilmem ki.”
-“Para, altın var mıymış?”
-“Annemde elli lira varmış. Avniye Hanım’ın da on iki buçuk lirası gitmiş. Maaşını almamıştı daha.”
-“Ben çevreye bakayım. Belki işe yaramadı diye torbayı, makası atmışlardır.”
-“Ben de jandarmaya haber vereyim. Sonra da ev sahibine.”

—.—

Jandarma arabası tüm ihtişamıyla beş dakika içerisinde sitenin kapısında, beş buçuğuncu dakikada ise bahçe kapısının önündedir. İçerisinden iki er, bir de uzman onbaşı iner.
-“Geçmiş olsun.”
-“Sağ olun.”
-“Önce ne olduğunu dinleyelim.”
-“Bizim hastamız var. Aşağıda hasta hasta yatağında olmak üzere, yardımcısıyla yatıyorlar. Sabah ben uyandım, aşağıya indim, tüm mutfak dolapları açılmış. Önce Avniye Hanım’dan bildim. O öyledir. Uyuyamaz kalkar, bir şeye kafayı takmıştır muhakkak, derdini unutmak için biz demeden bir yerleri siler süpürür… ondan dedim acaba sen mi açık bıraktın havalansın diye ama, dedi ki yok. Baktık çantalar yok, şapkalar yok, önce bekçiye sonra size haber verdik.”
-“Kapılar kilitli miydi?”
-“Bekçiler var diye, ortam güvenli geldi. Bu da bizim ilk senemiz. Nerden bilirdik? Bir kapının kilidi bozuktu zaten. Öteki de açıktı. Yani açık dediğim, kilitli değildi tabii.”
-“Kimlik çalmış mı?”
-“Yok anneminki bendeydi. Ben üst katta idim. Avniye Hanım da cüzdanından çıkarmış, cebine koymuş bereket. Hırsız yukarıya çıkmaya tenezzül etmemiş. Burada ne varsa almış götürmüş. Annemin torbaları, pastaları da çantaların içinde gitmiş.”
-“Ne torbası, ne pastası! Doğru mu duydum?”
-“Doğru doğru. Kolostomi torbaları. Özel makası, pastası onları çalmış gitmiş.”
-“Devlet vermez mi?”
-“Bilmem. Verse de Çeşme’ye getirmez ki.”
-“Eğer parmak izi alırsam mahkemeye gitmek zorunda kalırsınız. Hasta teyze yürüyebiliyor muydu?”
-“Yok.”
-“İkisinin eşyaları çalınmış çünkü. Siz gidebilecek misiniz peki?” Derken Avniye’den yana döner görevli onbaşı.
-“Ben gelirdim de, işim gücüm, derdim tasam çok benim. Bir de kızımın doğumu var, ona gideceğim buradan. Bebek çıkmak bilmedi bir türlü. İki kilo altı yüz gram almış sadece. Çatısı da açılmadı bir türlü. Sezaryene alacakmış doktoru. Bir aydan önce iyileşemez. Koydu facebook’a, nazar etti kendine. Abisi uyardı durdu onu. Koyma her şeyini dedi. Mikinili fotoğraflarını koymuş. Kocası ben arkasındayım diyormuş. Çekti nazarı çekti nazarı…şimdi yüz kilo olmuş, ekmek hamuru gibi şişmiş ayaklarla evde yatıyormuş.” Son noktayı koymayı başarabilen Avniye’yi sessizlik içerisinde dinleyen mütebessim jandarma onbaşı boğazını temizler önce, sonra da;
-“Teyze içeride miydi?”
-“Getireyim onu, arabasına koyayım önce de.” der Avniye

—.—

Aynı anlarda evsahibi Nuran Teyze de gelir alı al moru mor.
-“Yirmi yedi senedir ilk defa duyuyorum hırsız girdiğini şu siteye.”
-“Bekçi de on yedi yıldır demişti ama… O da geldi bizi buldu.”
-“Allah Allah ne çaldı acaba?”
-“Dört şapka, dört çanta, az para, bir de Sakız’dan aldığım bir şişe Ouzo. Onu da şimdi fark ettim.”
-“Alemci hırsız ha?”
O esnada yan komşu da gelir.
-“Dün gece karşıdaki banka gelmiş oturmuş iki kadın vardı. İkisi de kapalıydı. Uzun süre sizin tarafa baktılar. Bize de bakmıştır muhakkak. Sonra da gittiler. Burada kapalılar var ya. Onlardan sandım. Üç yüz küsur hane var şurada. Tek tek tanıyamıyorsun ki. Kimi sattı gitti, yerine yenisi gldi. Mahalle olduktan sonra dışarıdan herkes gezmek için bile olsa, rahat rahat girebiliyor elini kolunu sallaya sallaya. Bekçi kime geldin, niye geldin dese şikayet konusu. Gündüz gözetlemişler, gece girmişler. Tuh tuh.”

—.—

-“Melahat Teyze!”
-“Biliyorum Avniye fena bir şeyler oldu, ama ne oldu?”
-“Valla olan oldu, hırsızlar girmiş gece. Şapkalarımızı, çantalarımızı çalmışlar.”
-“Ayyyy yapma. Hiç duymadık ya.”
-“Duymamışız ya. Sprey sıkmışlar, onunla bayıltmışlar. Seni alayım dışarıya götüreyim. Ama önce şu saçını tarayalım.”

—.—

Avniye’nin Melahat Teyzesi sürgülü kapının eşiğinden arabasıyla geçer.
-“Geçmiş olsun, nasılsın Teyze?”
-“İyiyim çocuğum.” dedikten sonra dikkatli bir şekilde Jandarma Onbaşısını süzer.
-“Memleket neresi?”
-“Burdur, teyze.”
-“Bende Burdurluyum çocuğum. Seni bizim oranın insanına benzettim çok. Neresinden?”
-“Yeşilova’nın köyünden.”
-“Tefenniliyim ben.”
-“Gidebiliyor musunuz memlekete?”
-“Ben nasıl gideyim çocuğum! Çocukların da düşkünlüğü yoktur. Küçük kızım köy köy gezmeyi pek sever. Tek gitmediğiyse bizim köy. O hep onu tanımayan insanların yanında rahat eder. Beni de anca buralara getirdiler. Kolay değilim ben. Ama çok özledim köyümü, köylülerimi. Elif Nine öldü. Adile Yenge ve Ayhan Abam sağ daha. Yazı ayrı güzeldir, kışı ayrı güzeldir bizim oraların. İnsanın toprağı ne de olsa. Benim eşim de askerdi çocuğum. Gezdik durduk. Erzurum Pasinler, Kayseri’de de merkez okulda çalıştım. Son okulum Mustafa Kemal Lisesi idi. Ne günlerdi geldi geçti, geldik gidiyoruz. Hayat işte. Hayat bu. Hayat böyle. Şimdi seksen yaşında boncuk diziyorum ben de oturduğum yerden. Gideyim diyorum. Yeter artık diyorum. Bırakmıyorlar. Onlar olmasa ben yoktum.”
-“Teyze senin aklın iyi, kafan da çalışıyor. Maşallah!” der Jandarma Onbaşısı Melahat Teyze’nin kızına dönerek
-“Öyledir. Annemin aklı var, mantığı var, ayakları yok.” der kızı
-“Neden öyle diyorsun Melahat Teyze şimdi? Üzülüyorum bak.” dedikten sonra da içli içli oh çeker, gözleri dolar ve ağlamaya başlar Avniye ve ekler Jandarma Onbaşısına dönerek;
-“Bu ilk hırsızım benim. Ondan bu gözyaşları.”
İyice samimileşen ortamı bozan, tek sıra halinde bahçe kapısından girip sıra sıra dizilen bekçiler olur. Yerinden kalkan jandarmanın karşısında tekmil verirler teker teker. En başta Bekçi Murtaza, yanında gece gündüz asayişi sağlamak maksadıyla üç hilal çıkartmalı, bordo renkli Doğan marka Murat 131’iyle gezen Amasyalı bir diğer bekçi, onun yanında aralarındaki en esmer bekçi ve son olarak en şişman bekçi komutları dinlerler. Etrafa bakılmış, ne torba, ne çanta, ne de şapkaların izine rastlanmamıştır. Jandarma elinde artık onun da teyzesi olan Melahat Teyze’nin ve Avniye’nin kimlikleriyle son bir defa sorar:
-“Şikayetçi olacaksanız, parmak izi alacağım. İş savcılığa gidecek ve mahkemeden celp gelecek. Ne diyorsunuz?”
-“Yok ben olmuyorum.” der Avniye
-“Devlet ambülans yollamayacaksa ben de olmayayım çocuğum.”
-“Siz bilirsiniz. Bir bardak soğuk su alalım ve yola çıkalım o halde.”
-“Nereden geliyordunuz çocuğum?”
-“Alaçatı’dan Melahat Teyze.”
-“İyi. Memleketime gidersen selamımı söyle.”
-“Aleykümselam. Söylerim merak etme.”

—.—

Araba yola çıkmıştır. Jandarma Onbaşısı arabayı kullanan ere döner ve
-“Diyorum ki Melahat Teyze’yi yanlışlıkla şikayetçi yazsam evden çıkmış olur bahaneyle. Hakimi bile tavlayabileceğini düşünüyorum bu tatlı diliyle. Avniye’yi de yazayım o da facebook’u aktif bir şekilde kullanan kızının çatısıyla uğraşmaktan kurtulmuş olur böylelikle.”
-“Ciddi misiniz komutanım?”
-“Tabii ki değilim. Ama içimden öyle yapmak geçiyor.”
-“Siz bilirsiniz komutanım.”
Uçarcasına Alaçatı’ya doğru ilerleyen aracın içinde Şifne’yi geçmişlerdir çoktan. Oysa ki az sonra bir başka evden daha soyulduk feryatları yükselecek ve şoför direksiyonu ters istikamete kırmak zorunda kalacaktır bir kez daha.

—.—

-“Melahat Teyzeciğm”
-“Söyle Avniyeciğim”
-“Bi kahve yapalım da içelim beraber”
-“Çocuklara yapsaydık da beraber içseydik ya”
-“Fırsat yoktu ki!”
-“Şimdi ne oldu peki?”
-“Ne olacaktı?”
-“Hırsız girdi, jandarma geldi, bekçiler dizildi, çantalar gitti, torbalar uçtu, bizim Madame Bovary’ler de öyle. Bunun üzerine bir bardak soğuk su içilir ancak.”
-“Kahvenin yanına koyacağım merak etme.”

—.—

Karşılıklı höpürdete höpürdete kahvelerini içen ikilinin saadet dolu anları esnasında bir başka komşu kadın bahçenin gerisinden gelerek ikiliye laf atar.
-“Geçmiş olsun komşu.”
-“Sağ ol. Buyurun kahveye.”
-“Canım sağ olasın. Şimdi içtim kahvemi. Duydum, kapılar açık yatmışsınız gece. Bizler sıcakta cayır cayır yanıyoruz da pencere bile açamıyoruz korkudan. Bekçinin eve de girmiş hırsız şimdi uyanmışlar, anca fark etmişler. Altınlarını çalmışlar karısının. Bunlar çete kızım çete. Geçen sene de ağustos ayında girip girip hırsızlık yapmışlardı.”
-“Herkes yaşadığı süresince hiç hırsız görmedik dedi durdu bize. Vay partalcılar vay. Biz ne bilelim teyze? Beş bekçi var dedik, ona güvendik. Onlara sığındık. Hırsız bekçinin evine bile girdiyse, diyecek bir şey yok artık. Ben gece bubi tuzağı kurar, hırsız beklerim. Bu ev benden sorulur artık. Asayiş de öyle. Kendimi siper ederim olmadı.”
-“Ne tuzağı, ne siperi Avniye! Savaş mı çıktı, neler oluyor. Kulaklarım hiç duymuyor. Tansiyonum mu çıktı ne?”
-“Savaş ya, savaş çıktı Melahat Teyze. Savaş dışarıdakilerle benim aramda.”
-“Ne diyeceğim. Tırnak makasımla, gümüş saplı yüzyıllık aynam da gitti. Bir de telefon defterim. Düşünüyorum düşünüyorum… Kokulu tespihim de gitmiş. Cüzdanımda fotoğrafları vardı çocukların. Elleri kırılsın. Elli liram da uçtu. Onunla size dondurma ısmarlayacaktım Çeşme’den.”
El sallayarak veda eden kadının ardından bakan Avniye, Melahat Teyze’ye dönerek;
-“Canın sağ olsun. Aylığımı alınca, dondurmalar benden olsun. Kapı açık yattığımızı nasıl da duymuşlar hemen! Yok bu böyle olmayacak sen suyunu bitir ben içeriyi hırsıza göre döşeyeceğim.”
-“Avniye, bizim Bovary’ler hayal oldu desene!”
Karşılıklı kahkaha atarlar. Fakat Avniye son derece kararlı bir şekilde içeriye girer. Az önceki kahkahasından eser yoktur yüzünde.

—.—

-“Kızın arıyor Melahat Teyze.”
-“Ne diyormuş, nerelerdeymiş gene?”
-“Vereyim de konuş.”
-“Sabah hırsızların hayırlı olsun Meloşum?”
-“Sorma. Tırnak makasım gitti, torbalar gitti, Madame Bovary’ler gitti.”
-“Flaubert’in mi?”
-“Yok yok takınca beş çayına gitmiş İngilizlere benzediğimiz şapkalar gitti.”
-“Alemsin. Alırım ben sana tırmak makası da, Madam’dan da. Üzme tatlı canını. Servetimsin.”
-“Ne yapacaksın benim gibi seksenlik serveti? Kendine yakışıklı bir servet yap artık.”
-“Bilmem bir şey yaparım elbet. Başka servetlerim de oldu bilirsin ama sıkıldım hepsinden. Boş ver sen beni şimdi. Söyle, ne istersin benden şapka ve makas dışında?”
-“Boncuk mesela?”
-“Başka?”
-“Renkli boncuk al mesela.”
-“İlla boncuk ha? Öyle olsun? Nasıl, yıldızın barıştı mı peki Manisalılarla?”
-“Bilmem ki. Avniye biraz cins olduklarını düşünüyor.”
-“Boş ver! Afyon’un kaymağı, Manisa’nın… demişti Somalı bir genç. Ama Yusuf Atılgan’ın memleketidir gene de. En iyi, en doğru o şehrin yazarından, şairinden dinlenir bir şehir. Nice Zebercetler saklıdır belki derinlerde, bizim asla göremeyeceğimiz. Seni öpüyorum anne, görüşmek üzere. Elim kolum boncuklarla döneceğim sana, hiç merak etme.”

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

WordPress.com'da Bir Blog Açın.

Yukarı ↑

Soledad/Hábitat

Madrid y sus Circunstancias

Gendering the Smart City

UK-India network curating safety in the city through community art, digital technologies and participatory mapping

MARJİNAL KAFA

BAŞKA BAKMAK LAZIM DİYENLERE...

haganbey

Diş fırçalamak sosyal bir eylemdir.

ahmetss

A modern business theme

GÜVENLİK KAMERA MONTAJ VE KURULUMU

Ankara Güvenlik Kamera Sistemleri Montaj Kurulum ve Arıza Bakım Servisi

yeni bahar

YENİLİKÇİ KIZLAR

İsmail Firdevsoğlu

Çok Okuyup Az Yazan Orta Gezen - #Çokayog

SaphilopeS

ne güzel blues ne güzel karanlık

aleyna'nın blogu

Profesyonel Çekimler

Ümit Hüseyin ÖZER

Farklı bakış açıları, farklı fikirlere uzanır. Farklı fikirler, gelişim ve bilgiye temel oluşturur. Bilgi ise güçtür.

Sinemass'a Hoşgeldiniz

Sinema,Film,Eleştiri,Öneri

Gezegenim

"ama fırtına olmadan dalgalar büyümez ki!"

BİRİKTİRDİKLERİM

YAŞAM PORTALI

siyahgolge

siyahgolge

Sin Edebiyat

iki aylık şiir ve edebiyat dergisi

Alperen Durak

#alperen #reis #birumutturyaşamak

Sadecilik

Sadeleşerek özgürleşin.

SÖZDÜŞÜM

Sözlerin Gülümsemesi Gülden Belli

İzmir nakliyat

İzmir evden eve nakliyat firmaları arasında en iyi ev taşıma ve ofis taşıma firmasıyız. Atasun evden eve nakliyat firmasıyla sizde izmirde sorunsuz ev taşıyın.

Shu’s World

Sanat,şiir,edebiyat

ZÎZNASE

bilgelik sevgisi...bilgi aşkı

Aksaray Ömür Oto Kurtarma Çekici

aksaray cekici aksaray oto cekici aksaray kurtarici aksaray oto kurtarma aksaray kurtarici oto kurtarici aksaray oto cekici aksaray aksaray çekici

CeylancaHerşey

Dijital Kahve, Reklamcılık, Film ve Edebiyat Hakkında KADINCA

kendimesozumvarcom.wordpress.com/

Bu sayfadaki tüm karakterler ve olayların gerçek kişi ve kurumlarla ilgisi vardır.

Türkçe Öğrenmek istiyorumm

Dünyayı güzellik kurtaracak bir insanı sevmekle başlayacak herşey...

Yaşama Dair Herşey

My WordPress Blog

Oku!

Yaratan Rabbinin Adıyla...

Dearpink

yaşama dair..

mythought

Wichtig ist zu verstehen, was man liest...

Şifa Otağı

Ruhsal ve Fiziksel Hastalıkların Teşhis ve Tedavisi-Şifa Enerjisi-Hacamat-Sülük-Refleksoloji-Lenf Drenaj-Nefes Terapisi-Akupunktur-Manuel Terapi-Bilinçaltı Terapisi-Aroma Terapi-Fitoterapi-Yaşam Koçluğu

geceninkuyusu

genelde içimden atmak için yazarım, hatırlamak için değil

haricibellek

Unutmayalım diye yazıyoruz.

Benim sesim

Müziğim dillerde

siyah lale

açık söz ve cesaret herzaman işe yarar ;)

comMEDIA

iletişim ve medyaya dair herşey

%d blogcu bunu beğendi: