T2 TRAINSPOTTING

IMG_0470

T2 TRAINSPOTTING :

“Özel tasarım iç çamaşırı seç. Ölmüş bir ilişkiye biraz hayat katmak adına beyhude bir çaba. El çantalarını seç. Yüksek topuklu ayakkabılar seç. Kendini mutlu gibi hissetmek için kaşmir ve ipek seç. Kendini camdan atan bir kadın tarafından Çin’de üretilmiş bir iphone seç ve Güney Asya’da bir mağazdan alınmış ceketinin cebinden çıkarma. Facebook’u, twitter’ı, snapchat’i, ınstagram’ı seç ve tanımadığın insanlara kin kusacak binbir türlü başka yol seç. Profilini güncellemeyi seç. Kahvaltı ettiğini dünyaya duyur ve birinin, bir yerlerde bunu umursadığını umut et. Eski sevgililerini aramayı seç. Onlar kadar kötü görünmediğine çaresizce inanmak için. İlk otuzbirinden son nefesine kadar her şeyini bloglardan paylaşmayı seç. İnsan ilişkisinin indirgendiği nokta dijital bir veriden fazlası değil. Estetik ameliyat olan ünlüler hakkında bilmediğin on şey seç. Kürtaj için bağırmayı seç. Tecavüz şakalarını, kadınlara laf atmayı eski sevgilini ifşa etmeyi seç ve bitmek tükenmek bilmeyen depresif kadın düşmanlığını. 11 eylül’ün hiç yaşanmadığını ve yaşandıysa, sorumluların Yahudiler olduğunu seç. Ne zaman biteceği belli olmayan mesaileri ve işe gitmek için iki saat yol gitmeyi seç ve çocukların için de aynısını ama daha kötüsünü seç. Kendi kendine belki onların başına gelmediğini telkin et. Sonra arkana yaslan ve acıyı, sikko bir mutfakta üretilen adı bilinmeyen bir uyuşturucudan bilinmeyen dozlarda alarak dindir. Tutulmayan sözü seç ve keşke başka türlü hareket etseydim de. Kendi hatalarından asla ders çıkarmamayı seç. Tarihin tekerrür edişini izlemeyi seç. Her zaman hayalini kurduğun şeye ulaşmak yerine ulaşabileceğin şeye ulaşmaya kendini yavaştan alıştırmayı seç. Aza kanaat et ve mutluymuş gibi yap. Hayal kırıklığını seç ve sevdiklerini kaybetmeyi seç. Onlar hayattan ayrılırlarken senin bir parçan da onlarla birlikte ölür. Ta ki bir gün parça parça hepsinin öldüğü güne kadar.  Ve senden ölü ya da diri denebilecek tek bir parça kalmayacak. Geleceğini seç Veronika. hayatı seç.” Seksenli yıllarda uyuşturucu karşıtı kampanyanın iyi niyetli sloganı

“Geldiğim yerde geçmiş unutulan bir şeydir. Ama burada herkes geçmişten konuşuyor.” Veronika

Gözümde canlanır koskoca mazi… Tamı tamına yirmi bir yıl geçmiş ilk filmi izleyişimin üzerinden. Mazi ondan canlanmakta gözümde koskocalığıyla. Acaba titrek sesli Gülden Karaböcek mi yoksa nispeten daha düz okuyan Ferdi Özbeğen’le mi canlanıyor en çok mazim? Cevap veriyorum: İkisi de değil. Bana nostalji yaşatan Danny Boyle ve ekibi oluyor. Neredeyse çeyrek yüzyıl sonra ekip bir kez daha eksiksiz olarak bir araya gelebilmiş. Hal böyle olunca, tıfıl delikanlılar büyümüş adam olmuşlar. Doksanların sonunda yirmilerinin başında olan izleyiciler ve ilk filmi izleyenler için nostaljik bir şölen vaat ediyor yeni film. İşte aradaki fark bu; eskisi ve yenisi. Film ekibi ve dönem seyircisi olarak bizler eskimiş oluyoruz. Yeniler ilk filmi sinemadan ziyade televizyonlarda izlemiş olanlar, bir de yeni film vizyona girince ikinciyi anlamak için ilkini izleyenler. Ama bir parça geçmişi anmanın kime ne zararı olabilir ki? Özellikle de biz eskiler için. Bu arada bu seri için sakın ola ikiden başlamayın, çünkü taşlar oturmayacaktır yerine. Karakterleri kovalayanlar birer hayalet değil, kendi gençliklerinde çünkü-çünki kulağa daha hoş geliyor sanki. Bir de genç Renton’ın Edinburgh(yazıldığı gibi okursanız, hele de memleketinde okursanız aval aval bakacaktır İskoçlar yüzünüze) sokaklarında tüm enerjisi ve sıska bacaklarıyla koştuğu sahneleri görmeniz lazım, mis gibi bir tuvalete daldığını hayal ettiği-adı üzerinde hayale beraber balıklama dalmanız lazım. Gençliğin, geçmişin, nispeten saflığın, uyuşturucunun  verdiği tüm güzel kafalara ortak olmanız lazım.

IMG_0467

IMG_0468

Film Renton’ı canlandıran Ewan McGregor’un koşu bandında son sürat koşarken geçmişi gözlerinin önünde, sanki delikanlılık dönemlerine dönmek istercesine kan ter içinde koşturduğu anlarla başlıyor. Dengesini yitirdiğindeyse kendini yerde buluyor. Ağır ağır çalan “Perfect Day” eşliğinde çocukluklarına gidiyoruz kahramanların. Zaten filmin sırtını dayadığı en büyük başarısı ara ara yad edilen ve peşimizi bırakmayan mazide yaşanmış anlar ve anılar oluyor. İlk filmin ağır toplarından ve en ağır İskoç aksanlı abimiz Begbie ise beyazlamış saçları ve bıyıklarıyla yirmi uzun yılını hapiste geçirdikten sonra, azaltılmış cezai sorumluluk savunması yapmayan yine İskoç aksanlı avukatına saldırmaktayken, akabindeyse çaresizlikten hapishanenin en salağına kendini şişletip hastaneden kaçma planlarıyla uğraşırken çıkıyor karşımıza. Harcanmış hayatı, bol miktarda öfkesi, oğlundan saçma sapan beklentileri ve iktidarsızlığıyla filmin en zayıf halkasını oluşturuyor yine de yazık ki. Ama Robert Carlyle her zamanki… Filmin en saf karakteri olan 15 yıl eroin bağımlısı olmuş agnostik Spud rolünde Ewan Bremner her gideceği yere bir saat geç kalmaktan ötürü kapının önüne koyula koyula en nihayet İngiliz yaz saati uygulamasının yürürlüğe girdiğini gecinden farkediyor. Bir de Sick Boy(Johnny Lee Miller) var limon kabuğu rengine boyadığı saçlarıyla. Halasından kaldığını söylediği barı işletiyor çok çok az müşterisiyle. Burjuvalaşmaya ayak uyduramadığından yakınsa da aynı düşkün hayatına devam ediyor. Öte yandan kız arkadaşını kullanarak gizli kameraya aldığı adamların tuhaf cinsel isteklerini şantaj unsuru olarak kullanıyor ek gelir olarak. Bu zaman zarfında hiç değişmemişsin dedikleri Renton, eroinden uzak durarak, cebinde de kaçırdığı bir sürü para ve kurduğu yeni hayatındaki Hollandalı eşiyle nispeten daha normal-her ne demekse normal-bir hayat yaşamış Edinburgh’dan uzakta. Peki tilki neden dönüp dolaşıp kürkçü dükkanına dönüyor? Renton 20 yıllık zaman zarfında hiç dönmediği ülkesine, şehrine, çocukluğunun geçtiği mahalleye, okul sırasını ve yaşam dilimini paylaştığı arkadaşlarının arasına, ailesini görmeye neden şimdi dönüyor? Üstelik ilk geldiğinde uğradığı baba evinde annesinin hiç acı çekmeden ölmüş olduğunu öğreniyor babasından. Kadın bir gün oğlunun döneceğini ummuş ve odasını olduğu gibi bırakmış. Renton dönüyor, çünkü yolunda gitmeyen şeyler var hayatında. Çünkü aksini söylese de çocukları olmamış karısıyla. Yakınlarda bir operasyon geçirmiş ve stent takılmış kalbine giden yollardan birine. Ayrıca evde de işler pek yolunda gitmiyor ve ikinci dönüşünde artık bir ailesi ve işi olmadığını da itiraf ediyor Sick Boy’a. Aldığı muhasebe kursu sayesinde, küçük bir firmada perakende sektörü için stok yönetimi yapmış bu zamana kadar. Sick Boy’dan kaçırmış olduğu parayı iade ediyor herşeye rağmen. Vicdanı yürürlüğe giriyor çünkü yıllar sonra. Üstelik 46 yaşında, hayatta tanıdık kimsesi kalmamış, evi barkı dağılmış bir adam sonuçta ve her ne olursa olsun serde dostluk var diyen arızalı Sick Boy bile iyi geliyor ona şimdiki hayatında. İntihar etmekten son anda kurtardığı Spud’ı iyi yola kanalize etmeye çalışıyor. Onu eroin harici bir başka şeye bağımlı hale getirmek için uğraşıyor. Kendi bağımlılığını yönlendirdiği şeyinse “kaçmak” olduğunu söylüyor. Her fırsatta geçmişi anan Renton, ondan kaçarak gelmiş bugünlere. Tüm zamanlar içiçe geçmiş aslında. Her kim gelir de benim hayatım çok değişti derse desin, inanmam tek bir sözüne bile. Değişen bir şey yok, daha çok paranın olması ya da az, daha büyük bir evde yaşıyor olman ya da küçük, hiçbiri değiştirmiyor hayatını. Sen yine aynı sensin. Daha çok okudun, daha çok gezdin… başka? Bir gün sen de dönüp dolaşıp kendi kürkçü dükkanına geleceksin. Şans olarak gördüğün bu dünyadan yaşlanarak gidiyor olmak bile, aslında başa dönmek demek ve muhtaç bir bebek oluyorsun tekrar. Başa dönüyorsun tekrar. Onca yıl hiç yaşanmamış gibi. Nitekim herkes özüne dönüyor filmde de, yani başlangıç noktalarına. Bazısı hiç ayrılmamış bile yaşadığı  mahallesinden. Kalanlarsa baba ocağına, mahallesine, Begbie bile 20 yılını geçirdiği hapishane günlerine dönüyor en nihayetinde. Tüm bunları kronolojik sıraya göre hatırlayıp yazmaksa Spud’a düşüyor. Filmin Irvine Welsh’i de Spud oluyor bir nevi. Renton’ın da en sevdiği arkadaşı olan Spud’lı sahneler filmin unutulmaz anlarını teşkil ediyor. Duvara akseden dev gölgesinden habersiz yaşıyor Spud. Hikayede ve hikayesiyle zayıf kalan Begbie’nin yanı sıra yeşil çoraplarıyla boks dersleri almaya başlarken kendini Raging Spud olarak hayal ederken, ringde tek yumrukla yere serilmesi de fazla zamanını almıyor. Ringlerden küskün değil de yakasını toparlayamaz ve bitik vaziyette ayrıldığındaysa, gençlikleri geçip gidiyor gözünün önünden Edinburgh’un hayaletlerle dolu gotik mimariye sahip arka sokaklarında iken. Sick Boy’un dediği gibi kendi geçmişlerini ziyaret eden birer turist onlar. Ben kendi adıma filmi izlerken kah güldüm eğlendim, kah genç kızlığım geldi aklıma. Bu ve daha pek çok nedenden ötürü T2’yi sevdim ama nasıl sevdim, bir bütün olarak değil de bana hüznü, umudu, kayıplarımla başa çıkmak için uğraştığım günleri, geçmişimi, dayanışmayı, Queen’i, Blondie’yi, Iggy Pop’u, kafa çekmenin-otlu ya da otsuz-güzelliğini şu ayık kafamla ayrı ayrı sahnelerle hatırlattığı ve barındırdığı tüm kargaşaya rağmen ruhumu yatıştırdığı için sevdim. Oooo Dannyboy…

IMG_0471

IMG_0469

Film eleştirilerini okuduğumda hep Trainspotting ile karşılaştırıldığını fark ediyorum yeni filmin. Ben de sürekli bunu yaptım itiraf etmem gerekirse ama neticede bu bir yeniden yapım değil, sadece yıllar sonra gelen ve kahramanların olgunluk dönemlerinde tekrar bir araya geldikleri bir devam filmi ve yönetmen Danny Boyle’un da bence Slumdog Millionaire’den ve birçok filmindense hem daha özel hem de daha özgün bir yere sahip ilk Trainspotting’e göndermeler ve referanslarla dolu bir filmi. Yirmilerindeki pervasız delikanlılarla, kırklarını devirdi devirecek karakterlerin fiziksel ve ruhsal olarak aynı kalması elbette mümkün değil. Gençliğin verdiği hercailiği yıllar sonra yansıtmak da mümkün değil. Bu ikinci filmse Danny Boyle’un çok çok iyi bir yönetmen olduğunu hatırlattı bana ve belki bir parça unutmuş olanlara. 1690 gecesinde yaşananlar kulağa anlamsız gelse de mezhep kavgasının her yerde yaşandığını, siyasi sınıfları dışında yüzüstü bırakılmış insanların hayata tutunmak, kırılan onurlarını onarmak, aidiyet hislerini pekiştirmek ve sosyalleşmek maksadıyla nasıl bir araya geldiklerini gördük bu sahnelerde. Renton sahne almak zorunda kaldığı gecede “Bütün Katolikler ölmüştü” sözlerini söylediğinde anlık bir suskunluğun ardından seyirciler arasında kopan kıyamet ve coşku komik olmakla beraber az sonra Renton ve Sick Boy tarafından tatlı tatlı soyulmalarını engelleyemeyecek ve ATM kartlarına verdikleri aynı rakamdan oluşan dört rakamlı şifreleri yüzünden iki defa yanacaklardı Protestan ve Kraliçe taraftarı beyler bayanlar.

IMG_0475

T2: TRAINSPOTTING

Uyarlandığı kitabın yazarı efsane İskoçlu yazar Irvine Welsh yine küçük bir rolde çıkıyor karşımıza. Meraklılarının dikkatinden kaçmayacaktır ama belirtmesem olmazdı. Bu da benim tarafımdan taslanmış bir ukalalık olsun size. Hala düşündüğüm ve gülümsdiğim anlar kaldı bana T2’den geriye. Hele Bulgar kızımız Veronika’nın bol aksiyonlu videosunu izleyen Renton’ın yüzü bence filmin en efsane sahnesiydi. Hiç yaşlanmasın sıfatlı Ewan McGregor muzip sahnelere yakışan bir isimdir, benden söylemesi. İskoç viskisi fena olmazdı doğrusu, tam da şimdi.

IMG_0472

IMG_0473

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

WordPress.com'da Bir Blog Açın.

Yukarı ↑

Soledad/Hábitat

Madrid y sus Circunstancias

Gendering the Smart City

UK-India network curating safety in the city through community art, digital technologies and participatory mapping

MARJİNAL KAFA

BAŞKA BAKMAK LAZIM DİYENLERE...

haganbey

Diş fırçalamak sosyal bir eylemdir.

ahmetss

A modern business theme

GÜVENLİK KAMERA MONTAJ VE KURULUMU

Ankara Güvenlik Kamera Sistemleri Montaj Kurulum ve Arıza Bakım Servisi

yeni bahar

YENİLİKÇİ KIZLAR

İsmail Firdevsoğlu

Çok Okuyup Az Yazan Orta Gezen - #Çokayog

SaphilopeS

ne güzel blues ne güzel karanlık

aleyna'nın blogu

Profesyonel Çekimler

Ümit Hüseyin ÖZER

Farklı bakış açıları, farklı fikirlere uzanır. Farklı fikirler, gelişim ve bilgiye temel oluşturur. Bilgi ise güçtür.

Sinemass'a Hoşgeldiniz

Sinema,Film,Eleştiri,Öneri

Gezegenim

"ama fırtına olmadan dalgalar büyümez ki!"

BİRİKTİRDİKLERİM

YAŞAM PORTALI

siyahgolge

siyahgolge

Sin Edebiyat

iki aylık şiir ve edebiyat dergisi

Alperen Durak

#alperen #reis #birumutturyaşamak

Sadecilik

Sadeleşerek özgürleşin.

SÖZDÜŞÜM

Sözlerin Gülümsemesi Gülden Belli

İzmir nakliyat

İzmir evden eve nakliyat firmaları arasında en iyi ev taşıma ve ofis taşıma firmasıyız. Atasun evden eve nakliyat firmasıyla sizde izmirde sorunsuz ev taşıyın.

Shu’s World

Sanat,şiir,edebiyat

ZÎZNASE

bilgelik sevgisi...bilgi aşkı

Aksaray Ömür Oto Kurtarma Çekici

aksaray cekici aksaray oto cekici aksaray kurtarici aksaray oto kurtarma aksaray kurtarici oto kurtarici aksaray oto cekici aksaray aksaray çekici

CeylancaHerşey

Dijital Kahve, Reklamcılık, Film ve Edebiyat Hakkında KADINCA

kendimesozumvarcom.wordpress.com/

Bu sayfadaki tüm karakterler ve olayların gerçek kişi ve kurumlarla ilgisi vardır.

Türkçe Öğrenmek istiyorumm

Dünyayı güzellik kurtaracak bir insanı sevmekle başlayacak herşey...

Yaşama Dair Herşey

My WordPress Blog

Oku!

Yaratan Rabbinin Adıyla...

Dearpink

yaşama dair..

mythought

Wichtig ist zu verstehen, was man liest...

Şifa Otağı

Ruhsal ve Fiziksel Hastalıkların Teşhis ve Tedavisi-Şifa Enerjisi-Hacamat-Sülük-Refleksoloji-Lenf Drenaj-Nefes Terapisi-Akupunktur-Manuel Terapi-Bilinçaltı Terapisi-Aroma Terapi-Fitoterapi-Yaşam Koçluğu

geceninkuyusu

genelde içimden atmak için yazarım, hatırlamak için değil

haricibellek

Unutmayalım diye yazıyoruz.

Benim sesim

Müziğim dillerde

siyah lale

açık söz ve cesaret herzaman işe yarar ;)

comMEDIA

iletişim ve medyaya dair herşey

%d blogcu bunu beğendi: