POST MORTEM :
-Ayy
-Ne oldu anne?
-Ahh
-Ya ayy, ahh ne oldu anne ya? Elinde telefon dıt dıt ay ay vay vay!
-Sorma kızııım sorma. Cafer ölmüş bizim.
-Hangi Cafer bizim, bizim hiç Cafer’imiz olmadı ki!
-Babanın tarafından, babanın analığının kardeşinin torunu olur.
-Torunu mu, kaç yaşında ki?
-Büyük abinle yaşıt.
-Allah rahmet eylesin. Nesi varmış? Cenazeyi nereden kaldıracaklarını mı haber veriyorlar sana?
-Yook kızım, toprağa vermişler bile. Feys’den bakıyorum da, fotoğraflarını çekmiş koymuşlar hemen. Kefenli hali var burada, küçücük kalmış bak çocuuum, vah vah… Ne genç ne genç. Şurada tabuttan çıkartırken, Cavidan’ın kocası inmiş mezara. Yüzünü göremiyoruz Cafer’in. Şurada üzerine toprak atıyor erkekler, annesi de yeni çıkmıştı hastaneden. Bak ne kadar solgun kadıncağız. Rengi ruhsarı atmış hepten. Koluna girmişler garibin. Ana yüreği nasıl dayansın bu acıya? Yavruum size bir şey olsa ben yaşayamam bu dünyada. Gelirim arkanızdan hemen.
-Yaşarsın annem yaşarsın, cenazemizi fotoğraflar facebook’a atarsın. Bizim sana bu dünyada daha çok ihtiyacımız var bir sosyal medya direktörü olarak.
-Saçmalama şimdi.
-Ben mi saçmalıyorum, işi gücü bırakıp kefenli ölü fotoğrafları çekip oraya koyan mı saçmalıyor?
-Belki parayla tutmuşlardır!
-Hiç sanmıyorum. Birden çok gönüllü çıkmıştır merak etme. Kimin hesabı o?
-Cafer’in hesabı bu.
-Cafer senin arkadaş listende miydi?
-Öyle tabii. Akrabam o benim.
-Bundan böyle ölü bir arkadaşın var öyleyse. Sakın kapak fotoğrafı yapmasınlar son halini?
-Hangi halini?
-Kefenli halini. Arka fona da kara toprağı koydular mı gezdiği gördüğü yerler hakkında da bir fikir sahibi olur tüm sevenleri. Romantikler için parlak bir gökyüzü, kötümserler için fırtınaya yakalanmış bir kayık.
-Sana da bir şey söylemeye gelmiyor. Ne güzel işte gidemesek de oturduğumuz yerden üzüldük bak. Bir abdest alır ruhuna okurum şimdi ben çocuğumun. Öyle böyle diyorsun ama Cafer burada yaşayacak ilelebet. Unutturmayacağız bu genç insanımızı!
-Dur bakayım. Bravo valla. Like’ını da yapmışsın. Kırk iki like, üç üzgün surat. Seveni çok olsun.
-Dalga geçme.
-Geçmeyeyim diyorum ama görünce insan mani olamıyor kendine. Bu arada seni de tebrik etmek gerek. Benden daha faalsın sanal ortamlarda. Altı yüz arkadaşı ne ara yaptın sen? Normalde kimse için arkadaşım demeyen insan…
-Akrabalar var; babanın taraf, bizim sülale. Komşular var, bir de babanın soyismiyle aynı soyismi taşıyan bir adamcağız vardı.
-Eeee
-Meğer o, yurdumuzun dört bir yanından aynı soyisme sahip soydaşlarımızı eklermiş. O oldu işte. O eklendi, bu ekledi, yüzer yüzer gitti.
-Anne!
-Söyle kuzum.
-Tanımadığın adamları mı ekledin sen ülkenin dört bir yanından? Aynı soyismi taşıyor diye insan insana akraba olur mu? Screenshot yapıp fotoğraflarını sağa sola koysalar ne olacak?
-Aynı babanın huylar bu sendekiler. Pozitif düşünmemek, öküz altında buzağı aramak hep sizde. Ne ben de ne de bizim tarafta yok böyle acayip huylar. Hem aynı soyisminden zarar gelmez. Bak şunlara çoğu aile bunların.
-Huylarımı kendim tayin etmedim ki anne. Ama sendeki bu rahatlık, insanlara güven, kendine duyduğun özgüven hiç kimsede yok.
-Ben insan seviyorum. Ben de insanım, e öyleyse kendimi de seviyorum. Ne demiş Rumi? Ne olursan ol gel demiş. O da bir insansevermiş. En büyük Türk düşünürü.
-Mevlana Türk değilmiş ki.
-Ya neymiş?
-Afganistan doğumluymuş. Farsça yazmış. Demek ki Farsça düşünmüş.
-Olsun. O bizim Konyamızın… Hem de terazi burcuymuş bak.
-Sakın terazi burçlarını da sırf terazi burcu diye ekliyorum deme de.
-Aaaa yeter ama biraz ciddiye al bakim anneni. Her gün bir özlü söz de bile bugün itibariyle Mevlana’dan paylaşımda bulunulmuş. Bu bir işaret kesin. Bu işareti takip etmek gerekir. Şimdi ben de onun paylaşımının üzerine bir şey yazıp paylaşmalıyım derhal.
-Sözün üstüne söze ne gerek var? Neyse. Söylesene bu kalabalıkta zor olmuyor mu aradığını bulmak?
-Kimisi bir şey koymuyor zaten.
-Onlar röntgencidir.
-Mesleklerini sormadım. Hastanede çalışan var ama. Biz burada ev hanımları olarak whatsapp grubu yaptık. Oradan muhakkak like’larım geliyor. Üç beş derken, kırktan aşağısına düşmez annen, sen merak etme. Seni en iyi şekilde temsil ediyorum orada.
-İyiymiş.
-Bak bu kadın mesela, kadın kolları başkanı aynı zamanda. Ama işini evden yürütüyor. Eylem yapmaya, yürüyüşe çıktıklarında hemen fotoğ…
-Kadın kolları başkanlığının oturduğun yerden yürütüldüğü nerede görülmüş?
-Öyle dedi valla. Eylemden eyleme çıkıyor olamaz mı? Bayrakları kaptığı gibi meydanlara fırlıyordur belki!
-Önlenemez bir şekilde fırlıyordur belki de! Aaa anne bu sensin. Bu da evimiz. Saçlarını sarmışın akşamdan, kahve yapmışın yanında da lokum, dur bakayım ne yazmışın: “Buyurun kaveye!” Elli iki like. Bravo çok iyi düşünmüşsün. Şurada da karnıyarık yapmışın, bir iki üç, tam sekiz tane. Ne demişin “Bostan patlıcanı bunlar!” Altına da Hayriye Tizses demiş ki “Ellerine sağlık, afiyetler olsun arkadaşım!” O bile facebook yapmış, vay anasına! Yalnız sen tutmuşun, biri çekmiş fotoğrafını. Kim o babam mı yoksa? Bak bak kendi parmağını da çekmiş amatör fotoğrafçı.
-Yok. Baban çok karşı facebook’a ve tweet atmaya. Geçenlerde hötledi bana. Gizli profile aldım ben de. Ama gizli gizli paylaşım yapıyorum tabii. Sanal ortamlara takılmadığı için nereden bilecek ki zaten, kuşlar fısıldamazsa tabii. O fotoğrafı çeken de Asiye. O da çok faal.
-Takılmak, tweet atmak… filan… lügata da hakimsin bakıyorum. Gördüm. Saçları sarıp yine bizim evde selfie yapmışsınız. Yüz iki like. İki kişi olunca tabii, onunkiler, seninkiler derken… Burada da bizim arka sokaktaki Neriman Teyze’nin işlettiği kadınlar kahvesinde kahve içip fal kapatmışsınız hepiniz birden. Neyse halimiz demişsiniz. Yuuh yüz doksan like.
-On sekiz kişi gün yaptık. Olmaz mı? Az bile canım. Hesapladım adam başı yirmi etmiyor bile. İlk bir saat yaptın yaptın zaten. Sonrası tek tük gidiyor. Hemen yeni foto’lar, yeni gözde mekanlar çıkıyor, eskiyoruz kuzucum. Bir de kimisi ne yaparsa yapsın popüler olamıyor. Şu mesela. Kimsecikleri yok. Ne ailesi var, ne de arkasını kollayanı. Toplasan toplasan üç beş like.
-Pek havalı duruyor halbuki.
-Dış görünüş aldatıcı. Çevre onunla olmuyor.
-Benim yaptığım gibi yap, kim var kim yoksa ekle sen de deseydin ya.
-Gülmesene!
-Gülmeyeyim diyorum ama duyunca insan mani olamıyor kendisine.
-Geçen ne oldu bak, sana da göstereyim ne üzüldüm kıza. Rana, bizim üç kızla dul kalmıştı, ben ne yapacağım adam da gitti diye kederlenip dururdu. İçine ata ata lösemi olmaz mı? Bir seneyi bulmadan öldü gitti kadıncağız. Ertesi gün kızı paylaşmış beraber çektirdikleri bir fotoğraflarını. Ana kız sarmaşmışlar. Kızı ben de arkandan gelmek istiyorum anne demiş. Bak profil fotoğrafı yapmış yavrum. Hayriye’nin kızı da “biz de bir annenin kızıyız. Bizler de her an için annesiz kalabiliriz.” demiş. Teselli vermiş acılı kıza. Aferin bak Afet’e.
İşte tam o anda facebook çılgınlığına yakalanmış annesinin eylemleri karşısında şaşkına dönen kızcağızıyla- söyleyecek söz bulamadığından olsa gerek-aralarındaki sessizlik uzunca bir süre devam eder. İki çift meraklı göz kalp içine alınmış fotoğraf ve kırk sekiz like’dan gözlerini alamamaktadır. Süre daha da uzar uzar uzar… Derken;
-Annesi ölenin orada ne işi varmış?
-Ne bileyim anne. Millet delirmiş sanki. Mezara koyuyorlar, ağlaşıyorlar, taziyeleri kabul ediyorlar, kederlerini paylaşıyorlar, helvası, lokması, insan yedisini beklerdi eskiden bir köşede, ne tuhaf insanlar olduk biz böyle! Ölürsem kimse bilmesin Allah aşkına anne. Sanki en büyük Türk düşünürü öldü. Biz kimiz ki? Sıradan faninin kendini önemsetme çabası bunlar. Basit bir memurum alt tarafı Tapu Kadastro’da. Aldığım maaş belli, yaptığım iş belli. Beni beğenseler ne, beğenmeseler ne?
-Öyle ya. Dur bak kafam attı şimdi. Şu televizyonu açalım da kafamız dağılsın azıcık.
-Sen al kumandayı anne, ben bilmiyorum nerede ne var ne yok.
-Nasıl bilmezsin?
-Evde televizyonum yok. Unuttun mu?
-Adetlerin bana o kadar ters ki. Ne diyeyim ben şimdi sana? Benden nasıl çıktın bilmiyorum ki?
Beraber kanal kanal gezerler sükunet içinde. İlk adresleri haber kanallarıdır, sonra magazin programına bakarlar hipnotize olmuşçasına. Kızın tahammül gücü azalmıştır, bir anda patlar ekrana doğru.
-Hayatın gerçekleri, gerçek gündem, bu ülkenin gerçek koşulları bunlar değil ki anne. Deli saçmalarını izletiyorlar. Eskiden eğitmek maksatlı, düzgün konukların katıldığı programlar olurdu. Senin facebook’tan beter olmuş burası. Şu hale bak! Bu adamlar kim? Milletin hali dumanken, şu bahsettikleri mevzulara bak. Göçle gelenler geldikleri yerlere uyum sağlamak gayretindelermiş! Öte yandan göçtükleri yerlerin insanları memnunlar mıymış acep bu halden diye soruyor karşısındaki zat. Yeterince Suriyeli ağırlıyoruz, İstanbul’un hali duman zaten. Kim kimden memnun ki? Asker neden sınır ötesinde? İnsan davasından bıkar zamanla, gerilla savaşıyla hiçbir güç baş edemez diyorlar, şartlar bu insanları bıktırmıyor demek ki, bitmiyor işte on yıllar geçse de. Neden bu kadar kayıp var karşılıklı, neden hınçla büyüyor nesiller? Devlet politikaları yanlış. Kötü halklar diye bir şey yok, kötü politikacılar var. Bizi bizimle bıraksalar yaşamanın bir yolunu buluruz bir şekilde. Bizi bizle bırakmıyorlar ki. Ya gökten bombardıman, ya meclisten dayatma. Yukarı tükürsen… Ortada sıkıştık kaldık biz anne. Ezildikçe eziliyoruz, ezdikçe eziyorlar.
-Kızııım sakın bu fikirlerini ulu orta paylaşma kimselerle. Beni de panikletme. İyi kötü yaşatmaya çalıştığım bir parça huzuru bana bu çatının altında çok görme. Bak ben korkumdan hayır bile diyemiyorum sanal ortamda bile. Sandıkta hayır ama… Bıçak gibi kesildi siyasi paylaşımlar. Kimse devlet’in de’sini alamıyor ağzına. Eskiden çok büyük görünürdü gözüme devlet kelime olarak bile. Dövvlet derdi rahmetli Burhan Amcan. Allah rahmet eylesin. Gülüşürdük hep birlikte. Şimdi ödü patlıyor herkesin başıma bir iş gelecek diye. Biz kendi aramızda bile şifreli konuşuyoruz ne olur ne olmaz diye. Milletin tabiatı değişti. Gammazcılar var. Sakın konuşma sakın, işte güçte ortalık yerde olur olmadık kimselere.
-Bir anda patladım sadece. Yoksa bizim işyerinde de böyle. Kimsenin ağzını bıçak açmıyor ki konuşasın. Herkesin borcu var harcı var. Bunun hapsi var, mahkumiyeti var. Devleti karşına aldın mı yanarsın, sen yanmasan yakarlar. Ahh Sabahattin ahh…
-Çalışanlardan mı? Ne olmuş? Başını mı yediler çocuğun? Ahh… elleri kırılsın. Vicdansızlar!
Anne doğrulup oturduğu koltukta dizlerini döverken,
-Doğru ya… Vicdansızlar…
Der kızı da zor anlaşılır bir sesle. Gelelim bu anlatıyı anlatan kişinin ruh haline. En önemlisi de o olsa gerek ama o da ne? Bu anlatıyı anlatının ruhu kaçmış, çıkmış gitmiş uzunca bir seyahate, ruhsuz kalmış anlatıcı; o yüzden de gündemin sığlığına, sosyal medyanın geçiciliğine sığınmış çaresizlikle. “Sizlere ömür”demek geçiyorsa deyin şimdi yüzüne yüzüne, yoksa da cesaretiniz, daima susun işte hah şöyle. Ayıplayın durun ya da bu kişiyi durdun durdun da bu başlığın altına yaza yaza bunu mu yazdın diye. Hayat işte. İnsan beşer, kuldur şaşar işte. Çizimler filozof gibi bir karikatüriste ait, gibisi az da işte…
ÇİZER : PAWEL KUCZYNSKI
Bir Cevap Yazın