BOZCAADA / TENEDOS, BİRİNCİ BÖLÜM

20160924_153404

BOZCAADA / TENEDOS, BİRİNCİ BÖLÜM :

GİRİŞ :

Geride bırakmaya çalıştıklarım, içinde bulunduğum hayli karışık hisler ve hep beklenen tarifi her geçen gün değişen muğlak bir gelecek. Geçmişle şimdiki zaman arasında keskin ve kesin bir çizgi yok insanın kişisel tarihinde. O çizginin varolma olasılığı dahi şüpheli. Olsa olsa isimler, yüzler-kimi hatlarıyla andığın, sözler en çok acıtanlar kim bilir, tarihler, birkaç hikaye; hepi topu bundan ibaret hepsi. Geçmiş dediğin nedir ki? Şimdi ne zaman başladı, ne zaman şimdi oldu, şimdi oldu da ne oldu… Bundan sonra ne var, o var’ların içinde neler var, aynı var’lar bir zamanlar şimdi olan ama şimdi kurumuş ve dalından kopmuş solgun bir yaprak gibi ordan oraya savrulup ölmeye çalışırlarken hışırtılar içinde, gelecek gelmiş ve şimdi olmuş, şimdiyse geçmiş olmuş bile. Rüzgar olmasaydı eğer sessizce ölecekti o yapraklar teker teker. Çığlıkları kendilerini yakacaktı içten içe. Kum gibi olacaktılar toprağı döve döve. Kursakta sıkışmış, renkleri birbirine karışmış yiyecekler misali kenetlenip birbirleri olacaklardı tek sessiz ses olarak bundan böyle. Yerinse umrunda olmayacaktı bu serzeniş. Yerini sağlamlaştıracaktı olduğu yerde. Duygusuz bir zırh altımızda, geçilmez bir mavilikse üzerimizde. Sıkıştık kaldık biz canlılar orta yerde. Bir yol gösterici bekler dururum ben böyle günlerde; başımı okşasın benim hiç usanmadan ve inandırıcı bir sesle “geçer geçer” desin diye ya da “selam selam” sözünü işitmek uğruna canımı veririm azgın dalgaların ortasında. Ne bir boş söz ne de günaha sokacak bir şey(Vakıa Suresi, 25 ve 26. Ayetler) olsun bundan böyle. Her yeni gün eşsizdir gözümde. Yol göstericim gelsin diye bekler dururum köşemde. Ama öyle olmuyor işte. Tek yol göstericim titrek bir fener kaldı elimde, o tek ışığım benim bundan böyle. Belki de ışık benim, sen ne bilirsin ki? İnsansın benim gibi. Berbatsın ben kadar. Ne vahim hatalar yaptın, ben bilirim. Şiddetle de tekrar ettin durdun aynı hataları eline her fırsat geçtiğinde. Hiddet ve asabiyette bir ölü gibi olacaktın hani? Hani? Kırdığın kalplerin toplamından bir köprü kurdun nihayet. Sevap günahtan doğsun bu sefer dedin. Haklıydın da. Beynin tersten çalışır senin. Sondan başlarsın hep geriye doğru saymaya. Girişler ücretsiz, geçişler de. Bir iyilik ettin madem, tam olsun tamamına ersin. Sen en son kitabımsın benim. İnan buna değersin. Bilme daha iyi olur böylelikle ilhamsız nasıl yaşandığını görürüm gözlerinde. İlhamım sensin, öznem sensin şu soon geniş zamanlar içinde ve evet iki o ile. Zamanlardan söz açılmışken ben en çok geniş zamanları severim. Bu da gelir bu da geçer diyen bir ozanın sözleriyle çıktım bu sefer yola. Eyüp sabrı ile gitmiş Mısır’a, ben sabırsızlığımla buradayım bir cumartesi akşamı üzeri Bozcaada’da.

20160925_183403-1

BOZCAADA :

Kırk diyen var, otuz sekiz de. Bu da yaklaşık olarak Ada’nın ölçülüp biçildikten sonra kapladığı kilometrekare sayısının rakamlara indirgenmiş toprak miktarı, yani yüzölçümü. Çarşısı da yaklaşık sekiz kilometrekarelik bir alandan oluşuyor olabilir. Bu rakam da değişiyor olabilir, yani rakamla altı olabilir, on olabilir ama daha çok değil. Altıdan daha az olursa herhalde hem esnafı hem yazlıkçısı ölür sıkıntısından, bir aşağı bir yukarı al sana altı kilometrekarelik yaşam alanı. Turizme yönelik hizmet sektörü bu kadarcık alanda hizmet vermek uğraşısı içerisinde günleri kovalarken, bakmayın şikayetlenseler bile mutlular da bir yandan. Neden mi? Çünkü Ada hayatı, Ada havası, Ada balığı, Ada üzümü, Ada şarabı ve Ada işte yani kısacası. Bazen kapalıdır diyen tek bir tane kitapçıya, kıyılarında balık lokantalarına, sokak aralarındaki bir sürü açık hava meyhanesine, şarap evlerine, bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıdaki hediyelik eşya dükkanlarına, esnaf lokantalarına, pastanelere, bir postane,  bir Ziraat Bankasına, bir sürü de atm’ye, bir müzeye, bir antikacıya, Polente Deniz Fenerine, Ayazma’ya, süslü püslü pansiyonlara, süslü püslü de sokaklara sahip, güzel şarapları ya da güzel havasından mıdır kim bilir sabahları baş ağrısına bulaşmadan güne başlayabileceğiniz anakara bağlantısız bir küçücük adası burası, Bozcaadası.

Bir garip gezi yazıları yazmaya başlayışımın son derece farkında oluşumun dördüncü yılında bu ikinci Bozcaada yazım, buradaysa üçüncü bulunuşum. İlk defa kırık bir sonbahar akşamında buradayım. İlkbaharın umudu, yazın cıvıltısı yok bu defa. Poyrazdan lodosa bir esinti, soğuk akşam üstleri ve geceleri, Yine de şarap daha çok şarap var Ada’da, daha da ne olsun ki? Bu sene yedincisi düzenlenen Yerel Tatlar Festivali adı altında zorlu bir organizasyona insan taşıyan Ada vapuru yorgun bir gün geçiriyor. Yemek yemeyi başaramayanlarsa Ada havası almanın mutluluğu içersindeler. Çatal bulamadığımdan, asma yaprağını kaşık yapıp bulgurlu pilavı kavrayacak şekilde dürüp büküp ağzıma atıyorum. İkinci hamle için hevesim kaçıyor bir anda. Hiç bulgur bulamaç havamda değilim. Tavuklu pilav da. Zaten ne anlarım ben lokal lezzetten, damak tadından. Akşam düzenlenecek olan konserin sürpriz konuklarıysa beş kişiden oluşan ve komşu yakadan gelen misafirlerimiz. Tatlı Yunan ezgileriyle uyumlu Ada havasını çekiyorum içime bir sürü şarap içince. Sigarayı unutmuş ciğerlerim açılıyor iyiden iyiye. Ohh diyorum oturduğum yerde kendi kendime.

20160925_104726

20160925_105452

BOZCAADA MÜZESİ :

Adet olduğu üzere Ada’nın kendi bilincine bir sene süresince neler kattığını öğrenmek maksadıyla Hakan Gürüney’in bireysel mücadelesiyle biriktiree biriktiree biraraya getirmiş olduğu türlü çeşitte koleksiyonlardan oluşan Bozcaada Müzesi’ne neler neler kattığını dinliyorum kendi ağzından. Fesler ve deniz kabukları ilk göze çarpan yenilikler oluyor. Son derece emekli ve yapımı için özel bir kalıp gerektiren fesler o dönemde Macaristan ve Çekoslovakya’dan getirtiliyormuş. Ara Güler fotoğrafları ve evin maketinin olduğu girişten hemen sağdaki oda ise değişikliklerden ilk nasibini alacak olan bölümmüş. Kitapların sergilendiği bölüme geçtiğimde Ada aşıklarının sayısının bir hayli fazla olduğunu idrak ediyorum. Kimi romanlarının meskeni yapmış Ada’yı, kimininkinde başrol sadece Ada’ymış. Ben dolaşırken bi yukarıyı bi aşağıyı, meraksız bir adamla, sitemkar bir kadından oluşan bir çift geliyor müzeye. Adam içeriye girmek istemiyor. Kadın bireysel kavgasını yapıyor çiftinin diğer yarısıyla önce, sonra da hevesimi öldürüyorsun, hiçbir şey yapmak istemiyorsun dediği erkeği bırakıp müze hakkında bilgi almak üzere içeriye giriyor. Artık eskisi kadar genç olmayan ve kendi içinde yoğun yaşayan Bozcaada Müzesi bir kavgayı daha sessizce dinleyip sindiriyor kendi içinde. Benim de yaptığım üzere.

20160925_183131

AYDIN ve AHH MÜNEVVER :

Bana dünyanın orta yerindeki bir ceviz kabuğunun içinde olma hissinin ne demek olduğunu öğreten Münevver’in eşi Aydın’la açılıyorum denize. Kırık bir sonbahar akşamında, üzerime en kalın ne varsa alarak çıkıyorum yola. Amacımsa… bir amacım yok aslında. Belki Hemingway’den etkilenmiş olabilirim biraz. Melville’den Moby Dick belki. Aydın’sa bir Kaptan Ahab değil. Baba mesleğini icra ediyor yalnızca. Bir yanda fırtınalı deniz, diğer yanda Aydın ve hikayeleri. Açıldıkça dalgalar büyüyor. O dikkat dediğinde daha sıkı tutunuyorum sağlı sollu. Ve o her büyük dalgadan sonra kontrol amaçlı bana dönüyor. Bakıyor yerimde miyim diye. Bakıyor bulantım var mı, dayanabiliyor muyum diye. Bir yandan da bıyık altından gülüyor sen kaşındın diye. Bir sürü bir sürü çalkantıdan sonra en nihayet aklım yerine oturuyor sanki. Alabora olur mu tekne diye sorabiliyorum. “Bu ne ki!” diyor. Bu hiç demek ki. Batmayacağımızı anladığım anda rahatlıyorum ama deniz rahattan anlamıyor, zaten rahatlık vermek gibi bir derdi de yok. Açıklara çıktığımız andan itibaren en dev dalgasını geliyor çarpıyor ve üstüm başım her yerim az önce yakalanmış tek bir kalamar misali oluyor. Havanın kötülüğüne rağmen bizden cesaret alan diğer balıkçı tekneleri de irili ufaklı sarıyorlar çevremizi. Genç bir çocuk zodiac’la geliyor keskinleşen dalgaları aşarak. En tehlikeli işi de o yapıyor. Ben ne kadar keyfi çıksam da, bu insanlar ekmek parası için denizdeler. Tutabildikleri balıkları restoranlara satacaklar. Olmadı akşam yemeği yapacaklar. Kilosu kırk lira kalamarın. Palamutunsa zamanı şimdi. Yerken burun kıvırdığım balıklara yakalanırlarken harcanmış binbir emeği görünce lokmaya ve emeğe saygı duymak gerektiği gerçeğini kavrıyorum tam da av mevsiminde. Bir tane kalamar var koskoca yoğurt kovasının içinde. Boncuk gözleriyle bakıyor bana. Aydın affetmez seni diyorum içimden. Aydın’sa bana izlediği filmleri anlatıyor teker teker. Pi’nin Hayatı ve Kusursuz Fırtına’yı izlemiş olması değişik geliyor. Aslında Aydın denizcilikle ilgili tüm Hollywood filmlerini izlemiş ve bu konuda benden iyi. Karanlık Sular’ın konusunu anlatıyor uzun uzun. Pi’deki Richard Parker’dan etkilenmişe benziyor. Bilse Richard Parker’dan daha vahşi, daha tehlikeli bir şeyle aynı teknede bulunduğunu, bir Bengal kaplanını tercih edecektir tahminimce.

20160925_195334-1
Boncuk gözlü şanssız kalamar
İşte böyle Aydın, her mavi onun mavisi. Bu tekne de onun evi. Ada’da kaldığı süre boyunca burada uyuyor uyanıyormuş. Havanın güzel olduğu zamanlarda denize çıkarlarmış ve güzel sofra kurarlarmış beraber tabii ki erkek erkeğe. Sonra sabaha kadar sohbet muhabbet. Aydın, Münevver’den sonra içkiyi bırakmış ama o zamana dek güzelce içmiş her fırsatta. Bir anda Aydın siliniyor gözümün önünden. Münevver geliyor tek başına ilk önce. “Kırk beş kilo var mısın Münevver?”diye soruyorum karşımdaki tüysiklet kadına. “Varım” diyor Münevver. “Çok yorulmuştum, dinleniyorum şimdi” diyor. “Hayat mücadelesi zordu benimse dayanma gücüm çok yoktu ama belli etmiyordum kimselere” diyor. “Çok fedakarmışsın” diyorum. “Hiç pişman değilim. Gene yaşasam, gene aynı insan olurdum. Pişman değilim kendimi harcadıysam, yapabileceğim ne varsa yaptım ömrüm yettiğince. Ölmem de boşuna değilmiş, Aydın içmez oldu bu vesileyle. Yemini benim üzerimden. İçemedi benden sonra tek damla bile. Birimizden birimizin yaşaması gerekti. Oymuş ömrü olan koskoca dünya üzerinde, bir Ada’nın bir köşesinde. Bir sır vereyim sana, dünyanın çilesini çekmek hem çok zor hem de boş. Ne çok çekersen, o derece şanssızsın söyleyeyim ben sana gizlice aramızda kalması şartı ile.”

Münevver gidiyor gülümseyerek. Hafifti, iyice hafiflemiş. Denizin üzerinde nazlı nazlı ilerliyor nazik bedeni. Ayakları suyun üzerinde ustalıkla gidiyor sanki altındaki pamuk tarlası. Yolunuz Ada’ya düşerse eğer Münevver oralarda bir yerdedir. Ben rastlaştıysam eğer, sizin karşılaşmanız da an meselesi. Eğer isterse size varlığını belli edecektir. Ahh Münevver. Çabuk pes ettin sanki. Terk ettin gittin bizi. Görürseniz eğer bir selamımı iletiverin bari.

Tek başına kaldığımı sanıyorum Münevver de gidince. Halbuki Deniz var çevremi olduğu gibi kaplayan. Alınıyor sanki onu adamdan saymadığımdan. Suskun ama sinirli ve hırçın bir kadın sanki. Ürkütüyor bazen insanı. Tavrı, rengi, dalgaları.

Uzaklardaki tekneler birer gezegen sanki. Yakınlık kuramıyorum bir tanesiyle bile. Dünyanın kendisi de çok uzak burdan bakınca. Evrende bir ceviz kabuğunun içinde gibiyim tıpkı Aydın’ın söylediği gibi. Bir o yana bir bu yana sallanıp duruyorum çaresizce. İçimdeki Bengal kaplanı yatıştı artık. Bir kirpi çıktı geldi oturdu kalbime onun yerine. Kimseleri yaklaştırmıyor yanına yöresine. Yaşlandı artık. Hali de yok çok fazla şeye. Şaşkın bakıyor hemen önündeki kovanın içindeki bir tanecik yalnız kalamara ıslak gözlerle, bugünlük kısmet bu kadar diye. Kısmet filan aramıyormuş. Ne aradığını hala bilmiyormuş. Sadece bekliyormuş oturduğu yerde.

20160925_190044

20160925_191124

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

WordPress.com'da Bir Blog Açın.

Yukarı ↑

Soledad/Hábitat

Madrid y sus Circunstancias

Gendering the Smart City

UK-India network curating safety in the city through community art, digital technologies and participatory mapping

MARJİNAL KAFA

BAŞKA BAKMAK LAZIM DİYENLERE...

haganbey

Diş fırçalamak sosyal bir eylemdir.

ahmetss

A modern business theme

GÜVENLİK KAMERA MONTAJ VE KURULUMU

Ankara Güvenlik Kamera Sistemleri Montaj Kurulum ve Arıza Bakım Servisi

yeni bahar

YENİLİKÇİ KIZLAR

İsmail Firdevsoğlu

Çok Okuyup Az Yazan Orta Gezen - #Çokayog

SaphilopeS

ne güzel blues ne güzel karanlık

aleyna'nın blogu

Profesyonel Çekimler

Ümit Hüseyin ÖZER

Farklı bakış açıları, farklı fikirlere uzanır. Farklı fikirler, gelişim ve bilgiye temel oluşturur. Bilgi ise güçtür.

Sinemass'a Hoşgeldiniz

Sinema,Film,Eleştiri,Öneri

Gezegenim

"ama fırtına olmadan dalgalar büyümez ki!"

BİRİKTİRDİKLERİM

YAŞAM PORTALI

siyahgolge

siyahgolge

Sin Edebiyat

iki aylık şiir ve edebiyat dergisi

Alperen Durak

#alperen #reis #birumutturyaşamak

Sadecilik

Sadeleşerek özgürleşin.

SÖZDÜŞÜM

Sözlerin Gülümsemesi Gülden Belli

İzmir nakliyat

İzmir evden eve nakliyat firmaları arasında en iyi ev taşıma ve ofis taşıma firmasıyız. Atasun evden eve nakliyat firmasıyla sizde izmirde sorunsuz ev taşıyın.

Shu’s World

Sanat,şiir,edebiyat

ZÎZNASE

bilgelik sevgisi...bilgi aşkı

Aksaray Ömür Oto Kurtarma Çekici

aksaray cekici aksaray oto cekici aksaray kurtarici aksaray oto kurtarma aksaray kurtarici oto kurtarici aksaray oto cekici aksaray aksaray çekici

CeylancaHerşey

Dijital Kahve, Reklamcılık, Film ve Edebiyat Hakkında KADINCA

kendimesozumvarcom.wordpress.com/

Bu sayfadaki tüm karakterler ve olayların gerçek kişi ve kurumlarla ilgisi vardır.

Türkçe Öğrenmek istiyorumm

Dünyayı güzellik kurtaracak bir insanı sevmekle başlayacak herşey...

Yaşama Dair Herşey

My WordPress Blog

Oku!

Yaratan Rabbinin Adıyla...

Dearpink

yaşama dair..

mythought

Wichtig ist zu verstehen, was man liest...

Şifa Otağı

Ruhsal ve Fiziksel Hastalıkların Teşhis ve Tedavisi-Şifa Enerjisi-Hacamat-Sülük-Refleksoloji-Lenf Drenaj-Nefes Terapisi-Akupunktur-Manuel Terapi-Bilinçaltı Terapisi-Aroma Terapi-Fitoterapi-Yaşam Koçluğu

geceninkuyusu

genelde içimden atmak için yazarım, hatırlamak için değil

haricibellek

Unutmayalım diye yazıyoruz.

Benim sesim

Müziğim dillerde

siyah lale

açık söz ve cesaret herzaman işe yarar ;)

comMEDIA

iletişim ve medyaya dair herşey

%d blogcu bunu beğendi: