DESDE ALLA
İsminin Türkçedeki karşılığı olan “uzaktan” kelimesiyle doğrudan bir ilişkisi var filmin ana karakterlerinden biri olan ve sokaklardan topladığı genç erkekleri para karşılığında eve getiren elli yaşlarındaki Armando’nun. Uzaktan izleyerek, dokunmadan ve dokunulmadan cinsel tatmin sağlayabiliyor bu sayede. Hayata bakışı, insan ilişkilerindeki mesafesi, suskunluğu, genç erkeklere yaklaşımı, yaptığı iş, oturduğu ev ve içerisindeki objeler, kendi ailesini kurmamış yalnız yaşayan bir adam için gereksiz nostaljik ve yer yer itici görünen bir sürü çerçeve içerisindeki irili ufaklı yine bir sürü aile fotoğrafı, dekorasyon ve giyim tercihlerinde kullandığı renkler bir bütün olarak çok da sevimli olmayan bir yaşam şekli seriyorlar gözlerimizin önüne. Film bir başka kıtadan sesleniyor İspanyolca olarak: Venezuela’dan, Hugo Chavez’in sosyalist ideallerle yeşerttiği, öte yandan şiddet oranında liderliği dünyanın başka şehirlerine kaptırmayan Caracas’tan. Kent dahilinde nüfus iki milyon civarında iken, çevresindeki varoşlarla toplam rakam beş milyonu buluyor, hal böyle olunca da aradaki gelir dağılımı adaletsizliğini göstermekte maharetli ellerde tıpkı Desde Alla’da olduğu gibi uçurumları bir yemek sofrasında, ucuza çıkarılmış bir düğün töreninde seriyor gözler önüne teker teker. Yaşları, yetiştiriliş tarzları, aileleri ve sınıfları birbirinden çok çok farklı iki adam defalarca aynı sofrayı paylaşıyorlar. Giderek pervasız genç erkeğin baba ve sahip rolünü Armando’ya bırakıp teslim oluşuna tanık oluyoruz bu bir anlıkmış gibi gelen yemek sahnelerinde. Babasının ağzından çıkacak kelimelerin tek yasa olduğunu kabul eden beş yaşında bir çocuk oluyor bir anda. Sonra da onun sahibi, tanrısı kısacası her şeyi olduğunu ve onsuz nefes dahi alamayacağını bilmese de iliklerine kadar hisseden ve acaba şimdi ne diyecek diye ağzının içine bakmaktan başka da bir şey düşünemeyen, en nihayetinde sahibinin fırlattığı terlikleri koşarak geri getireceği komutu bekleyen bir ev köpeğine dönüşüyor çete lideri asi Elder yavaş yavaş.
Armando ve kızkardeşi zamanında öz babalarının cinsel tacizine uğramış iki kardeş. Kız kardeşi bir şekilde bu travmayı atlatmış görünüyor. Dışarıdan normal görünen bir hayatı var. Evlenebilmiş ve eşiyle beraber bekledikleri evlatlıkları gelmek üzere. “Bence bundan sonra her şeyi kendi haline bırakmak en normali” deyiveriyor kabullenmişlikle. Armando ise unuttun mu derken elindekileri kırıyor ben unutmadım dercesine. Babasını takip ettiği bir gün onun da normal denen sınırlar içerisindeki hayatını sürdürdüğüne şahit oluyor. Tekrar evlenmiş uzaktan anladığımız ve uyuyakalmış olan bir erkek çocuğunu kucaklamış evinin merdivenlerinden yukarıya çıkartıyor. Bir seferde aynı asansörü paylaşıyorlar hiç konuşmadan. Yıllar sonra gelen bu suskun karşılaşma bile altüst ediyor onu. Eve gelir gelmez kusuyor Armando. Kendisi yok edemediği için belki, Elder’ı yavaş yavaş ama hiç açık etmeden cinayeti işlemeye sürüklüyor. Ona babasının koordinatlarını veriyor. Ama bu kurnaz plana dair hiçbir söz çıkmıyor ağzından. Sadece çocuğun ona olan zaafını kullanıyor. Belki bir plan bile yok, öylesine gelişiveriyor her şey. Yahut bu sinsi burjuva ilk evine getirdiğinde ağzını burnunu dağıtan, paralarını çalan ve ona ibne diye hakaret eden ve kendisini dünyanın merkezi olarak gören on yedilik çocuğa dünyanın kaç bucak, ibnenin kim olduğunu göstermek maksadıyla hareket ediyor. Yönetmenin elinde sonu yürek burkacak kadar kötü biten bir hikaye, soğukkanlı ve hesaplı bir şekilde ilerlediğinden gerçekçi ve güç bir izlenceye dönüşüyor. Sizi cevapları çok başka yerlerde ararken bulacağınız binbir soruyla baş başa bırakıyor filmin senaristi ve yönetmeni. Hayat çok acımasız ve merhamet bu gezegende kolay bulunan bir şey değil bundan sonra diyor sanki. Bizler de iki erkekten kimin kadın, kimin erkek rolünü üstlendiğini, Armando’nun söylediği gibi kimin ibne olduğunu nihayet açık açık gördüğümüzde koltuklarımıza mıhlanmakla yetiniyoruz. Kabul etmeliyim ki bu sahneler izlenmesi öyle kolay anlar değiller ve bu noktaya gelene kadarki sürede genç oyuncu, bir delikanlının sınırları belli olmayan aşkın tutkuya dönüşmesinden rahatsız kendi kendine yaşadığı iç çatışmaları çok iyi yansıtıyor perdeye. Oyuncular rollerini eksiksiz yerine getirip, ben oyuncu olmak istiyorum, zaten yetenek var müthiş diyen akranlarına ve olmayanlarına oyunculuğun saçma sapan dizilerdeki yakın plan göz süzmelerden, kaçamak öpüşlerden ibaret olmadığını, bazı rolleri üstlenmenin özellikle ruhsal açıdan derinlerde bir yerde büyük yaralar açabileceğini hiç hesaba katmamış olduklarını düşündürtüyor. Ağır bir metne ve süslü diyaloglara sahip olmayan bir filmin iki cesur başrol oyuncusunu çok çok beğendiğimi buradan belirtmem gerekiyor. Bir oyuncunun kendisini ahlaki açıdan yargılayıp, bedenini ve ruhunu tüm çıplaklığıyla gözler önüne serebileceği roller de öyle kolay kolay yazılmıyor. İlk uzun metraj filmine imza atmış ve onunla da Venedik Film Festivali’nde Altın Aslan almış yönetmen Lorenzo Vigas ve usta Guillermo Arriaga(neden usta? bakınız Amores Perros, bakınız 21 Gram, bakınız Babel, bakınız The Burning Plain, bakınız Three Burials)’nın varlığı özellikle son saniyelerdeki Almando’nun yaşarmış gözlerine odaklandığı ana dek merak unsurunu üst düzeyde tutabiliyor ve seyirciye cevaplanmamış soruların yanında koyu ve karanlık bir hiçlik duygusu bırakıyor geride. Bir kazananın olmadığı bir film ve son bu. Mutluluk, geriye dönüp baktığında öyle bir an ya da son, bir parça adalet duygusu filan barındırmıyor içerisinde. Şiddet var onun yerine, öfke var, kafası karışık genç bir nüfusun sokaklarda ucuz işler ve boş hayaller içinde tükenmesi var. Her coğrafyada karşımıza çıkan benzer bir ezilmişlik, yokluk, yoksunluk, zamanında ve halen daha çok ama pek çok defa sömürülmüş bir coğrafyada bizden çok uzakta ama bizi anlatıyor sanki. Her ülkede yoksulluğun dili aynıymış demek ki.
Filmin dönüm noktası Almando’nun bakıp beslediği Elder’ın tabiatından kaynaklı nankörlüğü ve açlığıyla evdeki gizli kasayı bulup onu soymaya çalışması ve nihayetinde Almando’ya yakalanması oluyor. Kendini yaralayan Almando, bu noktadan sonra erkin kimde olduğunu ve iki erkek arasındaki ilişkide rol dağılımının neye göre, kime göre yapıldığını anlatıyor nazikçe. Hiç kırbaç vurmadığı çocuğu kölesi yapıyor. Her ikisi de babadan yana sorunlu olan çocuklar bunlar. Almando’nun babası bir pedofilken, Elder’ınkiyse çocuğunu şiddetle büyüten ve şimdi de kendisi hapiste büyüyen bir baba. Ve onların çocukları olarak her ikisi de bilmeden babalarının benzer kaderlerini yaşıyorlar. Almando Elder’ın kanına giriyor ve tıpkı babasının ona yaptığı gibi kıstırılmış bir hayata, kuyruğundan yakalandığı bir kapana mahkum ediyor onu. Elder’sa belki de babasının yattığı hapishaneye girecek.
İki karakterin arasındaki sınıf farkını en güzel sokakların, duvarların, binaların diliyle anlatmış yönetmen. Almando’nun diş labaratuvarı ve evi yüksek katlı binaların olduğu nezih bir semtte yer alıyor. Elder, Almando’nun hayatına sesleniyor sanki durduğu kaldırımlardan. Chavez’in adını görüyoruz bir duvarda sprey boyayla yazılmış. Sosyalizm belki de sıska bir oğlanın bacaklarının arkasında saklı. Otobüs insanlarıysa kalabalık ve telaşlı. Düğüne ve rüküşan kıyafetine uygun kocaman küpeler takmış olan Elder’ın annesi bir başka dünya. Almando başından beri bu fakir hayata cebinden çıkartıp gösterdiği deste halindeki banknotlarla sahip oluyor. Çok kolay para harcıyor genç erkekler için. Elder’ın aşağı sınıftan olan çevresine gereksiz bir nezaketle yaklaşıyor emrinizdeyim derken. Akıllarına parayı sokuyor bir şekilde bu insanların ya da her şekilde alışverişin adil olduğunu ispatlamak gayesinde.
Erkek egemen toplumda dışlama kolaylıkla gerçekleşiveriyor. Aile evde bir ibne istemiyor. Bunu da avazı çıktığı kadar yüksek bir sesle belirtebiliyorlar. Arkadaşları da öyle eskisi gibi yakınlarında görmek istemiyorlar onu. Ortada tam manasıyla bir ilişki yokken suçlu bulunan ve adı çıkan Elder, gidecek yeri kalmadığından mecburen Almando’nun yanına sığınıyor. Almando ise Elder’la işi bittiğinde onu hiç düşünmeden polise ihbar ediyor. Elder bir babayla yaşayıp, korunup kollanmaktan hoşlansada, bu farklı tabiatlı, münzevi hayat yaşamaya alışmış adam onu ters köşeye yatırıveriyor. Etrafını sarmış polislerden umutsuz bir kaçış oluyor Elder’ınki ben bir şey yapmadım derken.
Bir Cevap Yazın