AMERICAN HUSTLE/DÜZENBAZ
İşin içindeki FBI’ın tıpkı ’70’lerin New Jersey’i gibi sadece fon olarak kullanıldığı; yırtmaya, fark yaratmaya çalışan insanların arasında nihayetinde hırslıların cezasını bulduğu, birbirlerinin hayatlarına en karmaşık zamanlarında girdiklerinden kirli işlere de bulaşmadan pekala mutlu olunabilineceğini ise giderayak anlatan iyi niyetli bir film “Düzenbaz”. Ortalama zekaya ve vasat maaşlara sahip FBI ajanlarının karşısında yazmaktan daha iyi şeyler yapabilecek kadar zeki oldukları söylenen düzenbazlar kah karşı karşıya geliyor, kah zorunlu olarak aynı tarafta yer alıyorlar.
Amerika’nın bir kez daha fırsatlar ülkesi olduğunun ve herkesin bir şey ve farklı bir şey olduğunun ve nereden gelmiş olurlarsa olsunlar eşit şartlarda hayata başlayabileceklerinin ve yine her kesimden, her meslekten insan için her yolun mübah olabileceğinin de bir yolunun olduğunun altı çizilirken bulaştıkları pislikten kurtulmak için çabalayan çiftimiz ilişkilerinde oluşan çatlaklara rağmen ayakta kalmayı başarıyorlar. Nasıl mı çünkü başroldeki ahbap yani Irving Rosenfeld(Christian Bale) bir taraftan bir tarafa taradığı acayip saçları, hımbıl bedeni, koca göbeği ve kalp pilleriyle ne yardan ne serden misali hayatındaki iki kadını da bırakamazken, daha ileri gidecek olursak karısının oğlunu, karısını, kazık atmak zorunda bırakıldığı ve bir dost olarak gördüğü mafya babasını da bırakamıyor. Öfkelerini üzerine kusan sevdiği herkesi sabırla dinliyor ve sakinleştiriyor. Bunun için üstün bir çaba sarf ediyor. Filmdeki herkes en az bir defa avazı çıktığı kadar bağırıp, kontrolünü kaybetse de, o durabiliyor. Karısı rolündeki alkol sorunu olan, dengesiz, gammazcı ve gittikçe çığrından çıkan karısı rolündeki Jennifer Lawrence’ı bile sabırla kontrol altına almaya çalışıyor ve başarıyor da. Dolayısıyla kadınların ondan vazgeçmesi de kolay olmuyor ve Lawrence’ın dediği gibi herkes değişikliği sevmeyebiliyor(birde ne derler eskiler ” sinek kadar kocam olsun ama başımda olsun”).
Arapça bilen İtalyan asıllı-malum süper güç olunca Amerika’da herkes bir yer asıllı ama Amerikan vatandaşı- mafya babası Robert De Niro bir görünüp bir kayboluyor ve bize aktörlerin sadece rolleri için zorunlu olarak yaşlandırıldıklarını gösteriyor ve Arapça şakıyor filmin geriliminin tavan yaptığı sahnelerinde etrafındaki herkesin ağzını bir karış açık bırakırken. Aynı anda Jefferson Airplane’in “White Rabbit”ini Lübnan asıllı 23 yaşındaki genç bir şarkıcı Mayssa Karaa seslendiriyor Arapça. Ve aynı dakikalarda iki kadından birisi terk ettiği halde, diğeri ise çok umursamamasına rağmen karşı karşıya geldiklerinde kıran kırana bir erkek kavgasına girebiliyorlar. Daha fazla başa çıkamayan taraf kazanan olmayacağını anlayıp, şanslarını bir öpücükle yarılıyor, sonra da teselliyi başka kollarda arıyor. Film boyunca birbirini çığrından çıkarmak için elinden geleni yapan, ağzına geleni söyleyen bir sürü karakterin arasında sabrıyla ve sağlıksız bedeniyle kalp hastası olmayı başararak vaziyeti idare eden Christian Bale ’70’ler modası kolormatikli ve tüm yüzü kaplayan devasa gözlüklerinden kurtulabildiğinde çok sevecen bakıyor son bir kez.
Sydney(Amy Adams) kaybeden olmaktan bıkıp, hayatını değiştirmek ve bir başkası olmak isteğiyle kalbini sırasıyla açtığı adamlar arasında karar veremez görünürken bile biliyor aslında; olduğu gibi görünen Irvin ona kendini iyi hissettiriyor ve İtalyanlar gibi görünmek adına saçlarını bigudileyen, hırsından telefonu parçlayan ve yaşlı ve sofra duasında kendi gönlüne göre olan yine Latin gelin adayının oğluyla evlenmesi için dua eden annesiyle yaşamak zorunda olan Richie(Bradley Cooper)’ye karşı tek hissettiği ise merhamet duygusu oluyor ve bu onları bir araya getiriyor esasen. Sevdiği adamın her şeyi olmak isteyip, “Her şeyim olana kadar hiçbir şeyimsin.” dedikten sonra, Richie’ye karşı duygularından tam emin olamadığından güven hissetmek isteğiyle sevişmek için doğru zamanın gelmesini bekliyor ve gelecek uzun sürüyor..
Disco’daki dans sahnesinde dönem itibariyle de “Saturday Night Fever”daki John Travolta’yı anımsattığı söylenen Bradley Cooper daha çok “Tony Manero”daki Tony Manero/John Travolta hayranını anımsatıyor sanki.
http://m.youtube.com/watch?v=MZfJaKTWS5E
Filmdeki herkes geldikleri noktada yaşadıklarını bir şekilde kavrayamaz ve geleceği göremezken, kaderci bir bakış açısıyla yaklaşıyor Pete ve “Olacak olan olur diyor”.
-Peki filmde bundan sonra ne oluyor?
-Olacak olan oluyor.
Kuru temizleyicilerin bir çeşit paravan olarak kullanılmasına sık sık rastlamışızdır gangster filmlerinde. Burada da Irving’in iki adet kuru temizleme dükkanı var ve enselendikten sonra pek de fazla dükkana uğrayamaz hale geliyor. Bir leit motif olarak dükkan ve içinde unutulan kıyafetler aynı zamanda ihtiva ettiği anlam filmin muhtelif yerlerinde karşımıza çıkıyor.
Son günlerdeki irili ufaklı her gün bir yenisi geldi gelecek şok dalgalardaki havada uçuşan rakamlara baktığımızda, filmdeki Karmayn(Carmine)’ın cezasını on sekiz aya düşürebilen iki milyon dolar çok önemsiz bir rakammış gibi geliyor kulağa. Amerika’daki yolsuzlukların miktarını sollayan rakamlara sahip olduğumuz için gurur duyuyoruz ister istemez. Koltuklarımız kabardı, müteşekkiriz bize yaşattıklarınız için.
Ayaklar baş olmuş, İstanbul talan edilmiş, ormanlar yok edilip kırk katlı gökdelenler dikilmişken ve bunları yapanlar cezasız kalırken, mülksüzlüğü ilke edinmiş, yüzsüz olmayı başaramayan bir adam Bodrum’da kendi nezdinde tüm insanlığı cezalandırırken, bizler bu ülkede yaşamaya devam ediyor olacağız. Yepyeni, daha dün ağaçların tepelerinde daldan dala atlayıp zıplamakta olan maymunları belirlemek için mart kedileri gibi kuyruk olacağız. Hiçbir şey değişmeyecek bu ülkede. Çivisi çıkmış çünkü.
Bir Cevap Yazın