FAS’IN ARDINDAN

IŞIK DOĞUDAN YÜKSELİR/KENDİNİ BİLMEK/DOSTOYEVSKI

Şimdi, şu an daha kıymetli olurdu eğer anında okuyabilseydin yazdıklarımı; ama bir gün okuyacaksın biliyorum. O zaman satır aralarında çıkacağım karşına. Her yazan kendinden yazmış, her yazar kendini yazmış. Sende beni okuyorsun aslında. O ben değildim dediğimde bile sakın inanma bana. Çünkü ben buyum. Tam da okuduğunum. Beni böyle kabul et. Herkes öyle yaptı çünkü, ben kendime kabul ettiremesem de. Beni böyle sev, ben beni inkar etsem bile. Beni iyi an, hatırına geldiğimde. Ve beni şunlarla kabul et; günahlarımla. En sevdiğin olsun günahkarlar. Çünkü onlar bir doğrunun üzerinde duramazlar. Ve iyi kuluna Tanrı duyurmazmış, onlar sağırmışlar çünkü.

—-.—-

Tanrım sen lütfet bana ve sen mani ol şerre. Sensin adil olan. Sarıyer’de oturduğum kafeden yazıyorum kafamın içindeki türlü çeşitli düşünceleri. Tanrı’nın sıfatları dolaşıyor kafamda, ama ben en son Karamazov Kardeşler’i okumaktaydım ve sanmayın ki Dostoyevski farklı bir şey söylemiş kutsal kitaplardakinden farklı. Süslemiş sadece etkin ve yetkin bir kalemle Tanrı’nın sözlerini, Tanrı’nın bir kulu olarak. Yıllar önce “Konken Partisi” adında bir piyes izlemiştim. Rahmetli Şükran Güngör ve Müşfik Kenter’in sahnesiyle açılıyordu oyun. Allah korusun’u andıran bir cümle ile başlıyordu sözlerine ve sanıyorum Müşfik Kenter’in repliğiydi. Bunun üzerine Şükran Güngör “Eski ateist, inanç sahibi mi oldu?” deyince, karşı taraf “Serde yaşlılık var, bir ayağımız çukurda, insan korkuyor haliyle.” diyordu. Ben de yaşlandım. Galiba. Yahut bunca Allah’ın adını anıyorsam sonum yaklaşmış demektir. Bir seçenek daha var ama o bana kalsın lütfen. Belki içimden gelirse yazımın sonuna doğru çıtlatabilirim sizlere.

Varoluş, inanç, sevinç, hüzün, kayıp, gayb, ölüm, tabiatın düzeni, adalet, ibadet, iyi kalp, fitne, vicdan, sahiplenme, aile bağları, karı-koca, usta-çırak ilişkisi üzerine kalbini esneterek yazmış tüm düşüncelerini hayatının son yıllarında kaleme alıp tamamlayabildiği eserinde Dostoyevski.(“Bir adam için karısı ne demektir bilir misiniz?” diye sorar ve cevap vermez. Her evli erkeğin bu soruyu sorması gerekir hayatının bir döneminde ve içtenlikle cevap aramalıdır kendince ne demektir acaba diye, o zaman öfkeyle bile dolu olsa kabaran yürek, yumuşayıverir kendiliğinden ve bir kadın kırk küsur yerinden bıçaklanmaz şehrin orta yerinde ya da mahalle arasında ve başka kadınların kocaları böylesi bir sahne karşısında sessiz kalmazlar kanımca). Her satır içten, her satır evlat acısı çeken bir yazar peygamberin görkemli kalemiyle kutsanmış. Neden-sonuç ilişkisi üzerine ders verir nitelikte. İnsan kalbini açmazsa eğer art niyetli oluyor sanki yazdıklarında. Saklıyorsun kendini, ilişmesinler ve üstüne gelmesinler diye(haksız da sayılmazsın, kör korku bunun adı). İnsanlar korku uyandırabiliyor ve hiçbirimiz yaşarken neyle karşılaşacağımızı bilemiyoruz ve ürküyoruz bunca nüfustan, bilmemekten, çok bilinmekten, düşüncelerden, hayatı mahveden şeylerden. “Öteki Renkler”in başından alıntıdır: “Her renge boyan da renk verme.” Şeyh Galip’ten yaptığı alıntıyı destekler Orhan Pamuk  kendimi en çok açık ettiğim kitabım budur derken. Freud’un da araştırma konularından biriydi dehanın yazdıkları(deha dehayı..). Hastalığına da bağlıyordu kaleminin olağanüstülüğünü. Dostoyevski ise mütevaziydi yaratıları konusunda, hepimiz Gogol’ün “Palto”sundan düştük/çıktık derken. Herkes bir yerlerden düşüyor/çıkıyor işte ama seçilmiş olmak gerek bazı şeyler için, özellikle güçlü bir idrak yeteneği için. Kazablanka’daki otelde Samsun’lu bir adam vardı(bu yazdıklarımı asla okuyamayacak ve bilmemeye devam edecek ve Samsun sen beni gene sev, ama böyle bir olayınız varmış bilin istedim, kendileri geri dönecek evine elbet). Fırlamış gelmiş memleketinden. Atlamış uçağa, inmiş Kazablanka’da. Tur şirketlerinin üçkağıtçı olduğundan bahsediyordu. Kendisi kabaca bir hesap yaptığında hep beraber idrak etmiş olduk zararlı çıktığını. Yalnız gelmiş, hanımı istemiş ama onu getirmemiş. Hac’da tanıştığı birilerinin peşine takılıp gelmiş. Mardin’li bir teyze var yanımda. Onun yanında başlıyor atıp tutmaya. Bedava verseler gitmezmiş Güneydoğu’ya. “Deli miyim?” ben diyor, bizse kendi aramızda konuşuyoruz delilik ayrı bir şey, manyaklık ayrı bir şey diye ve bu deliliğin ötesinde bir şey sanıyoruz(Avrupa’nın vize uygulamasını sonuna kadar destekliyorum, zira vizesiz ülkelerde dolaşımda olan bir sürü yarı kaçık Türk var ve bu hem bizim ülkemiz hem de o ülke vatandaşları ve devleti için ciddi bir tehlike arz ediyor, Tanrım sen akıl fikir ver). Sen Mardin’e gitme, ama Afrika’ya gel daha az tehlikeli diye, her şeyi garipti. Bir çeşit depresyon geçiriyordu belki ve bizler anlayamadık ama dilinin cüretkarlığı inanılmazdı. Kürt kötü, Avrupalı hin, Arap paracı, Amerikalı en kötü filan derken maazallah konuşacak insan bırakmadı dünyada. Her milletin iyisi de var kötüsüde, sana iyi gelen bana fenalık etmiştir, senin sevdiğin beni sevmez, nereden bilir insan, yaşamadan bilinmez ki, bunca önyargıyla da yollara düşülmez ki. Bir genç kendisine acımış, zira damla Arapçası yok. Uçaktan almış bunu, kalmakta olduğu otele taşımış. Adam bu otelden de memnun değil. Yer değiştirmek istiyor. Çok üçkağıtçılarmış(tüm Kazablanka, hatta tüm dünya üçkağıtçı sanki, anlattıklarından çıkardıklarım bunlar). Lobide esir aldı hepimizi, oturduk dinledik adamı, anlattıkları pek mühim şeylermiş gibi, kısaca o kötü bu kötü dedi durdu, Riga dışında. Nam saldığından olsa gerek, tanıyan gençler bir musibet gelmeden akıllanmayacağını söyleselerde, Mardin’li teyzenin içinde merhamet duygusu olduğundan, Allah akıl fikir versin deyip durdu ardından(uçakta da yandaki üçlü koltuk boş kalsın diye dua etmişti aynı teyze ve tutmuştu, gitti orada uyudu; ilk karşılaştığımda pırpırpır dudakları oynuyordu, dua ediyormuş, sonradan alıştım, hep içmek istedim bir kadeh çok değil, hep dua etti masaya içki gelmesin diye, bir yudum içemedim; gel de duaların gücüne inanma, hepimiz ya çay ya kahve, ya portakal suyu içtik durduk, bir Kazablanka birası içmek istemiştim halbuki, içki lafı geçtiği anda duaya başlıyordu ve suya teslim oluyorduk. Hepimiz senelik perhizde gibiyiz ve şu Ramazan geçsin, bayram namazımızı kılalım, ilk iş likör içelim der gibiyiz, bebekler kadar temizim bebeğim, arındım). Aynı hanım 30 sene önce dul kalmış 3 çocukla. Şimdi 60 yaşında. Tek kocası olmuş, sonra çocukları. Ben duramazdım, bekleyemezdim, sizin yerinizde olsam bir daha evlenirdim dedim. Hiç sesini çıkarmadı, mahçup oldu sadece. Kendini dualara teslim etmiş, sakinleşmiş, öyle var olmuş, öyle dayanmış, kaçık adamın bile iyi hallerde eve dönmesi için dua edebildi. Dediğim gibi ben bekleyemeyebilirdim sanki yerinde olsaydım.. Otuz yıl çok uzun bir zaman aşksız ve yalnız.

Nihayet gitti adam, yeni oteline yerleşmek üzere(daha az üçkağıtçı olan). Gençse çilesini dile getiriyor o gider gitmez. Kahvaltıya yedi buçukta iner olmuş sırf adamın çenesinden kaçmak için. Her yere onunla gitmek istiyormuş, çocuksa ben çalışıyorum diyor. Bu arada amcanın gitmediği vizesiz ülke kalmamış. Favorileri ise Rusya ve Ukrayna(iç çekişinden belliydi). Nedense Riga’da kalmış kalbi(gel de kurtlanma ve Riga’lı Liza’yı anma)! Yoldayken bizim genci arıyor gene. Resepsiyondan pasaportunu istemişler, bizimkisi vermek istememiş ve oteli birbirine katmış(bar bar bağırıyormuş, Türkçe), şimdi otel arıyormuş tekrar. Kendisine söyleyeceğimiz sözler tükendi hepçek. Dönüş gününe kadar daha 4 gün vardı ve cezalı bilet alalım dön memleketine uyarılarına da kulak asmadı 150 dolar ödemek istemediğinden, halbuki daha masraflı olacak kalışı ama maceracı ya, bulur gene gariban bir Türk, ekşir başına, cebelleşir durur tüm dünyayla. Kazablanka’nın kendisinden çekeceği vardı kendisini son bıraktığımızda(geldiğin ülkenin kanunları hakkında bir fikrin olmadan, kafanda bir sürü manyaklıkla yollara düşmenin başına açabileceği olası felaketleri hiç hesaba katmadan ortalıkta serseri mayın gibi dolaşabilme cesaretine haiz insan modeli, şeriat kanunları geçerlidir belki, senin yasak ya da suç bilmediğin orada suç ihtiva eder, öyle değil mi yani? Ondan diyorum, Avrupa kendi iyiliği için vizeye devam etmeli, bizde bunlardan daha çok var çünkü, Avrupa Birliği’ne girebilseydik bizim için iyi olurdu kabul ediyorum, bir üst ligde oynamayı kim istemez ama Avrupa ne yapsın, Kazablanka bile başa çıkamazken..).

—-.—-

Parmaklarım tuşlarda gezinirken rengi iyiden iyiye solmuş sağ elimdeki kınama gidiyor gözüm ister istemez. Daha tam atamamışım kalbimden Fas’ı, elimdense kınayı ama solmaya başladı artık ve anılar da solacaklar bir gün eskimiş fotoğraflar gibi. Hatırladıkça gülümseyebiliyorum güzel anlara. Hani film şeridi gibi gözünün önünden geçer ya. Ara ara akıyor benim filmimde. Beşinci Muhammed Havaalanı’nda başlamış ve bitmiş bir kısa metraj. Bir yaşamdan çalınmış dört hırsız gün. Onca hayıflandığım ve küçük gördüğüm fakirlik, sefalet, ilkellik ufkumu açmış, ben farkına yeni yeni varıyorum. Derin düşünme şansım olmuş. Çünkü medeniyette düşünmeye fırsatınız olmuyor, yapılacak her şey yapılmış ve ayarlanmış oluyor sizin yerinize. Siz üzerine tecrübe denen taşları koyuyorsunuz sadece, duvarlar çoktan örülmüş bile. Herkes her şeyi sizin yerinize düşünmüş, icat etmiş, yazmış, çizmiş, resmetmiş. Tüm asil cümleler söylendi birilerince. En iyi yazarlar ürettiler ve öldüler çoktan. Aradığın hiçbir derin his medeniyetten çıkmayacak artık. Işık doğudan yükselecek, İsa doğudan doğacak tekrar, İslamiyet bu topraklara indi zamanında. Hayrında, şerrinde bir nedeni var dedik biz bu topraklarda. İtaat etmeyi, yenilgiyi, baş eğmeyi umutla kabullendik gelecekteki büyük zaferler için. Hayat bu, böyle bir şey, hayat bu kadar böyle coğrafyalarda. Ama kan damlam, sen beni gene de iyi an aklına düştüğüm zamanlarda.

—-.—-

Soğuk bir kış günü Sarıyer Merkez’de İskele Can restoran ve kafede(restaurant & cafe) oturuyorum. Dışarısı çok soğuk olduğundan çepeçevre naylonla kaplanmış ve havadan ısıtılmaya çalışılan bölümde, denize nazır en köşedeyim. Yüzüm Tarabya’ya dönük. Denize iki ya da üç kere bakabildim çünkü deniz benimle konuşmuyor. Önüme bir baba oğul oturdu ve kalktılar çayları bitince. Sonra orta yaşlı bir çift geldi, sonra iki hanım oturdu ön masada, sonra da ben kalktım zaten. Güler yüzlü bir kadın ve adam bana servis yaptılar. Her zamankinden söyledim, orta türk kahvesi. İki lokum getirdiler yanında, ikramdı, bir bardak da su. Soğuktu, suyu içemedim. Sonra bir kapuçino(capuccino) istedim. Kırmızı paltom var daha hala üzerimde. Otururken bile çıkartamadım. Başımdaysa kuzenimin beresi. Siyah rengi. Fena olmadı, yakıştı sanki. Ama bazen gözümün önüne düşüyor ve ben görmekte zorlanıyorum etrafımı. Tuvalete gidiyorum. Hesabı ödüyorum. Çıkıyorum. Ayaz var. Çarşıda biraz turlayıp, eve dönmem gerek. Bugün cuma, yarın cumartesi. Bugün yirmidokuzu, yarın otuzu. Sonra aralık var. Soğuk biraz kırılmış sanki dışarıda. Sabahkinden iyi gibi. Pek fenaydı dün. Aynı anda hem yağmur, hem ayaz. Ellerimi ovuşturuyorum. Üşümesinler diye. Eldivensizim. Onlar da konuşmuyor benimle. Refleks sadece. Yanaklarıma değdirince hissediyorum. Çok üşümüşler. İstanbul çok soğuk bu günlerde. Sakın gelme.

—-.—-

Söylemeyeceğim.
Sus-tum.
Merak et istedim, merak edin istedim.

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

WordPress.com'da Bir Blog Açın.

Yukarı ↑

Soledad/Hábitat

Madrid y sus Circunstancias

Gendering the Smart City

UK-India network curating safety in the city through community art, digital technologies and participatory mapping

MARJİNAL KAFA

BAŞKA BAKMAK LAZIM DİYENLERE...

haganbey

Diş fırçalamak sosyal bir eylemdir.

ahmetss

A modern business theme

GÜVENLİK KAMERA MONTAJ VE KURULUMU

Ankara Güvenlik Kamera Sistemleri Montaj Kurulum ve Arıza Bakım Servisi

yeni bahar

YENİLİKÇİ KIZLAR

İsmail Firdevsoğlu

Çok Okuyup Az Yazan Orta Gezen - #Çokayog

SaphilopeS

ne güzel blues ne güzel karanlık

aleyna'nın blogu

Profesyonel Çekimler

Ümit Hüseyin ÖZER

Farklı bakış açıları, farklı fikirlere uzanır. Farklı fikirler, gelişim ve bilgiye temel oluşturur. Bilgi ise güçtür.

Sinemass'a Hoşgeldiniz

Sinema,Film,Eleştiri,Öneri

Gezegenim

"ama fırtına olmadan dalgalar büyümez ki!"

BİRİKTİRDİKLERİM

YAŞAM PORTALI

siyahgolge

siyahgolge

Sin Edebiyat

iki aylık şiir ve edebiyat dergisi

Alperen Durak

#alperen #reis #birumutturyaşamak

Sadecilik

Sadeleşerek özgürleşin.

SÖZDÜŞÜM

Sözlerin Gülümsemesi Gülden Belli

İzmir nakliyat

İzmir evden eve nakliyat firmaları arasında en iyi ev taşıma ve ofis taşıma firmasıyız. Atasun evden eve nakliyat firmasıyla sizde izmirde sorunsuz ev taşıyın.

Shu’s World

Sanat,şiir,edebiyat

ZÎZNASE

bilgelik sevgisi...bilgi aşkı

Aksaray Ömür Oto Kurtarma Çekici

aksaray cekici aksaray oto cekici aksaray kurtarici aksaray oto kurtarma aksaray kurtarici oto kurtarici aksaray oto cekici aksaray aksaray çekici

CeylancaHerşey

Dijital Kahve, Reklamcılık, Film ve Edebiyat Hakkında KADINCA

kendimesozumvarcom.wordpress.com/

Bu sayfadaki tüm karakterler ve olayların gerçek kişi ve kurumlarla ilgisi vardır.

Türkçe Öğrenmek istiyorumm

Dünyayı güzellik kurtaracak bir insanı sevmekle başlayacak herşey...

Yaşama Dair Herşey

My WordPress Blog

Oku!

Yaratan Rabbinin Adıyla...

Dearpink

yaşama dair..

mythought

Wichtig ist zu verstehen, was man liest...

Şifa Otağı

Ruhsal ve Fiziksel Hastalıkların Teşhis ve Tedavisi-Şifa Enerjisi-Hacamat-Sülük-Refleksoloji-Lenf Drenaj-Nefes Terapisi-Akupunktur-Manuel Terapi-Bilinçaltı Terapisi-Aroma Terapi-Fitoterapi-Yaşam Koçluğu

geceninkuyusu

genelde içimden atmak için yazarım, hatırlamak için değil

haricibellek

Unutmayalım diye yazıyoruz.

Benim sesim

Müziğim dillerde

siyah lale

açık söz ve cesaret herzaman işe yarar ;)

comMEDIA

iletişim ve medyaya dair herşey

%d blogcu bunu beğendi: