BATI KARADENİZ, İKİNCİ BÖLÜM : SAFRANBOLU

20161103_143937

BATI KARADENİZ, İKİNCİ BÖLÜM : SAFRANBOLU

“Nasip varsa kaşıkla gelir.” Hüseyin Özdemir

AMASRA’DAN ÇIKTIM YOLA :

Hava tek kelimeyle özetlemek gerekirse gene “harika” Amasra’da. Ama nasipte yola çıkmak varsa bu güzel havalar bile tutamıyor insanı. Amasra’ya tam olarak hakkını veremediğim duygusuna kapılıyorum giderken ama çok az bir vaktim var ve gelmişken Safranbolu’ya da geçmem gerekiyor. Bunca yaklaşmışken vazgeçmek olmaz. Daha fotoğraflarına bakarken beni heyecanlandıran, ta 1976 yılında “Kentsel Sit” olarak koruma altına alınan, 1994 yılında ise UNESCO tarafından istisnai ve evrensel kültürel varlıkları bakımından Dünya Miras Listesine alınan ilçeyi görmezsem olmaz, gitmezsem uykularım kaçacak(hem dünyada hem kendi ülkemde göremediğim ülkeler yüzünden huzursuzlandığım saatlerim var benim ve nedense bu saatler uykumun en tatlı olduğu anlar olduğundan beni tatlı tatlı dürterek uyandırıp sonra da başımın etini yiyorlar; bu da bir çeşit hastalık yani kısaca). Bu yüzden sabah hazır olur olmaz, Amasra’ya getirildiğimde bırakıldığım minik garaja geliyorum merkezdeki. Çinli bir kız var biraz şaşkın ve gergin. Sırt çantasını ve valizini benim bavulumla beraber minibüsün bagajına koyuyor şoför. O İstanbul’a gitmek için, bense Safranbolu için Bartın’ı zaruri durak yapmak zorundayız. Şoför gülümseyerek bakıyor ikimize birden. Ama darbe fena etkiledi işlerimizi diyor. Yazın hep yatmışlar. Normaldir diyorum, devlet memurları da taş binaları, şehirleri, ülkeyi beklediler sıcaklarda çıldırarak. Eğer bir aklıevvel daha çıkar da bir darbe daha yapmaya kalkışırsa eğer, kendisinden ulusça ricamız olsun lütfen sıcak havaları beklemesin. Hem kendilerine, hem bize iki katı işkence etmiş oluyorlar böylelikle. Bu yaz, bu sıcakta darbe mi olurmuş lafını o kadar çok duydum ki… Birçok terör olayından sonra yaşanan OHAL ve hiç geçmeyen huzursuzluk bizi ummadığımız anda karşımıza çıkan Çinli bir kız karşısında tuhaf hareketler yapmaya itebiliyor işte böyle. Bir başına ülkesinden çıkmış da karşı komşuya misafirliğe gelir gibi keşfe çıkmış gezgin ruhlu bu çıtı pıtı şeyi elimizde olsa-ülkenin, erkeklerimizin ve genel zihniyetin bilincinde olduğumuzdan-sağsalim evine ulaşabilsin diye kargoya verip yollayacağız Şangay’a. Fetvalarla yaşayan ve yaşatılan bir halk olma yolunda emin adımlarla ilerlerken ve boyumuzu aşan pislik varken şu Çinli kız öyle saf görünüyor ki gözümüze.

20161103_111121

20161103_124138

Bartın geçen yazımda da bahsettiğim gibi ahşap evleriyle ünlü. Birçok var ama yolda bir telaş giderken fırsat bulup fotoğraflarını çekemiyorum yazık ki. Onun yerine yanımda oturan Kıranköylü Fatma Saraç ile sohbet ediyorum. Yaşını göstermiyor. Kapalı. Sakin mizaçlı, insanlarla konuşurken heyecanlanabiliyor. Güney Afrika’ya kadar gitmiş eşiyle. Bartınlı, varlıklı ve toptancı bir eşi var ama kendisi de görmemiş değil. Bir yemek yarışmasına katılmış eşinin memleketi adına ve Safranbolu’yu yendiğinden çok içine sinmemiş anladığım kadarıyla. Yemeklerimiz güzeldi ama diyor. Ailesine gelince Safranbolu’ya bağlı Nebioğlu Köyü’nün muhtarının kızı imiş annesi. Tüm köy neredeyse onların ama maddesel anlamda çok bir değeri yok yol boyunca epey metrekareyi kaplayan köyünün. Babasının hikayesi ise bir parça daha acıklı. Annesi ölünce, babasının babası tekrar evlenmiş ve çok kardeşli bir ailede zamanın şartlarında çok sıkıntılar çekmişler, başlarında bir de analık. O da çocuk yaşta çalışmaya başlamış çaresizlikten. Çobanlık yapmış, köyün muhtarına yardım etmiş. Muhtar da onu çok sevmiş. İyi kalpli bulmuş. Kızına alıvermiş. Rahmetli babacığım diyor Kıranköylü Fatma. Babalı babasız ama özellikle babasız çocuklara çok koyar o laf: “rahmetli babacığım”. O ara tüm dolmuştaki yolcuların hepsinin kadın olduğunu idrak ediyorum. Arka çaprazımda oturan kadının torunu bile kız. Nihayet bir erkek bindiğinde ne gerek vardı şimdi kız kıza gidiyorduk diyor Kıranköylü. Amazonların ortasında tek tüfek kalmış biçare adam aramızda kaynıyor. İnesiye kadar sesini duymuyoruz. Ama kızlar konuşmayı seviyorlar. Sayelerinde meşhur Bartın simidinden yiyorum. Pekmezi bol, İstanbul’un simitlerine benziyor. Sevdin mi bizim buraları diyor. Bana muhakkak gezmem gereken yerleri anlatıyorlar. Oraya da, şuraya da git diyorlar. Bir günüm var ve akşama dönmem ama muhakkak dönmem gerek. Bakalım Safranbolu bana neler vaat ediyor. Yaşayıp göreceğim. Size de anlatırım bir ara.

20161103_174720-2

SAFRANBOLU :

İlçenin merkezindeki garaja bırakılıyorum. Küçük valizimi ne yapacağımı bilemediğimden önce Allah’a, sonra garaja emanet ediyor ve içimden çalınırsa çalınsın diyerek eski Safranbolu’ya doğru yola çıkıyorum. “Müze Kent” olarak anılıyor Safranbolu. Bense ilk önce bir kafile Çinli turistle beraber Yağmur duası ve Hıdırellez kutlamalarının yapıldığı Hıdırlık Tepesi’ne çıkıyorum. Lise mezuniyet fotoğraflarını çektiren gençlerle kaynaşıveriyor hemen aynı Çinli kafile. Hep beraber kepli kepsiz selfieler yapıyorlar. Mutlu mesut kaynaşan halkların coşkusunu uzaktan izlemekle yetiniyor ve fotoğraf çekmek üzere ara sokaklara giriyorum. Gördüğüm en sinematografik yerlerden biri seriliyor önüme. Başka türlü tanımlamam mümkün değil. Evleriyle, insanlarıyla, çarşısı, esnafı, han ve hamamlarıyla insanı çağ atlatacak kadar uzaklara götürüyor. Zaman durmuş burada ama insana ve doğaya saygı anlamında.

20161103_162039

Lokum almam, ama muhakkak lokum almam gerektiği tembihlenmişti minibüste yaptığım mesaim süresince. Bir parça da safran. Unutmadan bir dükkana giriyorum ve başlıyorum lokumlarını tatmaya. İncirli, kahveli, kaymaklı derken bakıyorum da hepsi güzelmiş. Tazecikler. Dükkanı verseler yiyeceğim. Bavuluma yapmış olduğum muameleyi bu sefer aldıklarıma da yapıyorum ve paketlerimi dükkanda bırakarak gezime kaldığım yerden devam ediyorum. 62 odalı Cinci Hanı ve Hamamının hikayesini yine bir esnaftan dinliyorum. Bildiğin üfürükçüymüş kendileri ama çok bilinen iki miras bırakmayı da başarabilmiş günümüze kadar gelen ve doğduğu topraklara, hemşehrilerine armağan. Kimseyi doğru eğri diye yargılamamak gerekiyor, kimin ne miras bıraktığını ise tarihle beraber mirasçıları değerlendirebiliyor ancak. Kimse bu yakışıklı mıydı demiyor, neler yapmış diyor. Karabaşzade Hüseyin Efendi nam-ı diğer Cinci Hoca’nın neye benzediğine dair temsili tek bir resim kalmamış geriye. Bense Cinci Hanının içerisindeyim şu an.

20161103_130352

20161103_130500

Kaymakamlar Gezi Evi bir sonraki durağım oluyor. 19. yy. başlarında yapıldığı sanılan geleneksel Türk Evi eski gelenekleri yaşatmak ve tanıtmak amacıyla ziyaretçilerini bekliyor sabahtan akşama kadar. Kızının kına gecesi yapılırken annenin hüzünlü bir şekilde camdan dışarıya ama çook uzaklara dalışının canlandırılması pek bir dokunaklıydı doğrusu. Hazır müzelere başlamışken Safranbolu’nun görülmezse olmazı Kent Tarihi Müzesi’nin yolunu tutuyorum. Burası Eski Hükümet Konağı imiş, bir zamanlar. 1976 yılında çıkan yangından yıllar sonra başlayan restorasyon çalışmalarının ardından 2007 yılından itibaren Kent Tarihi Müzesi olarak ziyaretçilere açılmış. İki katlı taş binanın üst katındaki fotoğraflar hiç bilmediğimiz Safranbolu eşrafının ve ailelerinin yaşantılarından kesitler sunuyor. Yerdeki okları takip ederek binanın dışından zemin kata indiğinizdeyse bölüm bölüm kimisi unutulmaya yüz tutmuş mesleklerin canlandırılışlarına tanık oluyorsunuz. Eczanesinden semercisine, demircisinden yemenicisine, kalaycısından şekercisine Esnaf ve Sanatkarlar Çarşısı canlandırılmış. Nostaljik, çok hoş şeyler var doğrusu müzede. Üstelik  aynı biletle müzenin arka bahçesindeki saat kulesini de gezme imkanınız olabiliyor eğer dizlerinizde 42 basamaklık dik merdivenleri inip çıkabilecek yeterli randımanı bulabiliyorsanız şayet. Ama değer. Şunun için değer: Safranbolu’nun yerlilerinden aynı zamanda yarım asırdan uzun bir süredir de çarşıda esnaflık yapan İsmail Ulukaya’nın rehberliğinde bu işin gönül işi olduğunu kendi ağzından duyacağınız için değer. Sıcak soğuk demeden ilerleyen yaşına rağmen günde defalarca kuleye inip çıkışının altında yatan nedenleri kulaklarınızla duyacağınız için değer. 42 adımın ucunda yaşayan ve yaşatan bir tarihle canlı canlı karşı karşıya olacağınız için değer. Turizmden beslenen Safranbolu için gönüllüsü olmaya soyunmuş, zamanında kendi olduğu gibi yerine çırağını hazırlamış bir mürşide soracağınız bir parça akılcı sorulara misliyle karşılık alacağınız için de gani gani değer. Kırk iki adımın her bir adımına değer. Kırk iki adımlık tırmanıştan sonra kırk iki adım da inişi var bunun.

20161103_155252
İsmail Ulukaya

 

5-11-2016-1
İsmail Ulukaya

 

Yaşar Kemal’in bir kitabını çağrıştıran İzzet Mehmet Paşa Camisinin altında bulunan Demirciler Çarşısındaki demircileri, bakır ve kalay ustalarının dükkanlarını geziyorum. Burası aynı zamanda yaşayan tek lonca çarşısı imiş. “UNESCO Çilingiri Hüseyin Özdemir” yazıyor bir dükkanın önünde. İçeri giriyorum merakla. İki sosyoloji öğrencisi var içeride. Mesleğini severek yaptığını söyleyen Hüseyin Özdemir’le yapılan çekimlerin ardından kendisine armağan edilmiş ve çerçeveletilmiş fotoğrafları asılı dükkanının duvarlarında. İşinin başında, gururla gülümsüyor aynı fotoğraflarda. Dergileri gösteriyor bana mesleğini anlatması için kendisine sayfaların ayrıldığı. Ustasıyla aynı sokakta dükkan açmışlar. Kendisiyse iki öğretmen çocuk yetiştirmiş. Mesleği babadan oğula dolayısıyla yeni nesillere aktarılamayacak yazık ki. Makine işi kilitler restore edilmiş evlerde kabul edilmiyormuş. Orjinal olması gerekiyormuş kilidin. UNESCO’nun kendisine düzenli olarak maaş verip vermediğini merak ediyorum. Yok diyor. Hem o zaman tembel olurum diyor. İş miktarınca kazanıyorum diyor ve bize ufak bir şov yapmadan önce de çay ikram ediyor semaverinde yaptığı. Çok tatlı geliyor çay. Nasip varsa kaşıkla gelir diyor. Kendisiyse ocağın başına geçiyor ve mesleğini icra ediyor. Alevlerle oynuyor adeta. Bense ocak yandı, alevler yükseldi, demir tavında dövülürmüş diye diye ağzım açık izliyorum demirin şekil almasını. Kıvılcımlar sıçrıyor, dağılıyor havada. Yılanların dansını izliyorum bir anlığına da olsa.

20161103_140135
UNESCO Çilingiri Hüseyin Özdemir

 

20161103_135532
UNESCO Çilingiri Hüseyin Özdemir

 

Genel olarak Demirciler Çarşısı’nın önemini kavrıyorum. Buranın eşi benzeri yok. Burada icra edilen mesleklerin de öyle. Zanaatkarlar dayanıyorlar zamanın acımasızlığına. Sokaklarındaysa yapmacıksız asılmış bayraklarla şenlenmiş Safranbolu evleri. İnsanlarından, esnafından en ufak bir kötülük görmenizin mümkün olmayacağını düşündürtüyor buralar insana. Safranbolu’nun uslu halkı eğitime de çok önem veriyor çünkü. Aldığım cevaplar bir süre sonra beni şaşırtmaz oluyor. Çünkü kime sorduysam çocukları devlet kademelerinde önemli yerlere gelmiş çocukları yetiştiren insanlar çıktılar. Bu insanlar ilkokul mezunuyken ve türlü imkansızlıklar yüzünden okuyamamışken, yeni neslin okumasına özellikle önem vermişler. Safranbolulu olmak güzelmiş diyorum kendi kendime. Karadeniz’in incisinin sokaklarını sonbaharın döktüğü yaprakların verdiği hüzünle arşınlıyorum. Burada şiirler, buraya şiirler yazılır, bir romanın başkarakteri olur Safranbolu, bir filminse gözalıcı fonu. İnşallah tekrar gelip görme imkanım olur ve o takdirde zamansızlıktan gidemediğim merkeze 11 km. mesafedeki Yörük Köyü’nü ziyaret edebilirim. Karlar kaplamışken buralara tekrar geleceğim. Daha alacaklısıyım ben Safranbolu’nun. Onun bana borcu olmasa da.

20161103_132259-1

5-1-11-2016-1

20161103_132527

20161103_164325

Akşam çökmüş, insanlar aş telaşındayken semt garajına atıyorum kendimi. Elimdeyse Safranbolu’dan almış olduğum lokumlar ve ıvır zıvırlarla dolu poşetler var. Garaja girmeden heyecan kaplıyor içimi. Acaba bavulum içeride midir diyorum. Saatler oldu. Ben bıraktım gittim. Alan almıştır diyorum ya da bombalı bavul diye patlatmışlardır muhakkak diyorum. Ama görüyorum ki uslu uslu durmuş yerinde bana bakıyor sevgiyle, ona geri geldim mi diye. Geldim gülüm, geldim. Özlettim kendimi biliyorum ama sana sürprizlerim var çarşıdan aldığım. Az sonra onlarla boşluklarını dolduracağım, hiç merak etme. Görevlinin yanına gidiyorum bilet almak için. Burada hiç Suriyeli yok galiba, bak bavulum bıraktığım yerde kalmış diyorum. Buraya hiç gelmediler diyor. Sonra kendimden utanıyorum. Suriyeliler hepten hırsız mı sanki? Ya da bu dünyada kaç Suriyeli hırsız tanıdım ki ben?

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

WordPress.com'da Bir Blog Açın.

Yukarı ↑

Soledad/Hábitat

Madrid y sus Circunstancias

Gendering the Smart City

UK-India network curating safety in the city through community art, digital technologies and participatory mapping

MARJİNAL KAFA

BAŞKA BAKMAK LAZIM DİYENLERE...

haganbey

Diş fırçalamak sosyal bir eylemdir.

ahmetss

A modern business theme

GÜVENLİK KAMERA MONTAJ VE KURULUMU

Ankara Güvenlik Kamera Sistemleri Montaj Kurulum ve Arıza Bakım Servisi

yeni bahar

YENİLİKÇİ KIZLAR

İsmail Firdevsoğlu

Çok Okuyup Az Yazan Orta Gezen - #Çokayog

SaphilopeS

ne güzel blues ne güzel karanlık

aleyna'nın blogu

Profesyonel Çekimler

Ümit Hüseyin ÖZER

Farklı bakış açıları, farklı fikirlere uzanır. Farklı fikirler, gelişim ve bilgiye temel oluşturur. Bilgi ise güçtür.

Sinemass'a Hoşgeldiniz

Sinema,Film,Eleştiri,Öneri

Gezegenim

"ama fırtına olmadan dalgalar büyümez ki!"

BİRİKTİRDİKLERİM

YAŞAM PORTALI

siyahgolge

siyahgolge

Sin Edebiyat

iki aylık şiir ve edebiyat dergisi

Alperen Durak

#alperen #reis #birumutturyaşamak

Sadecilik

Sadeleşerek özgürleşin.

SÖZDÜŞÜM

Sözlerin Gülümsemesi Gülden Belli

İzmir nakliyat

İzmir evden eve nakliyat firmaları arasında en iyi ev taşıma ve ofis taşıma firmasıyız. Atasun evden eve nakliyat firmasıyla sizde izmirde sorunsuz ev taşıyın.

Shu’s World

Sanat,şiir,edebiyat

ZÎZNASE

bilgelik sevgisi...bilgi aşkı

Aksaray Ömür Oto Kurtarma Çekici

aksaray cekici aksaray oto cekici aksaray kurtarici aksaray oto kurtarma aksaray kurtarici oto kurtarici aksaray oto cekici aksaray aksaray çekici

CeylancaHerşey

Dijital Kahve, Reklamcılık, Film ve Edebiyat Hakkında KADINCA

kendimesozumvarcom.wordpress.com/

Bu sayfadaki tüm karakterler ve olayların gerçek kişi ve kurumlarla ilgisi vardır.

Türkçe Öğrenmek istiyorumm

Dünyayı güzellik kurtaracak bir insanı sevmekle başlayacak herşey...

Yaşama Dair Herşey

My WordPress Blog

Oku!

Yaratan Rabbinin Adıyla...

Dearpink

yaşama dair..

mythought

Wichtig ist zu verstehen, was man liest...

Şifa Otağı

Ruhsal ve Fiziksel Hastalıkların Teşhis ve Tedavisi-Şifa Enerjisi-Hacamat-Sülük-Refleksoloji-Lenf Drenaj-Nefes Terapisi-Akupunktur-Manuel Terapi-Bilinçaltı Terapisi-Aroma Terapi-Fitoterapi-Yaşam Koçluğu

geceninkuyusu

genelde içimden atmak için yazarım, hatırlamak için değil

haricibellek

Unutmayalım diye yazıyoruz.

Benim sesim

Müziğim dillerde

siyah lale

açık söz ve cesaret herzaman işe yarar ;)

comMEDIA

iletişim ve medyaya dair herşey

%d blogcu bunu beğendi: