Her şeyi bırakıp gitmeyi düşündüğünde, kim olduğu önemli değil bir insan sadece, sana, “Senin varlığın yeter” dediğinde yaşamak mecburiyetinde hissedersin kendini. Tek bir söz, tek bir kişi seni yaşatabilir. Dibe vurduğunda çıkartabilir. Tek bir kişi. Gerisi hiç mühim değil.
Yaşlılığın özeti: “Alışverişten geldim, yemek yerim, saat sekizi bulur nasılsa. Sonra da televizyon.” Hani ne zaman bitecek bu koşturmaca diyen bir zümre var ya çoğu genç nesil; alın size kısmi dahi olsa rahata ermenin sonuçları. Genel bunu yapıyor. Akşam üzerlerini sabahlara bağlayan saatlerin hesabını yapıyor. Üzerine de apartman ve/veya site yöneticiliğini ekliyor.
Sen dünyaya hazırsın da, o sana hazır mı bakalım?
O bu zulme hazır mı bir sor bakalım!
Değilse eğer git o zaman kendi sıradanlığında boğul.
Ya da dünyayı durdur.
Ya da bir başkasının hikayesinde başrol kap.
Mutluluk bu mu?
Hangisi?
En çok?
Var mı?
Telef etti attı, aratmaktan.
Geldi de ben mi göremedim?
Burnumun ucundaydı ben mi kaçırdım?
Yahut semtleri mi karıştırdı kendileri?
Tehdit etmiştim
Bana gelmezsen
Benim olmazsan
…
Oralı bile olmadı
Beni de böylece bıraktı.
“Şerefle bitirilmesi gereken en ağır görev hayat.”–> Tocqueville
Katılmıyorum. İçine doğmuş olduğun yüzyıl, çevrendeki tüm o şapşallar, hayatın, koşullar, imkanlar, imkansızlıklar, zaafların, çıldırtan vasatlıklar, birkaç sığ adam..
Arada dudaklarını gönder öpmek için. Yeter sanki kalan zulüm için. Benden şair olurmuş..
Zamanında ihtiyaç duyduğun her şeyin, her insanın lüzumsuz olduğunu anladığında hayat kolaylaşıyor sanki. Gereksiz büyütmüşüm ben seni..
Ben bir sürü sevgi sözcüğü yazdım.
Neden hep art niyet aradınız?
Sıradanlığınızı aşamadığınızdan olmasın sakın?
Yaşarken mi mutlu olmak istersin diye bir teste tabi tutulduğumu hayal meyal hatırladım. Cevabımı geri almak istiyorum. İrademin dışında gelişti ve daha cenindim. Zaten ben çıkmak istemedim. Zaten ben, ben olmak istemedim. Hayat bu, geçer dediler. Her yerde var o çok bilmişlerden. Nasıl geçtiğini bir de bana sorun. Ben sadece kanmış bulundum. Ben sadece gelmiş bulundum, ben sadece geçmiş bulundum. Nihayetinde ben sadece sevmiş bulundum. Kabahatim yok tüm bu olanlardan. Benim kabahatlerim başka. Saysam, geceden sabaha yol olurlar, yıldızlara ise merdiven.
Nereye gidersen git, safiyetinle git, acınla git. Karşı taraf tüm kapıları açacaktır.
Tüm Arap ülkerine gidebilirim. Nedeni mi? Araplar yapmacıksız tatlı dilliler. Lüzumsuz ısrarları geçse..
Her adımında arkandayım. İyiden.
İç sesim var ya, hep söyledi bana. Hep ama. Dinledim mi peki kendilerini? Hayır, sağırdım çünkü. Sağırlık geçici mi peki. Hayat gibi. İç ses var mı? Duyana, dinleyene var, her zaman. Kaç yaşından beri? Ben kendimi bildim bileli, bir kaç senesi var yok yani. Şu an dünyanın en önemli işini yapan en önemli insanınının da iç sesiyle, dünya sesi arasında sıkıştığını düşünürüm ben ne yapsam acaba, diye. İşi yüzüne gözüne bulaştırmadıysa dinlemiştir kesin.
Anlamazsın değil, anlamazlar.
Ben daha dayanırım.
Sen düşün.
Affet. Affet. Affet. Tanrım tek sen affet, yeter.
İman ölçer icat olmuş, mertlik bozulmuş. Ben buldum, çıkardım, koydum, ölçtüm benimkini. İmanım şapşallık boyutunda çıktı, kavram kargaşası içerisinde boğulmuş, lanet bir tekdüzeliğe sıkışmış bulaşıcı bir hastalık kıvamında bir şey kadarmış, şey.. şey.. -Söylesene ney?
Geçecek.
Ne istediğini bildiğinde geçecek.
Ölme de.
Dayan da.
Sekssiz yaşarsın, seksi düşünmeden yaşayamayabilirsin kanımca; orada bir bocalama olacaktır haliyle.
Nedendir, bilinmez.
Bir anda birinin meselesi oluverirsiniz.
Sizinle yatar, sizinle kalkar.
Küçük şeylerinize takar.
Sizin küçük pratikleriniz
Onun ulaşılamazlarıdır.
Kesin aşıktır.
Kanımca belli etmemektedir.
Yasak aşk önce suçluluk duygusu sonra özgürlük verir. Boş verirsin herkesi. Özgürlük kısmı budur. Acımsı suçluluğa, başıboş ve hoyrat bir özgürlük katar. Ahlaksılar da ahlaklı geçinirken, varsın bundan yargılan.
“Hayat boş” diyen büyüklerime inat
Her zerremle acı çekiyorum.
Birini züppelikten sevmediğin oldu mu?
Benim oldu.
Hayatın sana gelen kısmının bir kıymeti yok. Sen onun ayağına gittiğin kadarıyla varsın.
Görev başındaki polislerin tekayyüt olmalarına en az yirmi yıl var. Eylemciler o kadar yaşar mı, bilemiyoruz. Bu ne şiddet, bu celal! Ta ki öldürene kadar.
Bir boşluk olur bazen. Bir anda geliveren bir his. Kendini hiç hissedersin. Hayattaki her şey sen dahil, tüm uğraşlar hepsi boş gelir. Bir sürü şey yapacaksındır ama o yapacakların da boştur sanki ve kanımca en kritik pozisyon budur hayattaki. Ya yaşarsın gider, ya bırakırsın durur. Sana kalmış. Sadece sana. Bir hastalık düşün kendine, ölümcül olanlardan. Hasta yakının değil ama; senmişsin, tamam mı? Dolayısıyla ölümcül olan bu hastalık da senin. Senin bir parçan. Artık yaşamana izin vermek istemiyor. Yayılmak istiyor iyice. Bir kaç organı daha ele geçirse, zafer onun. Öl istiyor, yok ol istiyor, organlarını karıncalar gibi yemek istiyor. Düşman çok büyük ve kendince o da görünmez içinde. Ne yapacaksın bakalım şimdi? Çok az kaldı senin olan sona. Mucize filan da olmayacak bu sefer, senin seferinde. Çok pişman olacaksın kaçırdıklarına. Gene de ıskaladıkların var, biliyorsun. Her şeyi yapamadın. Her şeyi alamadın, reddettin, belki mahvettin. Pişmanlıktan iki katı efor harcayarak yapıyorsun şimdi her şeyi ama çok yorucu. Artık eskisi gibi değilsin çünkü. Gözlerini kapatmak ve dinlenmek istiyorsun. Uyumak. Çokca. Deli gibi. Galiba hapı yuttun hem tıbbi hem mecazi hem sürreal anlamda. “Mafoldun!” Ölümün tek korkunç tarafı bu; sınırsız isteğin ama sınırlı vaktin var şimdi, gel de kızma şu feleğe. Bir düşün sensiz bir felek, feleksiz bir sen. İyi bir ikiliydiniz halbuki onunla. Bu yaşa kadar vaziyeti idare etmiştiniz. Arkandan ağlamasın sakın sana ettikleri için. Seninki oyuncuydu da biraz. Lüzumsuz tasa ve endişe işlerdi içine. Mani olurdu aşklarına, azıcık kıskanç mıydı ne? Paylaşamazdı seni, delinin zoruna bakar mısın! Buldum işte sonunda, senin felek biraz deliydi, ondan savurdu seni sağa sola, oraya buraya, rahat huzur vermedi ki hiç sana. Şimdiyse huzura beş kala, can atmaktasın onu bırakmamak için, o da seni. O senin kaderindi, sen de onun. Akılsızlık ettin, sanki. Can yoldaşı olurdunuz bari. O seni hala sever bilesin.
ÇİZER: PAWEL KUCZYNSKI
Bir Cevap Yazın