ANADOLU VOL 2: SİVAS-İLK BÖLÜM

20140305_092551 Sivas otogarından şehrin merkezine geliyorum. Yaklaşık on dakikalık bir yolculuktu akşamın karanlığında yapılan. Elimde çantam merkeze adımımı atar atmaz tek bir cümle dökülüyor ağzımdan. “Ben bu şehri sevdim.” Kafasında Madımak’taki katliamdan başka bir şey olmayan bir insan için biraz peşin hükümlü bir cümle olmakla beraber, gene de eğer bir şehri kör karanlıkta ve nedensiz bir şekilde de sevebilmişseniz, kanımca bunu gözardı etmemeniz gerekir. Ve böyle durumlarda genellikle aynı şehir size hep en güzel taraflarını gösterir misafirliğiniz boyunca. Bu ise benim Anadolu’ya ilk gelişim değil ve her şeye rağmen Anadolu toprağı, Anadolu insanı bir başkadır bilirim kimi “sırf” önyargılara rağmen. Nebilerin, velilerin, aşıkların bu topraklardan çıkmış olması ise bir tesadüften ibaret olmamalı. Bir sürü yol arkadaşım oldu Sivas’ı ve çevre ilçe ve köylerini gezerken. Türkiye’nin ikinci büyük yüzölçümüne sahip şehrini gezmek çok kolay olmadı haliyle; ama bozkırın ortasında birbirine kilometrelerce uzak her bir ilçesine giderken ya da köyüne ulaşmaya çalışırken çok bol vaktim oldu düşünecek. Hiç işgal yaşamamış bir şehri zihnimde defalarca kuşattım ister istemez. İnsanların kendilerini ait hissedebilecekleri yerlere ihtiyaçları var ve bazı yerler sizi tutarken sımsıkı tıpkı bir mengene gibi, bazısı duyarsız kalır size ve tüm değerlerinize. Burada öyle olmayacak biliyorum ve hissediyorum. İlk yol arkadaşım Tunceli, Pülümür’lüydü. Munzur Dağları muzır bir isim gibi gelmiştir hep kulağıma. Ama bu kız muzır değil. Geldiği coğrafyadan kaynaklı çok tok bir sesi ve katiyetle üzerine bastığı yüklemi emir/istek kipiyle biten cümleleri var. Ve yönlendirdiği doğru yerler var. Güzel bir genç kadın ve ben de taliplerinin çıkıp çıkmadığını soruyorum. Var diyor ama eğitimli değillermiş. Ön şartı sosyal demokrat olmasıymış. “Fikri neyse zikri oymuş”dan yola çıkarsak eğer, “ortak fikirlerin evliliğinin” ön şartı olduğunu çıkarıyorum. Rencide olmak istemiyor ve bunun farkında olması hoş bir şey. Hayata aynı pencereden bakmak gerekiyor, kaldı ki evlilik usanç verici bir şey iken, bir de fikir çatışmalarıyla baş etmek başlı başına güç bir hadiseymiş gibi geliyor. Yaşını hiç sormadığım ama erken yaşta hakikatleri kavramış ve dolayısıyla olgunlaşmış yol arkadaşımı bırakıp bu sefer bir üniversite öğrencisiyle yoluma devam ediyorum. Tatlı fırlama kendileri. Yirmili yaşların kendine özgü enerjisiyle dopdolu bir genç kız var yanımda ve onunla geçireceğim dakikalar daha da kısıtlı. Şu bir şeyler istediğin ama ne istediğini bilmediğin yaşlardan bahsediyorum. Sürekli güldüğün ama neye ve ne için güldüğünü bilmediğin yaşlar. Çok şey yapmak isteyip ama henüz erken olduğunu bilmediğin yaşlar. O yaşlara açarsın gözlerini ve sonra kapatırsın göz kapaklarını. Bir bakmışsın geçmiş tüm o kıymetli zamanlar, sen ise değerini içindeki iç sıkıntısı ve bir sürü beklenti yüzünden kavrayamamışsındır. Bana fısıldadığı ismi ikinci romanımın bir karakteridir. Çok özgündü ve aniden çıkıverdi ağzından. Bu kadar olmaz demeyin üçüncü yol arkadaşım Cumhuriyet Üniversitesi’nde Hoca. İzmir’de okumuş. Memleketine gelmiş. Onun da yaşını hiç sormadım ama en hüzünlü yol arkadaşımdı ve tevazu sahibi ve kontrollü olan. Seçilmiş cümlelerindeki yüklem, duygularının önünü kapatıyordu sanki. Halbuki şairane bir taraf sezmiştim onda tüm Sivaslılarda olduğu gibi. Beni en doğru pastaneye götürdü ve bıraktı. Sonra ben de hep o en doğru pastaneye gittim. “Hakan Pastanesi”nde harika pastalar yedim.

DİVRİĞİ:

20140303_114707

Sabah trenine binmek için evvel erken yola çıkıyorum. Amacım akşamında tam anlayamadığım ve sürekli olarak yol arkadaşlarımla kafam meşgul olduğundan gündüz gözüyle çevremi tanımak adına sallana sallana hızlı trene doğru yol almak. Anadolu kültürüne çok yabancı olmayan ben bir şeyin farkına varıyor ve ayılıveriyorum sabah sabah. Özellikle karşıdan karşıya geçmeniz gereken bir sürü yol var ise eğer, bunu bu şehirde asla sallana sallana yapamayacaksınız. İlk ders: Burası sakin bir Ege kasabası değil. İkinci ders: Son derece atak olmalısınız ve eğer bir trafik ışığı olmayan yerden karşı kıyıya geçme gayreti içerisinde iseniz eğer muhakkak trafiğin akmakta olduğu yöne dikkatli dikkatli ve bin kez daha dikkatli bakıp ve hatta gözünüzü ayırmadan ve mümkünse kafanız doksan derecelik bir açıyla o yöne kilitlenmiş bir halde koşar hatta uçar adım yürümelisiniz. Ders üç: Tüm bunları neden dedim diye sorar buldum sizleri, haklısınız meraka düşmekte, zira ben de nihayetinde beni gören arabaların ve şoför mahallindeki sahiplerinin neden beni gördükten sonra hızlanıp üzerime üzerime daha bir telaşla ve gazı körükleyerek ve coşarak geldiklerini idrak edebildim sonunda. Anadolu’da birleşik üçler olarak anılan ve önem sırasına göre dizilmiş olan “at-avrat-silah” üçlemesinden ilki olan at kısmı; göçebe hayattan yerleşik düzene geçmiş erkek denen olgunun önce üzerinde şimdilerde ise içerisinde şekil aldığı, daha da önemlisi güç aldığı bir gösteri aracına dönüşmüşken ve eskinin cirit şimdinin ralli şampiyonu beyler Orta Asya’dan Anadolu’ya getirmiş oldukları bu savaş oyununda Aheste yerine Rahvan, Dörtnal hatta Hücum Dörtnal tarzı bir sürüş sergilerken, pek yüz vermedikleri dizginin yerini fren alırken, mızrak ise bir gaz pedalına dönüşmüştür kanımca; dolayısıyla oyun esnasında isabet alıp ölen kişiye denen Şehit mertebesine son derece sıradan bir şekilde erişmek istemiyorsanız ve arkanızdan “Dimyat’a pirince giderken, evdeki bulgurdan oldu.” denmesini de eklemelerini istemiyorsanız eğer, tüm dikkatinizi trafiğe vermeniz gerekmektedir karşıdan karşıya geçerken. Ve ben de öyle yapıyorum, sağımı solumu yine kavrayamadan soluğu garda alıyorum. İki adet kompartımandan oluşan ve karayoluna nazaran daha hızlı olabileceğini tahmin ettiğimden dokuz dakika kala trene biniyorum. Gidiş dönüş biletlerinin üzerinde de yazdığı gibi tam iki saat yirmi yedi dakikada gidiyor ve dakikası dakikasına iki saat yirmibir dakikada da dönüyorum. Bazen aheste, bazen dörtnal ilerliyoruz. Dağları aşarak ve ezerek geçiyoruz. Tam kalbinden geçiyoruz bir coğrafyanın. Sakin akan dereler, türlü türlü sıradağlar var. Kilometrelerce gittikten sonra sürüsünü güden bir çoban görüyorum uzaklarda. Kimin daha çok yabancılık ve yalnızlık çektiğini düşünüyorum. Kendimi bir parçası olmadığım-ne doğma, ne büyüme, ne ana ne babadan-topraklara yakın hissediyorum. Hiç korkmuyorum insanlarından, karından, kışından, köylerinden, erkeklerinden. Bana güven veriyor her adımım. Hiçbir şehirde hissetmediğim farklı bir şey bu. Bir Antakya’da iyi hissetmiştim kendimi, şimdi de Sivas’ta. Orası çok sıcaktı, burası çok soğuk. Antakya’da çok terlememiştim, burada ise çiçekler tomurcuklanmış, hain bir kış yok insanın içine içine işleyen, olsa bile ben kabullendim şimdiden, geldiği gibi gider elbet, alt tarafı bir mevsimdir geçer elbet. Taksi dahil hiçbir vasıta bulup çıkamayacağınız yükseklere tırmanıyorsunuz Divriği’ye vardığınızda. Hiçbir ev, köy, cami, lokanta düz ayak değil burada. Çok acıktığımı anlayıp, bir bankaya giriyorum. Bana “Konak Lokantası”nı tarif ediyorlar. Sivas köftesi söylüyorum ayranla. Porsiyonlar fazla ve çeşitli, üstelik kasada ne kadar ucuz olduğunu görüyorum. Büyük şehirlerde her tür kazığı atmaya alışık bünyeler burada merhamete gelirler usulca kanımca. Vakit öğle arası olduğundan bir bir arabalar teşrif etmeye başlıyorlar. Önce jandarma geliyor, sonra memurlar. Kadınlı erkekli yerleşiyorlar masalara. Bense kapıya en yakın masayı seçiyorum. Tam ayranımı yudumlarken bir grup daha teşrif ediyor içeri. İlk giren mavi saçlı bir kız oluyor. Ardından gençten bir çocuk ve en nihayet orta yaş üstü mavi gözlü bir bey içeri giriyor. Birbirimize şaşkınlıkla bakıyoruz. Ortamın verdiği tuhaf ilkellik ve herkesin ahbaplığının yanında bizimkisi çok çok uzaktan gelme bir tanışıklık gibi oluyor. Halbuki daha önce hiç karşılaşmadık ve sadece içimizden soruyoruz sen kimdin acaba diye. 20140303_122807 20140303_123007 20140303_124134 20140303_123446 20140303_123233 20140303_123801 20140303_130655 20140303_131239

20140303_130045

Hesabı ödeyip, tekrar rampa yukarı tırmanmaya başlıyorum. Sonunda Unesco’nun koruma altına aldığı “Divriği Ulu Cami” ile karşı karşıyayım. Güvenlik elemanları var kapısında, içerisinde ise fotoğraf sergisi. Ne yazık ki mayıs-haziran ayına denk gelemeyişimden ötürü ikindi üzeri oluşan erkek silüetini kaçırıyorum. Akustik olağanüstü, mimarinin yanında. Aya Yorgi’yi çağrıştırıyor içerisi. Üst katlara her biri on-on beş santimi bulan basamaklarından inip çıkmaktan anam ağlıyor. Gençler daha temkinli. Önden gidene soruyorlar, değer mi diye. Kendilerini helak etmeden gerisin geri dönüyorlar. Bense Konaklar Sokağı’nı gezip, Apdullah Paşa Konağı’na doğru yol alıyorum. Alt kattaki kafeteryayı işleten hanımlardan konağın anahtarını alıp, başlıyorum gezmeye. Tavan işlemeleri çok güzel. Konağın muhteşem bir dağ manzarası var. Hanımlardan biriyle konuşuyorum, İstanbul’dan gelmişler. Burası memleketleri ama çocuklar istememişler önce. Dağın manzarası ürkütmüş onları. “Üzerimize üzerimize geliyor gibi.” demişler. Gerçekten de öyle, dağın bize bakan yüzeyi ha desen ayaklanacak, üzerimize yürüyecekmiş gibi geliyor. Ya dağ dile gelirse ve konuşursa? Ama umarım hiç konuşmaz. Umarım hep susar. Sanki bilerek susturulmuş gibi bakıyor bu dağlar insana. Gençlere gelince alışmışlardır sanırım. İnsan her şeye, herkese alışıyor çünkü. Bu Tanrının bize bahşettiği meziyetlerden olsa gerek. Zamanla unutmak ve zamanla kabullenmek. Tam teslimiyetse en sonunda geliyor. Yoksa bırak suskun dağları, bir sürü dangalağa dayanmak çok zor olurdu eminim.

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

WordPress.com'da Bir Blog Açın.

Yukarı ↑

Soledad/Hábitat

Madrid y sus Circunstancias

Gendering the Smart City

UK-India network curating safety in the city through community art, digital technologies and participatory mapping

MARJİNAL KAFA

BAŞKA BAKMAK LAZIM DİYENLERE...

haganbey

Diş fırçalamak sosyal bir eylemdir.

ahmetss

A modern business theme

GÜVENLİK KAMERA MONTAJ VE KURULUMU

Ankara Güvenlik Kamera Sistemleri Montaj Kurulum ve Arıza Bakım Servisi

yeni bahar

YENİLİKÇİ KIZLAR

İsmail Firdevsoğlu

Çok Okuyup Az Yazan Orta Gezen - #Çokayog

SaphilopeS

ne güzel blues ne güzel karanlık

aleyna'nın blogu

Profesyonel Çekimler

Ümit Hüseyin ÖZER

Farklı bakış açıları, farklı fikirlere uzanır. Farklı fikirler, gelişim ve bilgiye temel oluşturur. Bilgi ise güçtür.

Sinemass'a Hoşgeldiniz

Sinema,Film,Eleştiri,Öneri

Gezegenim

"ama fırtına olmadan dalgalar büyümez ki!"

BİRİKTİRDİKLERİM

YAŞAM PORTALI

siyahgolge

siyahgolge

Sin Edebiyat

iki aylık şiir ve edebiyat dergisi

Alperen Durak

#alperen #reis #birumutturyaşamak

Sadecilik

Sadeleşerek özgürleşin.

SÖZDÜŞÜM

Sözlerin Gülümsemesi Gülden Belli

İzmir nakliyat

İzmir evden eve nakliyat firmaları arasında en iyi ev taşıma ve ofis taşıma firmasıyız. Atasun evden eve nakliyat firmasıyla sizde izmirde sorunsuz ev taşıyın.

Shu’s World

Sanat,şiir,edebiyat

ZÎZNASE

bilgelik sevgisi...bilgi aşkı

Aksaray Ömür Oto Kurtarma Çekici

aksaray cekici aksaray oto cekici aksaray kurtarici aksaray oto kurtarma aksaray kurtarici oto kurtarici aksaray oto cekici aksaray aksaray çekici

CeylancaHerşey

Dijital Kahve, Reklamcılık, Film ve Edebiyat Hakkında KADINCA

kendimesozumvarcom.wordpress.com/

Bu sayfadaki tüm karakterler ve olayların gerçek kişi ve kurumlarla ilgisi vardır.

Türkçe Öğrenmek istiyorumm

Dünyayı güzellik kurtaracak bir insanı sevmekle başlayacak herşey...

Yaşama Dair Herşey

My WordPress Blog

Oku!

Yaratan Rabbinin Adıyla...

Dearpink

yaşama dair..

mythought

Wichtig ist zu verstehen, was man liest...

Şifa Otağı

Ruhsal ve Fiziksel Hastalıkların Teşhis ve Tedavisi-Şifa Enerjisi-Hacamat-Sülük-Refleksoloji-Lenf Drenaj-Nefes Terapisi-Akupunktur-Manuel Terapi-Bilinçaltı Terapisi-Aroma Terapi-Fitoterapi-Yaşam Koçluğu

geceninkuyusu

genelde içimden atmak için yazarım, hatırlamak için değil

haricibellek

Unutmayalım diye yazıyoruz.

Benim sesim

Müziğim dillerde

siyah lale

açık söz ve cesaret herzaman işe yarar ;)

comMEDIA

iletişim ve medyaya dair herşey

%d blogcu bunu beğendi: