SONU

IMG_7407-01-01.jpeg
SONU :

Uzun bir hayatın
Sevdiklerinle olmanın
Hayata sıkı sıkı tutunmanın
Mutlu geçen günlerin
İsyankâr gecelerin
Her zaman bir sonu var

Her sonun bir başlangıcı var
Her günün bir kârı var
Her sonda bir yalnızlık var
Dokunma sakın, sonra ellerin insan kokar

Sonunda yeni bir yaşam var
Geriye kalan birkaç güzel anın var
Pişmanlık ve utanç sana yadigar
Yaklaşma sakın, sonra o eller sitem kokar

Kırılgan bir yanın var
Mahçup da bir edan var
Seni gören ebediyeti sende bulduğunu sanarak
Uğruna şiirler, şarkılar yazar
Bir gün aynı yüz seni intikam havuzundan beslenen çizgilerle karşılar
Ama korkaklığın da bir sonu var

Seni ezer,
Hançerler,
Yutarlar
Başlarda anlamazsın çünkü arada yıllar var
Yollar, birbirine uzaktırlar
İnsan insana tuzaklar kurar
Sakın dokunma bana
Benim de artık dikenlerim var

Nehirler dökülecek deniz arar
İklimler sözde birbirini kovalar
Her zaman mavi değildir gökyüzü
Hep aynı değildir insanın yüzü
İlk görüşte aşkı buldum diyen
Bulduktan sonra, onun da bir sonu var

Seni hala seviyorum demenin altında, yalanların en büyüğü var
Dünyanın en güzel sözünü bir pul gibi harcamanın altında sözde taltif,
Özde kalpsizlik var.

KISKANIRIM

img_2990-02

KISKANIRIM :

Kulağıma değer diye korkarım
Yanağıma ayaz değer diye kaçarım
Seni en yakınından sorarım
Rüzgardan bile kıskanırım

Seni ben nefesinden kıskanırım
Kırılsan da, eğilsen de toparlarım
Ben sana bir can fısıldarım
Adını esen rüzgara fısıldarım

ŞÖYLE

20181112_160854-01

ŞÖYLE :

Sana göre çiçek, bana göre ağaç
Sana göre tohum, bana göre hayat
Bir an dursan, tam karşındayım bak
Derdini derdime, katranını mavime kat

Sana göre coşku, bana göre yavan
Sana göre kalabalık, bana göre bayat
Sana göre güldür, bana dikenleridir batan
Açsam kapılarımı, kaldırsam perdeleri, gör bak nasıl dünyamız aydınlanacak

Sana göre küçük şeylerdir, bana göre ayrıntılar
Sana göre buluttur, bana kalsa üzerimize ha yağdı ha yağacak
Sana göre huzurdur, bana göre vefadır bu dünyada aranan
Nefsin ateşini gözyaşıyla boğmalı zevkleri bir kenara koyarak

Sana göre bir maceradır, bana göre ciddi bir meseledir yaşamak
Sana göre ölüm yaşamın sonudur, bana göre bu dünyanın sonudur kara toprak
Sana göre sonbahar masumdur, bana göre kuruyan yaprakların sorumlusudur
Bir elimizde süpürge, bir elimizde faraş süpürelim ölen binlerce yaprağı gözlerden uzağa yavaş yavaş

Son olarak,
Sen dersin tuzun kurudur, ben derim benim derdim benim yolumdur
Sorar durursun senin yolun yol mudur
Zor kışların sonunda ilk baharla beraber tomurcuklanan mutluluk mudur
Ne yapalım bu yol da benim yolumdur
Virajlıdır, bozuktur, dikenlidir, engellerle, engebelerle, ihanetle doludur
İstersen yürürüz beraber
İstemezsen gidersin şöyle
Sen nasıl istersen öyle.

TAHTAKURUSU

 

20181109_100107-01

TAHTAKURUSU :

Beni ısırıyorsun
Ama artık hissetmiyorum
Beni gömüyorsun
Ama artık ölmüyorum

Bana dizeler yazıyorsun
Hayır
Yazdırtıyorsun
Sevgilim seni seviyorum

Güzel konuşuyorsun
Öyle de sövüyorsun
Ben yine de seni
Övüyorum

Kar çalıyorsun
Dudaklarıma
Buz kesiyor her yerim
Yine de üşümüyorum

İlerliyorum inatla
Bedenim yavaşlıyor sonra sonra
Düşünüyorum tüm aklımla
Kalbim köreliyor aynı hızla

Dışarıdakilere sesleniyorum sonra sonra
Ruhumu versem
Yetmiyor onlara
Öldürmeden
Rahat etmeyecek olan
Tahtakurularına.

SÖZ

20180829_133141-01

SÖZ :

Belki de ahkam kesmek hoşuma gidiyordur,
Sana
Sense gıcık oluyorsundur tavrıma
Ve bana

Yüzlerce gün, binlerce saat vardı aramızda
Halbuki tek bir yaş yaşlıydım senden
Neden ki bu tantana

Böbürlenmek yakışıyordu 
Sana
Karaları bağlamaksa 
Bana

Sevildiğini biliyordun
Yetiyordu canına
Atıyordun caka
Tevazun yine ayaklar altında

Çok kilometreler yaptım senden sonra
Çok hayatlar geçti yanıbaşımdan
Sahtekarlar, yalnızlar, ipe sapa gelmezler…sorma
Sen daha iyiydin bir nedenden
Sahtekarlığın,
Issızlığın
Tek banaydı
Bu ortada

Bir söz veriyorum
Sana
Bundan sonra
Bildiğin sözlerden çok başka
Bir şarkı sözü, bir yemin, bir sır
Anlaşıldı ki kalmayacak aramızda
Dolaşsın benden sonra kimin umrunda
Sana mı kalmış sözüm, yeminim, dinim
Sözüm düşmanımın olsun
Yeminim köpeklerin
Dinim musallat olsun sana
Adımı andığın her anda
Ölsem dönmem,
Bağım yok benim o topraklarda
Sen kal layık olduklarınla.

MERCİMEK AĞACI

20180810_085519-01

MERCİMEK AĞACI :

Mercimek ağacı gibi bir çocuktun
Kıvır kıvır simsiyah saçların
Kapkara kirpiklerin
Süsüydü boncuk gözlerinin
Ufacıcık boyunla dünyaya kafa tutar dururdun
Annemin koyduğu mercimek ağacı lakabın oldu
Ne zaman büyüdün de adam oldun
O ağacın dallarından düştün
Toprağa kondun
Büyüdün büyüdün
Bilemeden oldun
Benim gözleri mercimek tanesi gibi olan oğlum

Eli yüzü düzgün bir çocuktun
Mercimek gibi de bir çocuktun
Çoğaldın çoğaldın
Koca adam oldun
Sen ne ara büyüdün de
Bir baltaya sap oldun
Çoluk çocuk sahibi oldun
Hayata hayat verir oldun

Gözlerim, kulaklarım
Sana amade olsun
Mercimeğin tanesine kurban olsun
Büyüsün büyüsün
Sana yakın olsun
Dünya senin tanene kurban olsun oğlum

Varlığından, nefesinden güç bulduğum
Evimin, kalbimin şenliği oğlum
Düşmana duvar, dosta hevesli olduğun
Bütün mahallede bilinir oğlum
Ah benim vefakar çocuğum
Kanım, kanadım, evvelim, sonum
Benden gelensin çocuğum

YÜRÜMEK

20170301_162445-04

YÜRÜMEK :

Büyüyücem de daha kac yasina kadar büyüyücem?
Sevilicem de daha ne kadar arsızlık edicem?
Yaş yaş değil en ağırından gamla büyüyücem
Tek lafla değil kalpten sevilicem
Bununla övünücem
Öyle de mutlu ölecem.

Bir resim çizicem üzerinde gökyüzünün dağları ezdiği
Sıradağlar el ele verecekler geçit vermemecesine.
Sonra,
Pençe pençe kıyılar çizicem denizlere doğru
Sığ sularda da kök salınırmış bak, diye
Bir dünyayı bir dünyaya ispat etmekse gaye
Susuzluğumu “bir nebze” dindirmekse bir vesileyle…

Yürümekse en ağırından
Kılı kırk yara yara
Etime tuz bana bana
Ağızlara bal çala çala
Sizi sizden sora sora
Zulme şifa, zehre şerbet kata kata
Dünya kaç bucak diye sora sora
İlerleyeceğim

İnsanlarda duraklayacağım ara ara
Usulca da kaçacağım aralarından
Dünya bıkkınlıkmış anlayana
İnsanlığımızdan utanıp, bir başına kalacağım
Kendi rızamla
Başımda gökyüzü
Bazen ay, bazen güneş
Altımda toprak
Bazen ölüm, bazen hayat…

Bazen aç, doğuştan susuz
Çöller bana vız gelir diye diye
Yürüyücem
Amma illaki
Çölleri ve şehirleri yara yara
Yürüyücem

NOT : Yapacam, edecem gibi fiil değişiklikleri şiirin yazarının tercihidir. Kulağınıza hoş gelmediyse ya da kurallı Türkçe aşığıysanız okumasanız da olur. Şiirin yazarı kazanımlarla-özellikle de insan kazanımlarıyla- haşır neşir değildir. İnsanlara karşı ilgisini yitirmiştir. -memiş gibi davranmakta, rol kesmektedir sosyal hayatta.

 

AH BENİM HİÇ GELMEYECEK ÇOCUKLUĞUMUN YAZLARI :

20171212_154227-01AH BENİM HİÇ GELMEYECEK ÇOCUKLUĞUMUN YAZLARI :

Aynı yollarda yaşlandım ben
Aynı mahalledeki aynı evde
Çocukluktan genç kızlığa
Ordan da mutsuz bir kadına…

Aynı mahalleden bir çocuk sevdim
Ben, çok yıllar önce
Kızıl saçları büyüyünce de kızıl kalacak olan
Bir kamyonetin arkasına sığdırdıkları evlerini geride bırakıp
Beni de sonsuza dek ardında bırakacak olan

Aynı oyunları oynardık biz küçükken
Halının üzerine sererdik bizim olanları, kimi için delice sokaklara koşardık
Bilmezdik ki büyüyünce de aynı oyunları oynayacağımızı
Evcilik, körebe, arapsaçı, saklambaç
Yetişkinler dünyasında hayatın kendisi olacak olan

Bir evin bir kızıydım sonra ben
Bahçemizde salıncak vardı
Kedileri severdim en fazla
Bir de çok kardeşi olanları

Kestane rengiydi o zamanlar saçlarım
Annemin kestaneye sürdüğünü sandığım
Sarı sarı oğlanlar bakardı saçlarıma
Bense dayanamazdım onların gözlerinin içine bakmaya

Tatile giderdik yaz gelince
Bir araba dolusu insandık bir arabanın içinde
Araba dolusu dediysem
Annem, babam, bir de ben işte

Riva sahili cıvıl cıvıl olurdu
Yemekler önceden hazır olurdu
Adamlar karınlarına kadar çektikleri mayoyla denizde olurdu
Sahil kumdan kalelerle bir dolar bir boşalır dururdu

Bir nenem bir de dedem varmış benim
Babamın dediğiyle köydeymiş evleri
Köyümüze gitmek isteyerek geçirdim çocukluğumu
Yaş geldi kaça, ne dede gördük ne de nene
Ne de köy yakınlarda

Allah’tan hava ılık geçerdi İstanbul’da yazları
Bunaltmazdı yaşayanları
Adalar’da fayton, Moda’da dondurma yemek modaydı
Ah benim hiç gelmeyecek olan çocukluğumun yazları

TEREKESİZ BALIK

20180412_112819-01-02

TEREKESİZ BALIK :

Sen mi mutlusun şimdi
Boğulmadan yüzeye çıkabildin diye
Geniş geniş gerinerek
Hem de yüzünü güneşe çevirerek

Sen mi aldanmadın hiç
Aldatmadın da şüphesiz
Kaynar çakıl taşlarının üzerinde yürüyen
Bendim her zaman, sen değil

Hiç mi düşünmedin ki
Hayat kısa, ömrün belki tüm hayatlardan da kısa
Aylar yıllara bağlanmıyor her defasında
Kesiliverince bir anda

Hiç mi zaferle kuşanmadın
Hiç mi sıvazlamadılar sırtını
Hiç mi okşamadılar başını
O baş, o sırt, o his; anladım
Senin değildiler ki hiç

Hiç mi basıp geçmediler üzerinden
Hiç mi atılmadın bir köşeye
Duydum ki sayısız kez
İyi ki yapmışlar o halde
Sen sen oldun bu şekilde

Hiç mi kaçmadın yalnızlığından
Hep mi tek başınaydın kuytularda
Hiçlikten mi doğdun acaba
Bir hiç’in olan karın, balinanın karnıydı o zaman

Hiç mi sorgulamadın hayatını
Bak her yanın yosunla kaplı
Sular boyunu çoktan aştı
Terekesiz balık, çevren alık sazanlarla kaplı

Geç bu yolları sen de bir kez
Son defa olmayacak kesinkes
Onlar geçtiler, öldüler, bittiler…
Sen sadece dene, kendince öl bu kez ve bir kez.

 

 

DERT

20171115_170809-01

DERT :

Ayağına toz bulaşmadan gel
Gözlerinden yaşlar düşmeden gel
Dertlerini kör kuyuya dök öylece gel
Sen hele bir dön gel, yeter

Peri bacalarını geride bırakarak gel
Rüzgarı estiği yerde bırak öylece gel
Uzak köyleri mesken etmeden gel
Herkesi kendin bilmeden gel

Dönen dünya sende dursun bu kere
Sevenlerin suçu bunda ne
Saçlarına düşen aktan kime ne
Derdin sana benden hediye

Bir abdalın peşinden gitmişin
Günleri sıraya dizmişin
Gözlerine perdeler çekmişin
Altındaki toprağın suçu bunda ne

Gökyüzü parlar kendinden
Bir kadın hep ağlar derdinden
Akşam çöker hiç istemeden
Karanlığın suçu bunda ne

Hayal edersin bir gün yaşlanınca
Sır tutan dostların yanındaysa
Anlat derdini bir çırpıda onlara
Yaslı başım toprağa girdikten sonra.

ÖPERİM GÖZLERİNDEN

20180209_160036-01

ÖPERİM GÖZLERİNDEN :

Öptüm yüzlerinden
Öptüm gözlerinden
Öptüm sözlerinden
En çok bir’inizin

Sen beni affet
Hayat beni affet
Hatalarım beni affet
Affet affet affet…

Yukarısı yaramaz
Aşağısı çıkmaz
Ortası hiç anlamaz
Kahreden derdimden

Tenimdeki tuzun
Dilimdeki ahın
İki hecedir adın
Silinmez ki anıların
Öperim gözlerinden.

 

 

 

 

TURİST

20171121_153020-01-01-02

TURİST :

Bizi böyle attılar bir köşeye
Kimsesiziz diye
Bizi böyle boşladılar işte
Sahipsiziz diye

Sen, ben çok yazık olmuş bir insanım desen de
Bir türlü duyuramadın sesini
Seni sahipsiz bilenlere
Kimsesiz diyenlere

Apartmanların gölgesinde
Sonu bir hastane köşesinde
Bir varmış bir yokmuş diye başladığın şey her ne ise
Bir gün bitecek bir yatağın içinde
Susacaksın elbet sen de tüm suskunlar gibi, istesen de istemesen de

Hiç kimsenin olamayacak kadar güzel bir kıza sahiptin
Zamanın bir köşesinde
Şu resimlerden biri canlansın, biricik kızın dönsün istedin hep
Özlemdi adı, bir hisse dönüştü
Hasret kangren oldu kaldı içinde

Ona olan hasretinden yasa girdin sessizce
Gurbet yeryüzüymüş
İnsan turistmiş bu evrende
Yokluğuna alışmak
Onsuzluğa katlanmak
Yeryüzünde ateşte yanmaktan betermiş
Yıllar dünyayı unuttursa
Kızın çıkagelirmiş bir anda
Yanıbaşına

“Bir zamanlar bir kızım varmış
Bir varmış, şimdi yokmuş
Bir zamanlar umut varmış, gelecek var
Mış
Benim payıma düşense hasretlik
Miş
Ondan geriye kalan ömrümde”
Dedin durdun içten içe
Sessiz geçen kimsesizliğinde
Korkunç da bir yokluğun içinde

AĞIT OKYANUSU

20170930_100815-01

AĞIT OKYANUSU :

Bir kez evlenmiş
Bir kez sevmişsin oğul
Geceyle gelmişsin
Dünyadaki süren dolunca gideceksin, oğul

Dünya böyledir, kimi gider kimi gelir
Sana her sabah inatla direnmeyi öğreten
Zaman nankör ve kahpedir,
Yaşamak, bir an yaşadığını unutunca yaşamak demektir
Unut sen de, be güzel oğul

Uzun bir hayat hiç istemezsin
Geçmişi kim bilir kimlerle yad edersin
Erken göçersem benden en çok sen bahsedersin
Dünyada kalanlarda olsun aklın, oğul

Gökyüzünden bir damla olur yağarım
Senin yerine gökyüzünde bir tek ben ağlarım
Her sıkıntına bir damla teselli olur akarım
Unutursun, hepsi geçer be şanssız oğlum

Ben artık çok yaşlandım, oğul
Gittiğim yerden dönmek mümkün müdür hiç bilmem, oğul
Seven unutur, sevilen de unutulur
Bir tek ben gittiğim yerden seni hatırlarım be, oğul

Ölüm zor, ölmek yamanmış derler
Erken ölürsen efsane olursun diye de söylerler
Mezar taşını okumadan geçerler
Kimin için efsane olduğun önemli be, oğul

 

 

 

TEK

20170722_173325-02-01-01

TEK :

Anlaşılmazlıklar diyarından seslenirsin
Günü geldiğinde anlaşılmaktır tek dileğin
Sövdüren yağdırmaz
Zor bir hayattan sonra kolaylıklar yaramaz
Bunu da çook iyi bilirsin
Çıktığın topraktan sonra
Her fidan verdiğin yerde
Her arıyla, her serçeyle
Her orakla, onu savuran her elle
Bu hayat benim diye diye
Yığınları görmeden
Boy veren buğdaylara kafa tuta tuta
Didişirsin.
İçten içe zevk alırsın,
Bilirim.

Tek başına yer etmeyi
Gönülleri fethetmeyi
Gönülden sevilmeyi
Her zaman özlenmeyi
Karşılıksız istersin.
Bilirsin ki, vazgeçilmezsin
Sanma ki değişmeyeceksin…

Gün gelir Anadolu’ya düşersin
Bir yörüğü seversin
Sonra kendinden geçersin
Sonra Anadolu’dan da geçersin
En nihayet kendine dönersin
Ezanları en tatlı nağmeler bilirsin
Vicdan azabını yumuşak kumlara gömersin
Kendin sorar, kendin cevap verirsin:
“Tek sevdiğin ben miydim,
Sana kendimi kısa cümlelerle nasıl ifade edebilirim,
Güzel başında tutsağın,
Kapında sadık bekçin olsam
Beni yine ister misin?”

Huylu huyundan vazgeçmez, en iyi sen bilirsin
Cevapların acımasız tınılarla zincirlenir
Bense aldığın her günahın cezasını üzerime giyerim
Beni kendine mecnun edersin.
Solup giden her çiçeğin acısını, ezilen her çimenin feryadını
İkimizin yerine üstlenirim
Beni buna mecbur edersin.

Hep sen en büyük adımı atabilesin diye
Hep daha ileriye gidebilesin diye
Ulaşılmaz olasın diye
Yaramayacağını bile bile
Mutluluğu sahiplensen de
Kendi kendine
Nedir, nereden gelir
Hiç bilmezsin.
Sormaya da cüret etmezsin
Kibrinle de olsa beni kendine tutsak
Edersin.

 

 

 

ÖZLERSİN

 

20170718_125940-01

ÖZLERSİN :

Denizlere taşıdıkça seni
O kadar çok karaları özlersin
Kulaçlarla kapatırım aramızdaki mesafeleri
Sense geriye kalan adımlarını,
Döneceğin günü hesap edersin
Eşyalarını kapıda hazır edersin
Döndüğünde sevenlerini
Pencere önlerinde yolunu gözlerken bulmak istersin
Sen ille de evini, mahalleni, yuvanı, toprağını istersin.

Özlersin çok, ama neyi ne kadar özlediğini tarif edemezsin
Hep geride bıraktıklarından bahsedersin
Arkanda kalanları kelimelere sığdırmak istersin
Başaramayınca da şimdi olduğu gibi
Bana hiddetlenirsin
Dalından kopartılmış çiçekler gibi
İnceden boynunu bükersin
Bu halinle bir kendini bir de beni üzersin

Var olandan uzaklaşıp, var ettiğin anılarına kaçmak istersin
Sevgini fazla fazla verdiklerini,
Güzellerle taş taşıdığın günleri hayal edersin
Şimdi görsen o güzeller ne haldedir bilmezsin…
Tanıdıkça soğuyacağına
Daha çok insan seversin
Yol alarak kurtulacağına
Daha da geçmişe gidersin
Gün gelir gittiğin yerlerden geri dönmezsin

Ama sen yine de
Özlersin:
Denizi özlersin,
Güneşi özlersin,
Tatlı tatlı esen rüzgarı,
Ayaklarını ısıtan sıcak kumları,
İlkbaharın ilk dokunuşlarını,
Parkta oynayan çocukları,
Hep aynı bankta oturan yaşlı çifti,
Ağacına konan aynı ötüşlü serçeleri
Saksındaki narin küpe çiçeğini,
Gümüşi kanatlı zeytin ağaçlarını,
Bir Ege köyünde geçen çocukluğunu,
En çok da
Gençliğini
Özlersin.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

HATIRLIYORUM

perisan7a

HATIRLIYORUM :

Tüm ağırlığımı yüzeyine
Bırakmıştım saniyeler içinde,
Birkaç karış üzerimden
Geçen dalgaların ürperten ellerine.
Rüzgardı kulağımda çınlayan sesin
Güneştendi rengin
Üzerinden çook uzuun zaman geçti
Hatırlıyorum, şimdi.

Bazen turkuaz, bazen mavi
Sinir içinde, binbir öfkeyle
Çoğala çoğala,
Üst üste binerdi geçmişin izleri
Köpük köpük, bembeyaz olurdu denizin üzeri
Tek sırdaşın sahil, hem kalendi, hem de evin.
Kumdan kaleler yapan şen çocuklar için
Gelip gitmelerin hiç bitmezdi
Hatırlıyorum, şimdi.

Deniz kenarında yaşamazsam, kurur giderim derdim
Şansıma bozkırın ortasına çıktı tayinim
Sene bin dokuz yüz yetmiş, bundan tam kırk yedi sene öncesi
Gözlerin kadar kahverengi bir yerde
Gri bulutlar hep üzerimde
Uzuun bir zaman geçti sensiz ama seninle
Geçer derdim, zaman tükenmek bilmezdi
Hiç tanımadığım insanların ortasında yaşlanıverdim bir gecede
Ben hala bıraktığın yerdeyim
Hatırlıyorum şimdi.

Bazen, postacı bir kuş gelir konardı kış manzaralı odamın camına
Tutunurdu nazik ayaklarıyla penceremin kenarına
Anlatmalara kıyamadığım geçmişimi dinler
Yorum yapmazdı beni kırmamak adına
Postacı kuş, müjdeci kuş
Haydi kanatlan da uç
Uğurlar olsun
Dağlar taşlar yoldaşın olsun
Mektuplarımdan birini anneme, ötekini sevdiğime vermeyenin
İki gözü birden kör olsun!”

Demiştim son defasında
Bir daha dönmek bilmedi
O tatlı kuş, benim sırdaşım kuş
Her derdime deva kuş
Bir serçeydi, alınganından
Ötüşünden
Hatırlayıverdim,  şimdi.

Herkes için bir ayrılık vakti varmış
Kimi sevdiğinden ayrılıp gitmiş, kimi ailesinden
Kimi işinden gücünden, kimisi ülkesinden
Adına vatan denen, evde okulda öyle öğretilen, kutsalı saydığı topraklar üzerinden.
Bir dalga götürmediyse eğer, bir hançer saplanacakmış yüreğine
Yalnızlık vurmazsa, hırçın bir kuş
Gelip kalbini söküp atacakmış yere
Gözlerden uzak, erişilmez bir köşeye
Öyle ya da böyle
Bir gün, bir yerde
Kuldan ya da illetten
Neticede hem kaderden hem kederden
Günü gelince, işte biz de
Böyle ayrıldık sevgilim
Nedeni bilinmez bir sebepten
Aniden ve hiç ses etmeden
Geri dönüşün olmayacağını bile bile
Sarıldık her gün yeniden doğan, birbirinden uzak, ısrarcı günlere
Bizi avuturlar diye.
Hatırladım şimdi
Üzerinden onca yıl geçse de.

Başka şeyler de var hatırladığım
Gençliğimde baktığım papatya fallarım
Beraber geçirdiğimiz tek bir yaz’ımız ve de kış’ımız
Bir bakışın, bir gülüşün, en hırçın anların, vahşi yanların
Değermiş hatırlamaya, uzaktan da olsa hatırlanmaya

FOTOĞRAF : AYLiN IN THE DROPLAND

NAZLI ÇİÇEK

 IMG_8886sb

NAZLI ÇİÇEK :

Bir dargın bir barışıktı hayatla
Bir gün küserdi, ertesi gün karışırdı hayatın öteki çocuklarının arasına
Sezdirmeden, usulca.
Gururu vardı üzerinden atamadığı
Önyargısız yaprağını kımıldatmazdı
Darıldı mı kapar, sevilip sevinince açardı kapılarını tüm dünyaya
Tek kozunu oynardı, nazlı nazlı açardı; güzeldi, bir bakan gözlerini alamazdı

Sevmek çok işler açtı başına
İlkbaharda açan yaprakları
Sonbaharla beraber savruldular parça parça,
Kızgın güneşin altında, alınteriyle kazandıkları
Buharlaşıp uçuverdiler damla damla.
Veda edemeyen kolu kanadı toprağa düşüverdi bir anda, aniden çıkan bir rüzgarla
Çırılçıplak kaldı zaman zaman hayatta, hep de böyle tek başına

Ne yapsındı bu küskün çiçek hayatta
Nasıl yaşardı bir başına sevdiklerinden uzakta
Başka başka bahçelerin, başka başka mevsimlerin
Bir başka toprağın, çok başka yerden doğan güneşin
Çocuğu olmak vardı
Ama onun da bir yaratanı, ilk tohumunu atanı vardı

Bir zamanlar kardeşim dedikleri
Şimdi karışmıştı toprağa
Burnunda tüterlerdi sıklıkla
Altında zifiri toprak
Başında hem fırtına hem ayaz
Kah susatan güneş, kah sersemleten yağmur
Yakıcı özlem yok mu bir de yanında…
Bu muydu hayat, bu muydu yaşamak,
Tek başına sadece nefes alıyor olmak…

Onu var eden mucizeye, onu yok edebilecek gerçeklere seslendi
Tövbeler etti, dualar gönderdi
Affedip tekrar sevebilmeyi, sevilip sevinmeyi diledi
Yalnızlık ve sevgisizlik canına tak ettiğinde
Kendi kendine yok olmak da bir eylemdi
Sık sık adını koyamadığı ölüm yerine o hep yok oluş’u düşledi

Yaratan büyüktü, günü gelince kulak verecekti
Kökü toprağın derinlerine giden tohumlarıyla
En korktuğu şey gerçekleşecekti
Onu bir yere kımıldatmayan acılarıyla yoğrulup
Sonunda da kuruyup gidecekti
Artık açmaz olan yaprakları, onu terk eden yağmur taneleri dışında
Gökyüzü olacaktı çirkinliğinin tanığı yalnızca
Ne acı şeydi adına ölüm diyemediği yok oluş
Ne anlamsızdı hayat onun için, gerçekleri bildiğinden beri

Ne yapsındı küskün çiçek bundan sonra
Bir tek bana duyurabildi yenik sesini sonunda
Bir başka tür’ün çocuğu olarak
Çok düşündüm, kurdum durdum
Günler ve geceler boyunca
Nasıl yardım edebilirdim ona bunca yaşanan şeyden sonra
Nihayet karar verdim bir anda
Hikayesini anlatmak bana düştü
Satırlar boyunca:

“Küskün çiçek, üzgün çiçek
Hem mağdur hem mağrur çiçek
Hiç bilmediğin topraklarda
Hiç yaşamadığın iklimlerde
Hiç haberin olmadığı halde
Bil ki benzer kaderi paylaşan milyonlar nefes alıp vermekte
Ayrık otları, eğrelti otları, yaban çiçekleri, süs bitkileri
Kimi kaldırımda biter, kimi saksıya düşer, kimi de mezarlıkları bekler
Rengarenk güller, sümbüller, karanfiller
Deniz kadar, okyanus kadar tarlaların içinde
Kaderlerini beklerler
Yalnızlık nedir bilmeden
Bir ömür geçirirler

Sen nazlı çiçek, sen ayrık otu
Neden diye sorduğun hayatının
Bir nedeni, bir amacı vardır elbette
Dünyayı güzelleştirdiğin anlar kalacak
Senden de geriye
Bu şiirin öznesi oldun, bir başka yazının ilham kaynağı da sen olacaksın belki de
Bir arı bal yaptı sayende
Bir ressam meşhur oldu seninle
Görenler hayran oldu
Bir gören gözünü ayıramaz oldu
Bir gün seni de seven çıkmış oldu böylelikle
Dünyada nefesin duyulacak
Adın bu şiirle, belki de o tabloyla anılacak
Küs de gitsen, gönül de koysan 
Adın yaşayacak, hatıran hep taze kalacak 
Bahsedip duracaklar senden, sayende bizden
Üzerimizden yüzyıllar geçse de”

FOTOĞRAF : SALİH SEVİNER

ŞİMDİ, HAYAT

20170612_093833-01.jpeg

ŞİMDİ, HAYAT :

Sözler veriyorum, tutmuyorum
Gelirim diyorum, bir kez olsun gitmiyorum
Bugün diyorum, yarın oluyor
O yarınlar beni olduğum yerde kovalıyor

Bir sürü tuhaflıklar yapıyorum
Bir süre boyunca herkesten kaçıyorum
Böylelikle sadece kendimin oluyorum
Gamı kederi bir kenara atıyorum
Böyle yapınca hayat bana saygı duyacak sanıyorum

Ben şimdi hayatı bir de böyle deniyorum
Asılıyorum küreğe tırmığa
Asılıyorum başka türlü bir hayata
Hayat da asılıyor bana
Böyle yapınca daha bir saygıyla

Saygı demişken ağaçlardan ve dallarından
Çimenlerden ve karıncalardan
Doğmamış beş çocuğumdan ve de çocuklarımın çocuklarından
Bir başka zamanda, bir başka hayatta
Soracağım bastırmaya çalıştığım bir heyecanla
Değerim ne kadarmış gözlerinde acaba
Fedakarlıklarım hesaba katıldığında

Yeni doğmuş bir tayın annesine,
Şimdi yeşermiş bir çiçeğin suya hasretine
Umutsuz bir hastanın mucize bekleyişine
Tanık oluyorum birer birer
Bir zamanlar ben sadece benken
Sayenizde güçleniyorum bilgelikle
Saygı gösteriyorum açılan gözlerime
Bahçemdeki çeyrek asırlık ağacıma,
Daldan dola konarken
Bir yandan sesini esirgemeyen minik serçeye
Minnetim sonsuz her birinize

 

 

 

 

AH YAVRUM YAVRUM

20170621_181552-02.jpeg

AH YAVRUM YAVRUM :

Bir varmış bir yokmuş
Bir gördüğünü bir daha görmez olmuşsun
Bulut gibiymiş yavrum yavrum
Bir zamanlar bu dünyadan gelmiş geçmiş bulunmuş
Beni bu dünyada koymuş gitmiş yavrum

Bir varmış bir yokmuş
Bulutlar gibi yavrum bir dolup bir taşar olmuş
Önce sağanak, hızını alınca yavaş yavaş,
Damla damla toprağa düşer olmuş
Beni de o toprakların düşkün bekçisi oldurmuş

Bir varmış bir yokmuş
Akşamlar hep bir anda olmuş
Ekmeğini alan soluğu evinde alır olmuş
Yavaş yavaş herkes yerine yerleşir olmuş
Sen yerinde rahat uyu yavrum

Bir varmış bir yokmuş
Ekmeğimizi bölmeden yemez,
Aç var mı diye diye mahallede sormadan geçmezken
Şimdi aynı yollarda gördüğümüzü görmez olmuşuz
Ah yavrum yavrum

Bir varmış bir yokmuş
Bir zamanlar altın bir kafes bulmuştum
Ben o kafesin gölgesiz serçesi olmuştum
Sıradağlar kadar umudum, ketum duran ağzım,
Uzaklaşan mazim, yakın duran sonumla
Sakince sana kavuşmayı bekler olmuşum
Ah yavrum yavrum
Sen beni bu dünyada boşver
Yeter ki yerinde mutlu ol yavrum

NOT : Bitlis’in sıradağlarla çevrili Adilcevaz ilçeli Selvisinden artık çoktan bulutlara karışmış kızına bir ağıttı. Değiştirdim, uyarladım. Yoksa yağıp gidecekti ya da dolup taşacaktı kendi kendine.

NEDEN, BİLMİYORUM

 

 

20170609_191400-01-01-02

NEDEN, BİLMİYORUM :

Sevsen de olur, sevmesen de
Kalsan da, durmasan gitsen de
Durulsan da, hiddetinden kendini mahvetsen de
Seni seviyorum, neden bilmesem de

Yağan yağmura inat, gönlümde güneşler açar
Gökyüzünde bulutlar bir toplanır, bir kaçar
İçimde bir Sen kurdum, tüm pencerelerim sana bakar
Seni senden de çok sevdim, tüm yolculuklarım sana özlemle başlar

Tek duam seni sevmektir
Gerek yok camiye, kiliseye
Her sözüm seninle başlar, biter
İbadetim sensin bundan böyle

Bir dünya ki başımın üzerinde döner
Bedenim sabitlenir, sarhoş başım sana amade döner
Ne kuzey ne de güney
Yön duygum, pusulam
Yok oldular birer birer
Bir rehber gerek, bu kahrolası bir çember
Çıkamayacağım
Sen gelip kurtarmazsan eğer

Özgür ruhların göç mevsimi yakındadır, gelmekte
Beni koyup gitmelerine az kaldı
Dayanırım yokluğuna, sen sakın merak etme
-etmezsin de,
Sanırsın alınıp gücenip
Unutur giderim bir gün aklıma estiğinde
Ben çoktan alıştım kaderimize
Kimselere anlatmam, anlatamam
Karşılıksız bu kadar çok sevmek pek fena bir hadise

Neden, bilmiyorum
Bu dünyada
Bu surette
Bir sürü dert hep benimle
Neden belki de
Sayende dayandığımdır
Bu anlamsız gelmişliğe
Bir gün döneceğini bildiğimden
Nedenini bilmeden
Sevmeye devam ediyorum seni
Hep kaldığım yerden.

 

 

 

 

 

SEVMEZ OLMUŞSUN

 

20160509_200040 (1)-01

SEVMEZ OLMUŞSUN :

Kötü düşüncelerinin öznesi olmuşum
Her yanlışından sorumlu ben olmuşum
Gök dururken yerin dibine konmuşum
Beni neden sevmez olmuşsun

Zaman ilaç, tek çare dediler
Unut onu, hayat çok kısa dediler
Sevgisizlik onu bir yere götürmez dediler
Sen sevgimin katili olmuşsun

Gözden ırak, gönülden ırak dediler
Bir gün gelir artık özlemez olursun dediler
Bunun için kör ve dilsiz ol dediler
Ben çoktandır görmez, duymaz olmuşum

Dünya yuvarlak çaresi üzerinde dediler
Yürü ya kulum bundan ötesi toprak dediler
Toprak oldu balçık, ayaklarıma prangalar düşürdüler
Beni neden bu dünyaya göndermiş olmuşsun

Bağrın dururken beni taşa basmışsın
Berrak sular yerine kor alevlere atmışsın
Şans diye bu dünyada bırakmışsın
Ben talihimin kurbanı olmuşum

Tanrı vardır, seni görür dediler
Dünya bir şaka, güleçtir onun yüzü dediler
Sen hep yanlış taraftan bakmanın tesirindesin dediler
Ben bir esprinin konusu olmuşum

Pir Sultan Abdal kimmiş dediler
Hacı Bektaş’ı yok farz ettiler
Mevla’yı gökte ara dediler
Onlar ki felsefeleri derinde saklı alimler
Bir vesileyle Anadolu’dan geçmekten memnun olmuşum

Sefan sefalete dönüşür elbet bir gün dediler
Gürültün düştü ilk dünyaya, sonun sessizce gelecek dediler
Ser verdiler sır vermediler, duvarlara üflediler
Ben bir nefesin kurbanı olmuşum

Kaçak yaşarım, evim insanlardan uzak
Ruhum göçebe, tek bedenim tutsak
Beni tutsaklıktan kurtaracak olana saygım sonsuz olacak
Ben katilime “şimdiden” müteşekkir olmuşum

ZAHMET

20170413_093213-01

ZAHMET :

Asabımı bozar, canımı sıkarsın
Yine de yanımda kalırsın
Fırsatını kollar, türlü türlü evham yaparsın
Beni kendine inandırırsın
Günü geldiğinde kapımda yatansın

Gençsindir, al al olmuş yanaklarınla koşarsın
Neşeyle dolarsın
Yıllar yıllara dokundukça
Neşen üzüntülerine yaslanıp kayboldukça
Teninin rengi asırlık bir mermere yaraştıkça
Coşkun uzaktaki denize karışır
Tay tay adımlara dönüşün artık çok yakındır

Kadehlerinin sayısı,
Kahkahalarının sıklığı
Arayışının şiddeti
Gitgide azalır
Bundan böyle söz mana için bir tuzaktır
Kelimeler diline yabancı bir lisandandır
Yılların yorgunluğu gözlerinin anlamıdır
Ufuk çizgisinde kendine nafile bir son
Arar durur, sorup bılamazsın
Yarattığın acı dolu olasılıklar karşısında
İçimden demek geçti şimdi
“Sen ne kötümser bir yazanmışsın kardeşim!”

Geçmişin tadı kaçar
Bir kuş olup kafesinden uçar
Bir ömür tek güne sığar
Seni sen yapanların önemi artar.
Günler kıymetlenir;
Her geçen gün değersizleşen vaatleriyle
Rehberin olmaya kalkar,
Geceler kasvetlidir;
Karanlığında gizlenen hazineleri
Anlamsızdır tevekkeli

Ölmek sıran geldi, haydi
Ölüm bir yabancının sağ eli
Boş yere tanışıklık ara dur bakalım şimdi
Sanki anan bacın o an bir yabancıdan daha mı iyi?
Ölmek bir fiilden fazlası
Öznenin yakın arkadaşı
Ben, sen, o
Kardeşler benzerler birbirine
Ben, sen ve o
Gerisi bir dolu zahmet
Doğarken öldük her birimiz
Yaşamak oldu zahmetin öteki ismi
Bir gövdenin içinde
Sığdırmaya çalıştığın ruhun yorgun
Bir an önce kaçmak peşinde

ESİR

image

ESİR :

Sinir oluyorum hepinize
Sinir oluyorum her şeyinize
Şen kahkahalarınıza
Bir gün yitip gidecek gülüşlerinize

Deli oluyorum her hareketinize
Adım atışınıza
Yemek yiyişinize
İhtirastan kısılmış gözlerinize

Fırsat kolluyorum bir an önce
Kaçmak ve kurtulmak
Unutmak ve unutulmak üzere
Utanmadan duruyorum ayaklarımın üzerinde

Sınıf atlıyorum birdenbire
Teker teker değil, üçer beşer
Seke seke değil, yıka döke
Küse küstüre ve üze üze
Hayretler içinde bakıyorum şimdi üstten
Karıncaları ezen filler
Devlere kafa tutan daha büyük devler
Acımadan teker teker
Ezip geçiyorlar önlerine geleni,
Birbirlerini,
En nihayet kendilerini

Kalınca bir başımla
Günlere gücenir oluyorum
Bir gözüm kolumdaki durgun zamanda
Pazartesiden perşembeye
Cumadan bir sonraki pazartesiye
Çaresizlik böyle bir şey işte
Hatırlayamadan çıkışımı zirveye
Düşüşüm birkaç saniye sürdü sadece

Seni soruyorum herkese
Egoist ve kindar
Hem tüccar hem dindar
Diyorlar bilmişçe
Onlar kendilerine baksınlar önce

Fırsat kolluyorum
Bir vesile ya da mucize bekliyorum
Hepimiz toz olduk
Sen bir kum taneciği oldun
Sahile vurdun
Ben o kumsalın uzak bekçisi oldum
Ne sen beni gördün kalabalıktan
Ne de ben seni buldum
Milyonlarca kum tanesinin arasından,
Ama ne sen beni unutabildin
Ne de ben seni
Ne sen benden konuşabildin
Ne de ben seni sorabildim kimselere
Kaybolduk gittik
Tükenmeye fırsat bulamadan,
Öylesine

İyi ki var o sesler, o gülüşler
Bana yazdırıyorlar bu satırları teker teker

 

ZAMANIDIR

 

 

20170120_135028-02

ZAMANIDIR :

Önce biraz yaşamak gerek
Sonra biraz dinlenmek
Hangisi yorar bilmediğinden
Bir gün hiç kalkamazsam diye son’suz yaşamak gerek

Önce eğlenmek gerek
Diyet olaraksa üzülmek
Hangisi ağır basar bilmediğinden
Bir gün artık üzülmemem gerek

Şimdi biraz gönül koymak gerek
Bir saniye sonra boş vermek
Hangisi uzarsa tatlıdır bilmediğinden
İyisi mi her şeyi unutmak gerek

İnsanlara dayanmak gerek
Bazen hırçınlaşmak
İnsanına göre değiştiğinden
Bir gün hırçınlaşamazsam diye
Beşere katlanmak gerek

Bir gün çocuk olmak gerek
Bir gün yetişkin
Hangisi daha çok ağlatır bilmediğinden
İkisini bir bedende taşımak gerek

Bir gün soru sormak gerek
Bir gün cevap beklemek
Bir gün karar vermek gerek
Bir gün verdiğin karardan dönmeyeceğine ant içmek gerek

Sonra,
Biraz yol almak gerek
Korkaklarla ne yapacağını bilmediğinden
Cesurları bayrak bayrak dalgalandırmak
Korkusuzca başarıya ulaşmak gerek

Şimdi biraz da sakin olmak gerek
Şimdi biraz da dürüst
Şimdi biraz da insan
Olmak
Zamanıdır

KANATSIZ KUŞ

20170302_123800-04

KANATSIZ KUŞ :

Seni yağa da batırsam, bala da
Gene de özüne, can suyuna dönmek istersin
Sana arı da bulsam, analık da
Yılan bu, çıktığı deliği bilir dersin

Seni pamuklarda yatırsam
Serçeler gibi de baksam
Sen gene gönlüm ilk ev sahibine ait dersin

Seni kral da yapsam
Sultan da
Sen yine gider
Kendi köyünün muhtarı olmak istersin

Seni baş tacım da yapsam
Baş köşemde de oturtsam
Sırtımdaki kambur
Dilimdeki yara gibi hissedersin

Sana yavrum da desem
Can’ım da
Kafesinde kanatsız bir kuş olmayı yeğlersin

Önüne serdiğim geleceğin
Bu kafes bir nimet de desem
Sen yine küskün ve üzgün görünmeyi
İçli içli bir başına ötmeyi seçersin

Sana saraylar yaptırsam
Hanlar hamamlar yanında
Sen gene çöplüğüm dediğin
Çerden çöpten yuvana dönersin

Ne kuş sütü ne de arı sütü
Sen bir lokma bir hırkaya talim edersin
Herşeyim senindir
Dünyam kalbinin köşesidir desem de
Sen yine uçmaz kanatlarınla mevlana gitmek istersin

DÜNYANIN SOĞUĞU

20170120_135019-02-01

DÜNYANIN SOĞUĞU :

Ne kış geçti
Ne yaz geldi
Dünyanın soğuğu iyice saçlarıma yerleşti
Tarıyorum tel tel
Anlaşılan beklenen bahar hemen gelmeyecek

Oğul babanın yarısı
Diğer yarısı yarası
Boş yere anlatmışım
Derdi olmayanlara,
Dertten anlamayanlara

Korka korka korkmamayı öğrendim
Güzellik yapan yere güzellik yapmak istedim
Aşırdığım sevgiler kadarmış nefesim,
Kendimi bildim bileli
Dünyanın kahrını çekmeyi öğrendim

Henüz erken dediler
Acele etmişsin dediler
Ben sadece beklemeyi bilemedim
Hatam cezamı kesti keseli
Yaşıyorum kendi kendime
Geçmiş bir kapan
Kıstırıyor beni bulduğu her kuytu köşede
İşim yarını özlemek bundan böyle
Senden bana tek o kaldı geriye

Garezsiz ok
Yola çıktı
Saplanmak üzere
Hesapsız geliyor durulmaz hiç önünde
Varsın saplansın
Dilediğince
Bedenim ayaz kesmeden önce
Dünyanın soğuğu
İyice çökmeden üzerime

ARADA

images

ARADA :

Bir yol geçiyor,
Sen ve ben
Arasındayız
“Tam ortada”
Bir kaldırım
Sen üzerindesin
Ben karşısında
Mesafeleri aşanlar
Başkaları
Biz yayan kalmışız
“Arada”

Arabalar geçiyor
Arada
Aramızdan
Sesin asfalta
Tenin gölgene karışıyor
Yetişmem lazım
Yakalayamıyorum
Arada kalıyorum
Bakıyorum
Arkama
Sen ordasın
Kadim uygarlıkların dokunuşu
Sirayet etmiş duruşuna
Küçücük kalıyorum
Heybetinden
Tam karşında

-“Gel” diyorum
Kırmıyorsun beni
Beraber yürümek gerek
Tek başına ne zor ilerlemek
Önümüze adamlar çıkıyor
Sonra kadınlar
Tanıdık tanımadık yüzler
Bizse yolumuzda yürüyoruz devamlı,
İçli içli
Birleştik ya nihayet
Susuyoruz mecburen
Adımların sıklaştıkça
Mesafeler açıldıkça
Geriden izliyorum seni ve
Gölgeni
Bir nokta olduğum yer
Haritada kapladığım bu kadarlık yer

Ne çok aptal adam çevremde
Her yanımı sardılar bile
Sen görmüyorsun hiçbirini
Açtıkları yollardan yürüyorum
Mecbur kalıyorum bu zilliyete
Anlatsam inanmazsın
Susuyorum ben de
Bana inan
Aptallıkları dağ, dağ kadar
Tepe, tepe kadar
Kifayetsiz adamlar
Dön de bir bak etrafına
Gören gözlerle
Kimse tam değil
Var bir hoşluk herkeste

Bu yazdıklarımı ecnebi dillere çevirseler
Anlarlar mı ne çektiğimizi sence?
İnsan hiç mi sormaz kendi kendine
Acep bu ülke bu noktaya nasıl geldi diye

Yoruldum
Üşenmeden gel
Bir palto at üzerime
Üşüyorum hızlı hızlı gel
İçimi ısıt sadece
Biraz fazla hürriyet
Benim tek aşkım
Çimenlerin üzerindeki ağırlığım
Bastır tüm kuvvetinle
Yeşilin ağırlığını hissedeyim sayende
Ezdiklerimin izi kalsın
Üzerimde
Kış gelsin
Kış geldi bile
Soğusun sokaklar
Bak titriyorum olduğum yerde
Bir deli bana seni anlatsın
Öfke içinde
Çok başka şekillerde
Umrumda değil
Yaşamak için bir neden lazım
Benimki sen ol
Bu sefer de
Tüm mahcubiyetinle

ÇİZER : PAWEL KUCZYNSKI

HAYVAN

cttypf-rfdknshpbyfu4sgdeotagv3cgtfeqxcw-mwbckg-oz0lqxjhrfrctphgeclmppkvjbtqydgoes8uf2-1mkrnzntgqcbke6umfdwzybtew383-h384-nc

HAYVAN

İçine insan kaçmış senin
Sevgili bekçi köpeği
Boynuna tasma takmışlar senin
Susmayınca bir şaplak, olmadı bir tekme
Hem de gündüz gözüyle, ortalık yerde
Çareyi arsızlıkta bulmuşsun sen de
Yaşlılıktan az gören gözlerin,
İçinde biriktirdiğin kalp kadar olmuş öfkenle
Bekler durursun kulübende
Yemeğim dediğin bir kuru kemik,
Biraz da çorba
Sevgi dediğin bir el,
Üşenmeyip başını okşar öylesine aklına geldiğinde
Silkinirsin o elin sana her değişinde
İnsanlık üzerine bulaşmasın diye

Fırsatını bulduğun anda
Bir açık kapı bulursun mutlaka
Kaç durma uzaklara
Sakın korkma aç kalırım diye
Sokaklar senin, dağlar senin
Ulaşabilirsen doğduğun köyüne
On yılın özgürlüğünü harca bir gecede
Gözlerin bayram etsin yüzünü gökyüzüne her çevirişinde
Alacaklısın rüzgardan, serin akan sulardan, bulutların gözyaşından,
Sana nefes üfleyen hayvanların tanrısından

Ulu bakalım başını gökyüzüne kaldırmış kurtlar gibi
Şakı bakalım geveze kuşlar gibi önüne gelen herkese
Hırlamakla geçmişti ömrün el kapılarının önünde
Şimdi dans et dilediğince
Özgür bacaklarının görkemiyle
Altındaki çimenleri eze eze.
Rüzgarın keyifli ıslıkları
Ağaç dallarından kurduğu orkestrayla eşlik etsin sana bundan böyle.

Saklandığı yerden çıkıyor içindeki korkmuş hayvan bu vesileyle
Bırak ısırsın, bırak yırtsın koparsın
Eti etle doldursun, canı canla yıkasın
Son bir gayret ispatlasın kendini kendisine

Son bir kez sevsin, biraz olsun sevilsin
Eğecekse başını sevdiğinin önünde eğsin
Aynı sulardan içip, aynı nehirde yıkansınlar
Sonbaharı geçirip, kış karına bulansınlar
On yılın esaretini bırakalım da özgür ölerek kutsasınlar.

ÇİZER : PAWEL KUCZYNSKI

İKİ GÖZÜM İKİ KULAĞIM

20160918_131829

İKİ GÖZÜM İKİ KULAĞIM

Akşamlarına sonbahar gelmiş bu son akşamların
Bu sene kış erken gelmiş
Bu sene hüzün erken çökmüş
Topraktan fışkırmış, lodoslarla taşınmış
Hırçınlaşmış tabiatı
Gel de anlatayım tüm bu yaşananları,
Ah benim iki gözüm iki kulağım.

Akşamlarına yıllar çökmüş bu son akşamların
Havalar birden kararmış
Dertler birden çoğalmış
Kara haber tez ulaşınca
Ölmek nedir bilmez bedenler toprağa erken yaslanmış
Gelme sakın, anlatmayayım olanları,
Ah benim iki gözüm iki kulağım.

Akşamlarına iki dünya birden çökmüş aynı akşamların
İki gözüm bir dünyaya açılırken
İki kulağım diğer dünyaya tutkuyla bağlanmış
İçimi kemiren huzursuzluğumdan kanserim çoğalmış
Şimdiyse aç kalmış gözlerim, işsiz kalmış kulaklarım
Yüzümü yurt sanıp nazlı nazlı
Akşamsefaları misali akşamdan akşama yeni güne uyanmış.

Kaldırımlarına akşamlar zor çöker olmuş bu akşamların
Eğri durdun kabahat, yan bastın kabahat olmuş
Nem ki şehir olmuş
Nem ki senin olmuş
Perilere yurt olmuş
Hüzünlü akşamların evsahibi olmuş
Peki ama ne yapacaksın bensiz yeri yurdu
Ah benim iki gözüm iki kulağım.

AYAKLI DERT

img_3144-1

AYAKLI DERT

Kim bilir hayallerini,
Kim hisseder endişelerini,
Dolu dolu tutkularını,
Yer etmiş acılarını,
Gizli kalmış sırlarını,
En kırılgan yanlarını?

Kim bilir ne kadar zaman oldu çiçekler açmıyor gülücüklerinde?
Tek başına çıkıyorsun kırlara
Papatyalar topluyorsun sonsuzluktan
Taç yapmak için nazik başıma
Ya da başucumdaki vazoyu doldurmak için aynı papatyalarla.

Kim bilir ne kadar zaman oldu neşesiz kaldı mahallenizdeki evler?
Acılar çağırınca sırtlar dönüyor korku içinde
Kimseler birbirini anlamıyor bu günlerde
Çareler kelimelerde değilse, nerede?
Eylem yırtıyor sessiz geçen geceleri
Sen gel de benim içimi gör hele
Girebildiğin takdirde, bu sonsuz karanlığın içine.

Kim bilir ölmüş şairleri ne kadar zaman oldu anmayalı,
Uğruna tek satır karalamayalı!
Şimdi o şairler çok uzak ülkelerde
Manzaralı, bomboş bir evde
Ya da acının göbeğinde, daimi tükenmez kadersizlik içinde.
Bizlerse evlerimizde ya da gurbet ellerde
Korku içinde
Çaresizlik içinde
Gelecekten şüpheli
Sevgisizlikten “of yavrucuklar” diye diye
Erken ölen her yavrucağın ardından birikmiş yasları yorgan yapıp
Çekiyoruz üzerimize.

Yastık değişir, kader değişmez
Yastığım sen olsan benim bir kez de
Uykum var, kapanıyor gözlerim
Dertliyim, kederdeyim
Anlatamıyorum içimden geçenleri.
Çaresizlikten sığındığım uykumda
Az kaldı bir düşe karışmak üzereyim
Koru beni daldığım kabusa aniden giren devden
Burnumu kemirmek üzere olan minik fareden
Uçurumun eşiğindeyim, kayıyor çakıl taşları ayağımın altındaki
Boşlukta sallanıyor tükenmiş bedenim.
Sevmesini bilsen ihtiyarlamış bedenimi, ağarmış saçlarımı ben uyurken
Okşa yaslı başımı usul usul
Sakin kalsın düşüncelerim
Yok olsun tüm dertlerim
Saçlarım dağılsın yastığın üzerine
Her bir telindedir hikayem
Anlat o hikayeleri bir gün aniden gidersem eğer
Sevmesini bilen,
Dinlemesini bilen
Herkese.

BİR AVUÇ LEBLEBİ

22 (1).08.2016 - 1

BİR AVUÇ LEBLEBİ

Bir ev
İçinde birkaç oda
Her birinin içinde birkaç somya
Bahçesinde bir ulu ağaç
O ağacın her bir dalında yemişler
O yemişleri çok seven dilbaz bülbüller
Kurulmuşlar erken gelen ilkbahar sofralarına teker teker.

Yanyana duran sessiz evler
Sessizlikleri ağırdan evler
Çatıları gözyaşlarından evler
Duvarları kağıttan evler
İçerisinde bir büyük nefes büyütürler

Evler evler bir büyük mahalle ederler
Geceleri sokaklarında fısıltılar üflerler
Sarhoşlar o fısıltıları çok severler
Gündüzden kadınlar çamaşırları sererler
Geceleri toplamayı bahane ederler
İki büyük çarşaf, bir sürü gömleğin üzerine
Bir ev bir ev daha çizerler
İçerisine de bir çocuk bir çocuk daha eklerler
Çalışkandır o eller, hayattan insaf beklerler.

Sırlar sırlar
Evlerin duvarlarına
Kapıların kirişlerine
Yatak örtülerinden perdelere
İnce belli bardakların en dibine
Soğutsun diye rakıya eklenen birkaç buz parçasının içine
Giriverince şakırlar bülbül gibi her önüne gelene.

Evler, eller, yeller
Evlerde konuşulan, ellerde taşınır, yellerle uçurulur uzak şehirlere
Giden geri gelmez, giremez aynı kerpiç damlı evlerin içine
Uçuşur durur anılar, anlar esen yellerin içinde
Yıllar birer kaymak olur, erirler tek gecede.

Sırları saklar yeller
O evlerin içinde bir avuç leblebiydiler
Dağıldılar ilk esen yelde
Kavuşmak çok zor uzak ellerde.

Onlar bir avuç leblebiydiler
Onlar aynı evin içinde dünyaya geldiler
Onlar ki yedikleri içtikleri ayrı gitmeyendiler
Onlar ki bir somun ekmeği bölüştüler
Günleri gelince dağılıp gittiler
Onlar bir avuç leblebiydiler
Şimdi hepsi, ayrı ayrı, demirden leblebilere dönüştüler.

SANA GETİRDİM

10 (12).08.2016 - 1

SANA GETİRDİM

Sana getirdim
Biraz umut, kafi mutluluk, pür neşe
Yakalansan keşke böylelikle
Yaşama tutunma hevesine.

Senin için kestim koydum
Köyünün dağını bir zarfın içine
Sonra da postaya verdim ivedilikle.
Pınarının suyu
Hala avucumun içinde
Hiç taşırmadan, hiç eksiltmeden
Taşıdım saatler boyunca binbir emekle.
Bir yudum içebildin sadece
Gerisini saklıyorum bak hala daha
Avucumun içinde
Hayat müsrifleri sevmez dedin diye.

Sana getirdim
Selam,
Sana getirdim.
İyilik, güzellik
Gerisi bilirsin ki
“Hikaye”
Anlatılır dilden dile.

Sana sözcükler getirdim Adele Abandan, Nihat Dayından, Selvi Nenenden
Selamın yanında hayır duaları,
Geçmiş zaman dedikoduları filan
Çenebaşı’nda kurulan masalardan
Yaşlı dulların ağzından dökülen
Fısıltılar eşliğinde.

Sana getirdim bir torbaya koydum da
Yemişi saklı ağaç yapraklarından, mevsimsiz kuşburnundan
Çok istediğin gürgen dalından da var bir tutam.
Yol uzundu, hava sıcaktı
On beş saat az mıydı,
Kavuşmak kolay mıydı?
Dayanmadı yeşil yaprakları, soldular bir anda
Koştum vazoya koydum son kez görmen umuduyla
Hiç olmazsa şu anda tam karşındalar ya.

Sana anılarını getirdim anlardan olma
Birleşik zamanlı geçmiş zaman genç kızlıklarını getirdim
İçerisinde çeşme başında bir oğlandan aldığın bir kuru öpücük saklayan.
Şimdi o oğlan olmuş kocaman bir adam, köyün ilkokulunda üç erkek çocuk okutan.

Sana senin gibi erken dul kalmışların selamını getirdim
Her evden ayrı ayrı aldığım tarhana, erişte ve bazlamayı getirdim.
Yerken bizi hatırlasın dediler
Bir de bir kasa günahsız elma gönderdiler beraberinde.

Sana köyünün havasından da getirdim
Bir kavanozun içinde zorla tuttuğum
Açar açmaz püf diye uçacak olan
Burnundan girip ciğerlerine sızıp,
Kaynağından köklerine inecek olan.

Birde kelimeler getirdim sana
Bana şiir getir demiştin ya.

Tokat, Aydoğdu Köyü

İNSANLAR NEDEN BÖYLE?

20160607_162948

İNSANLAR NEDEN BÖYLE ?

Biz kızken içmeye giderdik
Çoğu kez oğlanları kesmeye
Bazen sadece gezmeye giderdik
Denizde yüzmeye, pikniğe
Hiç durmadan gitmek isterdik bilmediğimiz yerlere.
Erken gelen sonbahardı tek düşmanımız, kışın müjdecisi diye.

Aynı denizde yıkanırdık her sabah
Aynı kaldırımlardı ayağımızın altında aşınan
Hep aynı şeyleri yerken her sabah başka sofralarda
Her sabah gördüğüm yüzler soldular bir anda.
Sormak geldi sustuysam da o anda
Biz nasıl böyle olduk bir anda?

Aynı güneşti rengimi aldığım
Akşamın prensi aydı ilhamını paylaştığım
Hep aynı kum ayaklarımla dalaşan
Hep aynı lakırdı tüm dillerde dolaşan
Hep aynı yüzler tek bir yüzde
Hep aynı tat her içişimde
İyi desem ben aldanırım
Hiç göstermediğim yanım
Her an benimle
Söyle bana “o aynı insan şimdi nerde?”

İnsanoğlu eşsiz bir senfoniydi nefesleri yetseydi keşke
Mutluluğu kolaylaştırmanın binlerce yolundan birinin
Anahtarı bende olmalıydı
Bir deniz ki sadece bana ait olmalıydı
İçine girdi miydi insan hiç çıkmadan uyumalıydı sakince.

Ölüm geriye saymaksa semavi dinlerde
O hep kaçardı biz üzerine gittikçe
Nihayet kaybolurdu biz başa dönünce
Bil bakalım sonumuz nerde, nasıl duracağız bunca kin ve öfkeyle.

Hep aynı bayrak dalgalanır durur kalesinde, rüzgarın nefesiyle
Naziktir, incedir, yıkılmaz olduğu yerde
Tek sen mi incesin kağıt gibi, tül gibi göstermezsin kimselere
Tek bir sözün dağıtır beni olduğum yerde.
O aynı bayrak dalgalanır durur kalesinde, rüzgarın nefesiyle.

Elin oğlu kıymetli der dururdun ince bir sitemle
Öyle san sen, öyle olmaz, öyle durur elin dilinde
Hatırlamak için içersin, unutmak tek bir kelime
Vazgeçmedim senden
Bunu bil
Böyle anlat
Beni
Herkese.
Ben böyleyim
Gidemiyorum kolay kolay
Başka denizlere.

İÇİMİN ÇOCUKLARI

 

6.05.2016 - 1

İÇİMİN ÇOCUKLARI

“Şu kar gibi bulutların üzerine çıkmak ister misin?” dedi koca hala
“Hayır” dedim koca halaya “Belki sonra, belki yaşlandıktan sonra”
“Olur mu?” dedi koca hala “Ne yapacaksın yaşlanınca bulutların üzerinde?”

Yaşlarım geçiyorlar birbir, dizi dizi
Biri göçmen, biri yerli
Biri sakin, öteki cilveli
Ben demeden koyun kesilmeyen
O günler geçti şimdi.

İçimin çocuklarını bıraktığım evlerim
Duvarları boydan boya alçıyla gizlenen kederlerim
Hepsi bir hayal içinde eridiler
Yok olup gittiler şimdi.

Aptal, aptal çocuk seni
Zalim, zalim adam seni
Gizliyorum avuç içimde saklı kaderimi
Bir rüzgar alıp götürmezse eğer
Sıkı sıkı tutuyorum, saklıyorum gözden, gönülden uzakta
Bilmez kimseler benim çektiklerimi.

Bir zamanlar özgür olan bir kısrak
Kurtulmak için çifteler atıp duruyor şimdi bak
Kamçıların hırsından yolunu şaşırıp
Yeryüzündeki gökyüzüne karışmış
Sakin yıldızlar ona birer yuva sununca
Saklı kaderini çıkartıp, üzerindeki eyeri fırlatıp atmış.

Ölmekmiş bunun adı
Sorup öğrenmiş yeryüzündeki gökyüzünde
Yüzleri olmayan sesler konuşmuşlar onunla
Anlatmışlar parça parça
Mutsuzluk yokmuş bundan sonra.

Ben istedim burada olmayı
Bak şu yaralarıma
Kabuk bağlıyorlar usulca
Her şey nasılsa oluverdi bir anda
Akan kanım gitmiş olamaz boşa
İnsanlar bombalar yağdırıyorlardı sağdan soldan çıldırmışçasına
Bombalardan değil; ecelimin yazıldığı günde
Geldim ben buraya.

Hani ölmüştük biz
Birbirimizden uzakta
Bu duyduğum kahkaha
Ya bu neşen…
Gülüşlerin benden az uzakta
Kulaklarıma çalınan parça parça

Dalga dalga denizler
Okşasınlar ızdırabını, acıyan yerlerini
Karaya vuran nameleriyle yokluğumda avutsunlar seni.

Kar tanesine benzerdi yüreğim bir zamanlar
Eridiği yerde kalırdı
Gidemezdi uzaklara
Telaşlı bir gelinciğin ömrüne katardı damlasını
Dirensin diye bir parça daha esen deli rüzgara.

Bin kez tövbe ettim akşamdan sabaha
Aşılamaz denilen okyanusları geçtim
Tuzlu sularda yıkandım boydan boya
Bir sesti denizi bölen dedi ki sessizliğin ortasında;
“Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşadın
Bırak artık yorucu kulaçları
At içindeki karmaşayı
Özgür bırak içindeki çocukları
Gittiğin yerde uzun süre kalman insafsızlık
En güzel yanı dönüşüydü hayatının
Çok geç anladığın”.

NEFES

26.04.2016 - 1

NEFES

Aksini söylersin
Ama gün gelir
Sen de gidersin
Herkes gibi
Bazen bir kuş gibi
Uçarsın bir anda
Geniş kanatlarınla
Arkana bakmadan
Bir başına
Gökyüzü senin nasıl olsa
Sitem sevmez kanatlarını okşarken rüzgar
Bir şehirden ötekine göçersin
Korkum gerçeğim olur
Ürpertir düşüncesi beni
Özgür kanatların yağmur çeker
Akar gözyaşlarım
Islatır toprağı
Toprak çeker.
Gökyüzü seninse
Karaları sahiplenirim
Gülüyle dikeniyle
Hayat ele verir beni
Yargılarım kendimi
Dünyanın hiçliğini anlarım yokluğunda.
Keşke bağlasaymışım kanatlarını sen uyurken
Gönülsüz ruhunu baş tacım ederdim
İstesen de istemesen de
Nefes aldığım sürece.

Sonunda seni seveni bulursun
Bir gün bir yerde
Bilirim sen de seversin
Alçakgönüllü insanların memleketinde
Nefes nefese varırsın yazgının gölgesine
Uzak diyarlar varmış kısmetinde
Uzun adamlar yaşarlarmış
Peri mağaralarının içinde
Çekermişsin onları kendine
Yadırgamadan severmişsin
Kendi köşkünde

Nefesini öperim
Sana hissettirmeden
Yokluğunda bile.
Uyku kokar ağzın
Sen bilmezsin ruhun gezinir diyar diyar
Rehavet bir ata binmiş
Gözkapaklarına sinmiş
Tahtında beni büyülermiş fark ettirmeden

Nefesini severim
Baharı müjdeler kibar soluğuyla
Derinlerde bir yerde sıcak geçecek yazın habercisi
Sanki uzun ve soğuk kış gecelerine çok var der gibi

Nefesini sevdiğim
Soğuk esen yel gibidir bazen
Korkarım fırtınaya dönüşmesinden
Korkarım sessizliğin ortasındaki fısıltısından
Korkarım bir başkası olarak uykundan uyanıp
Doğan yeni günle beni de hepten unutuvermenden
Ben senden çok uzaklardayken.

KEŞKE

20160317_123254.jpg

KEŞKE :

Yanlış zamanlarda insan olarak doğmuşuz
Sessiz bir kalenin gölgesinde
Titrek bir kalbin küskünlüğünün içinde
Güvensizlik boğazından ötesine yutkunma mesafesi kadar yaklaşmışken
Bizim için dövüşecek savaşçıların gelmesini boş yere bekleyerek
Sandalın küreklerine asılmaktansa boğazın ortasında sessizliğe teslim olmuşken
Bulutlardaki yağmuru yağdırsın diye umutlandığımız küskün gökyüzünün altında
Gözlerimizin bu kadar kamaşmasına hakim olarak yaşayabilseydik,
Keşke.

Hüznümün açıklaması
Kalp kilidimin çilingir ustası
Olsaydı
Keşke,
Yeryüzünde.

Zırhımı çıkarmadan ateşe atlayabilseydim keşke
Yanıklar tüm vücudumu sardığında teslim olabilseydim
Beni var eden sahibimin ellerine
Acılar içerisinde diz çökseydim önünde
Kalbimi, tenimi teslim etseydim tek nefeste
Nefesim yettiğince
Keşke.

İçimdeki ateş vurdu birdenbire yüzüme, gönlüme
Olduğum yerde tutuşur oldum içten içe
Tutkum ulaşılmazlığından
Bir kez olsun anlayabilseydin beni
Bir anlatabilseydim sana kendimi
Keşke.

Bir pervaneyim bundan böyle
Uçuşup duruyorum kör karanlığın yüceliğinde
Ne denizler ne okyanuslar aşarak geldim
Nihayet sığındığım bir titrek mum ışığında
Kaybederim korkusuyla
Hissettiğim her nefeste
Siper ediyorum gövdemi
Işığım sönmesin
Umudum tükenmesin diye.

Bu ten, bu ruh armağanındır bana
Tükenmek yok hiç bu dünyada
Ben var gücümle döneceğim etrafında
Varolduğun sürece bırak da yaslanayım sana
Bak yapraklar düşüyor ağaçlardan
Bir bir, bilinemez bir sırayla
Nazlı nazlı inerlerken toprağa
Rüzgarın gizli şarkısı refakat ediyor onlara:
“Vuu vuu tutunduğunuz hayatlar eriyorlar sonuna
Az kaldı kurtuluşunuza, çok yakında tam burada
Çok yumuşak bir iniş olacak inanın buna
Yanınızdayım batan geminin müzisyenleri gibi
Dert etmeyin bundan sonrasını
Kalmasın hiç gözünüz arkada”

Keşke düşen yapraklar kadar mağrur olabilseydik bu dünyada
Keşke eşlikçi rüzgar kadar sevabımız olsaydı gidenlerin arkasından
Keşke daha çok sevebilmeyi öğrenebilseydik bu kadar kalp kırmadan
Keşke hatalarımızı kabullenebilseydik sonsuz görünen hayatımızda
Keşke daha çok…
Daha çok…
Sevebilseydim seni
Bilebilseydim sevginin karşılıksızlığını
Her doğrunun ona çıktığını
Keşke diyorum keşke
Dilimden geldiğince.

 

GEL OLGUNLAŞTIR BENİ

20160317_123259

GEL OLGUNLAŞTIR BENİ

Öfkeli bulutlar dağılmadı daha
Sersemleten uykusuzluk geçmiyor hala
Gölgeler dans ediyor karanlık gecemin ortasında
Tamamlanamamış parçam haykırıyor çok uzaklardan
“Sen yürü, yürüdükçe yollar açılır önünde
Kudretli gökyüzü bekçileri yürüyen bulutları takip et
Yoldaşındır onlar bundan böyle”
Yağarlarsa yaz olur, yağmazlarsa ayaz
Pamuk gibi,
Sanki böyle tüy gibi
Dokunsalar gıdıklanacağım
Onlar bembeyaz haritaları gökyüzünün ortasındaki
Ne şehirler, ne vadiler,
Ne yüzler, ne hayatlar saklı içlerinde
İyi ki de varlar başımın üzerinde.

Ben daha bizi anlatmadım size
Fırsat yok, günler kahpe, günler acımasız
İçlerinden geçen insanlara benziyorlar gün geçtikçe
Hiç durmadan geçiyorlar sinsice
Durduramıyorum, engel olamıyorum beni terk edişlerine
Dalından kopan yapraklar misali karışıyorlar birbirlerine rüzgarın her esişiyle
Savrulup gidiyorlar gözlerin görmediği yere
Kıymetli anlar kalıyor sadece geriye.

Kaderimi aramak için yola koyuluyorum istemeye istemeye
Hiçliğin ortasında ilerliyorum bir başına, günlerce
“Gel olgunlaştır beni
Gel yollarımı aç”
O ses fısıldıyor gene
Çaresizim, dinliyorum o “aynı” sesi her gittiğim yerde.
Göç getiriyorum ta oralardan buralara
Uzağı yakın ediyorum
İlerliyorum, durmuyorum asla.
Bir yastıkla, bir yorgan evim bundan böyle
Kısa kısa konakladığım cılız otel köşelerinde.
Kirli perdelerin ardından sokağı kolluyorum nasıl bir yerdeyim diye
Farklı şehirlerin benzer sokaklarına çıkıyorum göz gezdirmeye
Sıkıldıkça yer değiştiriyorum, duramıyorum olduğum yerde
Buz gibi camlarına yaslıyorum kederli başımı
Doğu’ya giden bir otobüsün içinde.
Doğu’nun Batı’dan alacakları bir küçük valizin içinde
Önüne sereceğim içindekileri varır varmaz Şehristan’ın kalbine.
Baktıkça manzaraya bir şeyler kopuyor içimden
Ben buradaymışım bundan yıllar yıllar evvel
Hatırlamaya başlıyorum uzaktakini, yakın geçmişim beni terk ettikçe.

Uzaklaştıkça annemi daha az anar oluyorum
O da beni hatırlamaz oluyor belki de
Girmiyor hiç rüyalarıma
Göremiyorum bir kez bile
Bir yol buluyorum kendime
Rüyalar gerçeklerim bundan böyle
Geceler gündüzlerim bundan böyle
Sen de artık bensin bundan böyle
Hepsi bir bir diziliyorlar önüme
Film gibi izliyorum hepsini teker teker
Çok şey söylüyorlar bana
Hayatımı özetliyorlar
Olanlar ve olacaklar diye.
İşler böylelikle kolaylaşıyor
Biriktirdiklerim çözülüyor
Hıncım gittikçe gömülüyor
Bir ben çıkıyor benden
O doğru an geldiğinde
Kabuğumu bırakıyorum geride
Takip et beni
Çırılçıplak kaldım şimdi.
Takip et beni
Ve her söylediğimi
Çünkü
Sığınmak gerek
Birinin sözlerine
Başka çıkar yol yok
Teselli gerek bize
Bunca düşmanlığın içinde.

BAMBAM

4 03 2016 - 1

BAMBAM

Yürüdüğüm yollarda
Bekler dururum sabırsızlıkla
Taşlaşmış kalbim gün gelir de hatıralarla canlanır mı bir gün acaba?
Ama nafile tüm bu çaba.
Bastırıyorum üzerine var gücümle
Hadi diyorum
Atsana ben yürüdükçe.
Dağlara nazire edercesine
Duruyor olduğu yerde
Nasıl inat
Nasıl sinir
Sanma ki vakur
Sanma ki içten
Bırakıyorum ben de onu orada
Kendisiyle.

Yürümeye devam ediyorum aynı yollarda
Elim solumda
Bu dünyaya değmez onu da biliyorum
Şimdi iki elim de üzerinde
O yoksa ben de yok olacağım kalpsizce.
Uysallığım korkumdan
Oysa ki
Kalbim hala daha taş gibi.
Eziyor soğukluğuyla önüne gelen herkesi.

O kadar çok yürüyorum…
Geldiğim nokta aynı
Kalbim hala öfkeli
Geçit vermiyor kimselere
Ne yapayım yani
Benim kalbim de böyle.

Ona bir ev verdim
Başını soksun, rahat etsin diye
Daha ne!
Bütün damarlarım serili önünde
Ne yapacak bu dünyada
Bir hiç bedensiz bu evrende
Anlamıyor beni
Nazlı nazlı atıyor sadece
Bir atıyor
Bir duruyor
Canı nasıl isterse
Öyle hareket ediyor
İsteksizce.

“Ahh kalbim
Koparmış atmışsın tüm damarlarını
Boşaltmışsın sana hücum eden bütün kanı
Yüreksin sen
Kolay mı bu evrende bir başına atmak?
Ölmek mi derdin söyle!
Asilik nereye kadar böyle?”
Diyorum.
Dinlemiyor beni.
Bir bildiği var diyorum
Benden başka kimse anlamıyor
Hiç kimse duymuyor ki beni
Nasıl baş ederim bilemiyorum
Gönlünü yapmaya çalışıyorum
Bir saray kuruyorum ona
Rahat yaşasın diye
Ne diller döküyorum bir bilseniz
Sırf gönlü olsun diye

Yürü kalbim
İtiyorum bak seni
İlerle ha gayret
Ben,
Ben sadece seviyorum seni
Bu bile yetmez mi
Tekrar, kuvvetle, mutlulukla atman için?

Lütfetme
At!
Sadece.
Bambam bambam
Devam et
Olacak sanki
Bak seviyorum seni
Hem de çok seviyorum seni.

At at at
Bam bam bam
Durma at
Hiç durmadan at
Dünyanın sonu bir gün hiç gelmeyecekmiş gibi at!
Benim için at!
Bizim için at!

Atıyor nihayet
Bir şeyler diyor
Benim duyacağım şekilde
“Bittim ben
Çok uzun zaman oldu
Ben atmaktan yoruldum
Ben benden yoruldum
Mirasım bir gövdenin kusuru
Vicdanım
Bir başka insanın umudu
Yolum
Bir bilinmezin sonu
Ben sadece atmaktan yoruldum
Hiç dinlemedin sen beni
Dinleseydin anlardın beni
Bilirdin heyacandan geçirdiğim nöbetleri
Tir tir titreyişlerimi
Göğsünün nasıl inip kalktığından
Anlardın neler çektiğimi
Az sonra terk edeceğim bu bedeni
Kırk yılın her günü atmaktan tükettim kendimi
Dinleneceğim şimdi
Ama lütfen gömmeyin beni
Hep karanlıklarda attım durdum
Gün yüzü görmeden yaşadım durdum
Sakın ola gömmeyin beni
Vasiyetim, son dileğim
Karanlıklardan çıkartın, kurtarın beni.”

TUHAFLIKLAR DENİZİ

 

28 02 2016 - 1

TUHAFLIKLAR DENİZİ

Kollarım kanatlarım
Bacaklarım köklerim
Bir tanesi uçmak
Bir tanesi durmak
Bir tanesi esmek
Bir tanesi dinmek
İstiyor
Ne yaparım ki?

Gözlerim masmavi
Biri göklere çıkmak
Biri okyanuslara karışmak
İstiyor
Ne yapayım ben şimdi?

Pençelerim sanki bir kartalınki
Vahşi, yırtıcı, endişesiz
Tutmak, koparmak, parçalamak
İstiyor
Acımasızlıklarına yürekler dayanmıyor
Ne olacak şimdi?

Yüreğim kalmak
Aklım kaçmak
Ellerimse kürek,
Kazmak
İstiyor
Hepsi benden geçmiş
Uzaklaşmak istiyor
Tutulamaz olunca
Asılıyorum
Dağıtmıyorum,
Onlar benim
Kıyamıyorum
Dağılırsam
Ruhum da yok olacak, biliyorum.
Ne olacak bundan sonra, onu da bilmiyorum.

Tüm bunlardan kaçmak
Geçmişi atmak
Teselli bulmak
Aşık olmak
Seninle olmak
İstiyorum
Kızıl Çukur’un üzerinde
Bir kuytu köşede
Akşam gelen dolunay’ın eşliğinde
Ay’a seyahat var diye
Gidiyoruz eş dost ziyaretine
Kardeş çocuklarımızı görmeye
Dağılmazken yeryüzüne
Doldurmazken gölleri, barajları
Birer gözyaşı damlasıydık
Birikiyorduk peş peşe.

Geri dönüşüm olmaz diye
Ben dönemezsem geride kalacaksın diye
Büsbütün yüreğine dert olmayayım diye
Bağlıyorum seni kendime
Uçuyoruz bir balon’un içinde
Göklere.

Bir hastalıkmış şiir
Bir takıntı ezelden
Bazen şımarıklık
İnsanın içinden gelen.
Tüm varlığım
Ellerim, kollarım, gözlerim
Yüreğim, aklım, köklerim, her şeyim
Emrine amade
Şiirimsin sen benim
Vazgeçilmez olansın bende.

Gün gelir gidenler tutulamaz olur
Herkes bir tarafa savrulur
Dertler bir gün elbet son bulur
İnsan bir kez sever
Sevilmezse
İnsan bir kez sever
İstenmezse
Kendi içini yakar,
Kor olur
Gözlerini dağlar
Kör olur.
Her rüzgar esişinde
Kurumuş yaprakların ardında savrulur durur.

ETEKLERİMDE YAĞMUR

20160107_132412

ETEKLERİMDE YAĞMUR

Eteklerimde yağmur
Başımda bulutlar
Başucumda sen.

Sokaklar uğursuz
Ben kendimden huzursuz
Nasıl baş edeceğimi bilmezken
Ne yapacaksın sen
Bir ben’len?

Bu aşk burada bitmez
Beklemekle bahar gelmez
Altındaki toprak göç etmeyi bilmez
Def’lemekle belalar gitmez
Bir kez sinmişse
Asla vazgeçmez.

Beklerim bulutlar dağılsın
Beklerim mavi tekrar çıksın
Beklerim yüzün karşımda canlansın
Hayatım öylece sonlansın.

Dağılmış şimdi bulutlar
Yağınca tabağına
Meze yapıp içsen
Yudum yudum
Bir kadeh rakıyla

Her adam gün gelir
Bir kadına tutulur
Sonra unutamaz onu
Belki bir belki bin defa
Sarıldığı başka kollarda

Sen de,
Artık ağlama
Acıma kendine
Acıtma kalbini
Sızlanma durduk yere
Tek bir hayat seninmiş gibi
Bu evrende.

 

BEN BİLİRİM

 

20160107_134254 (2)

BEN BİLİRİM

Sen bilmezsin
Ben bilirim
Sen duymazsın
Ben durmadan konuşurum seninle içimden,
Derinlerde kalmış köşemden.
Sanırsın hayat bana güzel
Sanırsın ben uçabilirim kanatlarım olmadan
Sanırsın ben yaşayabilirim senden sonra
Yaşadığını duymadan.

Arayışını benimle sınırlandırmadığını
Üzülerek,
Nefes aldığına
Çalışabildiğine
Sevinerek
Bakarım uzaktan
Ve benim bir parçamın sende olduğunu
Sen bilmezsin
Tek ben bilirim

Tek ben bilirim
Benden sonra
Evlendiğini,
Eğlendiğini,
Akşamları birkaç kadeh içtiğini
Yoksa neşelenemediğini,
Her sabahkinin aynı
Huysuzluk illetinin hala devam ettiğini.

Yaşadım ben
Sen yaşadın diye
Varım ben
Sen varsın diye
Ne yapalım kaderimizmiş böyle
Çocuksuzuz diye
Sanırlar ki rahatız böyle
Evlatlarını kurban veren bir ülkede
Nasıl rahat olur insan söyle!

Çekip gitmek gerek
Gidip de dönmemek gerek
Gökleri yükselten’e bir kerecik yakarmak gerek
Dertleri bir de O’na açmak gerek

Geride bir mektup bırakmıştım
Çekmecenin kenarına sıkışmış beklemekte
Yıllar yıllar geçmiş üzerinden
Zamanın zamanı gelmiş, hislerimi açmam gerek

Zamanı geldi sebeplerimi bilmenin
Zamanı geldi kapalı gönlümü açmanın
Zamanı geldi içimdekileri ortalığa saçmanın
Zamanı geldi sessiz ve suskun kalbimin taşıdığı ağırlığı atmanın.

Sen yorul bundan sonra
Sen üzül benden sonra
Sen tüken
Ben bittim nasıl olsa.

Pişman oluyorum bir anda
Anılar eziyor anları
Ah’larım soluyor bir anda.
Hepsi bir yana
Sen bir yana.
İki mutlu son çok gelir bir anda
Sen mutlu ol
Bundan sonra.
Varoluşumuz hata olamaz
İnanmalıyız buna.

SOL YANIMA

 

20160114_135028 (1)

SOL YANIMA

Hayyam’ı getirin bana
Bir şiir yazacaksam eğer
Burada,
Bir şişe şarap açın ona ve bana
Ama muhakkak getirin onu bana
Yanıbaşıma.

İçimde ne varsa tek ona dökeceğim
Ayıp olmasın kalanlara
Ruhumun sırlarını suskun, mahsun Hayyam’a anlatacağım
Gölgesi olsun yeter
Suskunmuş ne fark eder
Sessizliği olsun tek yoldaşım
Kalan zamanımda.

Pencereye tutulup süzülen titrek yağmur damlaları
Avutmak zorunda bundan sonra
Şeffaf ve unutkan gözyaşlarımı
Buhar olup uçtuğunda anlaşılacak
Büyük boşlukları
Tanrım insaf et
Boşa gitmemiş olsun her bir damlası.

Gözyaşlarım soğumadan
Sabrım daha taşmadan
Anılarımsa yok olmadan
Bir masal olsun anlatılsın
Hep dillerde dolaşsın.
Hayyam sade bir sihirbaz
Kelimeler ona yoldaş
Getirin o zaman o sihirbazı buraya
Bekletmeden daha fazla
Hemen şuraya
Sol yanıma.

Çiçekler toprağı yakından severler
Ondan hemen başlarını eğerler
Çimenler görev bilirler
Yorgun toprağı örterler
Bulutlar ve yıldızlar sınırdır gökyüzünde
Sevgiyi anlatırlar geceyle gündüze
Bir bildiği vardır dünyanın
Bir nedeni vardır yaşananların
Bunca yanlışlığın
Bunları anlatmam lazım
Çağırın çağırın çabuk Hayyam gelsin
Sol yanımı daha fazla üşütmesin.

Yeni bir nesil büyüyor şimdi eskittiğim yollarda
Adımları benimkinden telaşlı
Sızıları bilmeden büyüttükleri yaraları
Koşar adım eziyorlar asfaltı
Bir güne dört mevsim sığdırıyorlar hızlı hızlı
Gökkuşağıyla aynı renk tüm duyguları
Onlara onları anlatmam gerek
Aramıza bir elçi koymam gerek
Bunları Hayyam’a anlatmam gerek
Sol yanımla fısıldamam gerek.

Ocak 2016
Nevşehir, Uçhisar

 

OH

2016-01-17 09.37.57

OH

Zaman burada yarıyor sadece
Kimsenin umudu tükenmiyor durduk yere
Zaman seni eziyor sessizce
Hayatın bir üzerindesin
Farkında değilsin sadece
Oh diyorsun
Oh,
Sadece.
Nefesin yettiğince.
İyi geliyor böyle oh deyince.
Tedarikçisin sen
Hayat tam da sırtlandığın yerde.

Tedarikçi,
Gör bak
Saçlarımı topladım ensemde
Yumruğum sıkılı gerimde
Nefesim göğüs kafesimin içinde
Bırakamıyorum ne ileriye ne geriye
Sırf sen rüzgarları kıskanmayasın diye.
Somurtuyorum herkese
Mutlu görmeyesin beni herkesin içinde diye.
Zalimliğini bildiğimden
Sonraki mevsimi görmeyi diliyorum
Keşke keşke diyorum
Ölmekten değil; senden korkuma
Bıçaktan, tabancadan değil; sözlerinden korkuma.
Mevsimleri istifliyorum
Elime geçirdikçe.
Rüzgàrlara fısıldıyorum
Şiddetli esmesinler
Karıştırmasınlar mevsimleri birbirine.
Ben saf bir mevsim arıyorum giderayak
Biliyorum zordur ulaşmak öylesine.

Adanın uzak ucuna hayat götürür
Rüzgâr bahane
Dünya üzerinde yoksul kalır düşlerimiz
Sırtımızda başkalarının yükleri
Taşıyoruz gücümüz yettiğince.

Üflesin beni o rüzgâr
Hayat aksın gitsin sessizce.
Evler yollar insanlar
Beni sen yaparlar
Çaresizliğim senin anlayamayacağın şekilde
Şefkatsiz kollara düştük
Çekiyoruz cezamızı, çare yok böylesine.

İnsan önce ben demez
Hepimiz yanlışlarla büyüdük bu evrende
Seni korkusuz yapan nedir
Sorma sakın
Sakin ol gittiğin yerde.
Görsünler
Yanlışlarla büyüyen tek ben değilmişim
Şu koskoca evrende.
Öyle ya da böyle
Bu Allah’ın cezası hayatı yaşıyoruz çaresizce.

Ohhhhh
Oh ya son bir kere
Korkma sakın bu en uzun oh’un olacak diye.
“En karanlık geceden aydınlığa doğru taşınırken
Zihninde tüm düşünceler allak bullak dans ederlerken

Ve geçtiğin her durak senin zorunlu sürgünün olmuşken
Tünelin bitiminde bir anda güneş gösterir yüzünü

Yağdırır ışınlarını üzerine”
Bir ohhh de o zaman şöyle şevkle,
Canından geldiğince.

Ohhhhh
Bıraktım bütün nefesimi kırıntısına kadar
Boşalttım ciğerlerimden geleni ne var ne yoksa
Bir çok durak
Bir sürü insan
Bambaşka şehirler
Hepsi kaldılar geride
Zaman ezildi
Devir kapandı
Kapılarda sürgüler
Kurtuldum ben de nihayet
Bu Allah’ın cezası kendimden.

DÜŞÜNCELİ

image

DÜŞÜNCELİ:

Sen değil, ben düşünceli
Sen değil, ben hüzünlü
Ben yetim, ben öfkeli
Çarelerin sevmediği.

Öldüğümde kötü düşümcelerim yok olacaktı
Sevinç kaplayacaktı ruhumu
Kavuşacaktım sevdiklerime ruhum bedenimi terk edince
Neşeyle sarılacaktım sevdiklerimin sevinçlerine
Zevksiz dünyanızı terk ediyorum diye.

Bilemezdim yazgının kuvvetini
Ben ne istedim, o ne verdi
Sandım ki kanatlarım bana hediye sırf ben boğulayım diye buz gibi suyun içinde
O pek meraklı gözler tam karşımda durmuş bakarken
Kolay olmayacaktı gitmek öyle birdenbire.
Çırpınmak geldi o an içimden
Nihayet kurtuldum göz hapsinden.
İnsanoğlu amma da meraklıymış boğulanı izlemeye
Kurtarmak yerine.

İnat ettim kendi kendimi kurtardım
Adını da yazgı koydum kurtuldum diyeceğime
Ölçüyü aşmış bulundum iki dünya arasında bocalarken.
Özür diledim bir kez
Sonra da birkaç kez
Ama çok yazık oldu bana
Ebedi yatağım bu buz gibi sular oldu keyifsiz hayatımda.
Halbuki yıldızlar yorganım, yemyeşil çimenler yatağım olacaktı.
Çok geç anladım, Araf’mış burası.

Düşüncelerim değişti
Hüznümün sonu geldi suların ortasında
Büyüdüm sanki bir anda ve öfkem dindi sonunda
Kanatlarım küreklerim oldu
Taşıdılar beni benden uzaklara.

Öldüm.
Sonunda.
Düşünceli hallerim tükenmedi ama.
Bir sonum yok sanmıştım
Çıktı geldi saklandığı yerden
Küreklerim ağlıyorlardı ben giderken.
İçim parçalanarak baktım onlara ebediyete doğru giderken son bir kez.

Bir başka dünyadayım şimdi
Kanatlarım: hüzünlü hatıralarım
Biraz çocuğum, biraz yoldaşım olmuşlardı bir zamanlar
Arada bir yerde olsam da yalnız değildim hiç olmazsa
Şimdiyse tek kalabalığım kendimim, kaldım bir başına.

Mutluluk, bir kez olsun çalamaz mıydın benim de kapımı?
Ben aynı kaldım.. yazık.
Bu dünyayı ve tüm dünyaları değiştirmek istedim içinde yaşadığım
Kendimi mutlu etmek istedim ilk önce
Umduğumu bulamayınca da savunmamı hazırladım yukarıya gitsin diye,
Ben sadece mutlu olmak istemiştim diye.
Cevap geldi hiç bekletmeden;
“Hiç sordun mu kendi kendine mutluluk nedir?” diye

Bir zamanlar gençtim ben de
Ölçüsüzce saçmalardım keyfiyetle
Utanmak, gücenmek sonradan geldi yapıştı üzerime
Yaşlanmak böyleymiş, bilgelikmiş adı
Bilgelikse direnmekmiş.
Hayatı bilmeyenler mutluluğa direnirlermiş
Yazık.

YABANCI

image

YABANCI:

Bazen seni özlerim
Sonra hayat girer araya
Kelimeleri birbirine yakıştıran güzel anların şairleri,
Olmasa..
Hatırlamam sanma seni yanıbaşımda

Kış gelince herkes çekilir yuvasına
Sen Kaf Dağı’nın ardına
Bense suların ortasına
Derin, lacivert ada’ma
Yuvama
Kabul gördüğüm sulara
Omuzlarımda ağırlığın
Nasıl batmam derin sulara
Sesin kulağımda

Telaşlı insanların şehrinde
Kalakaldım tek başına
İlk sağdan dönmemeliydim
Sen olsaydın söylerdin usulca
Yollar açardın yollarıma
Seninle buldum yönümü
Kolaylaştı hayat bir anda
Şimdiyse tek sesin var, kulağımda

Rakamlara takılırım sanmıştım hayatta
Kelimelerin gücü girdi araya
Toplamayı ve çıkarmayı unutturdular bir anda
Tekil sayıların arasına yakışmadık
Kaçmamız gerek yabancı dünyalarından.

En büyük, en derin okyanusu aramak için terk etmiştim seni
Farklı olur sanmıştım içinde yüzmek, nefes alıp vermek
Değişen zaman oldu, dalgalarsa insan boyu
Sardılar saflığımı, sana giden tüm yollar ulaşılmaz oldu.

Her adımımla uzaklaştığım gençliğim
Uzak kıyılardan el salladığım
Mahzun, muğlak bir liman şimdi
Kalakalmış yerinde yürümekte kaygısız olduğu için
Dönmek tutmak isterim şimdi ellerinden
Kucaklamak isterim pişmanlıklarını
Değdirmek isterim gözyaşlarıyla ıslanmış yanaklarına yanaklarımı
Avutarak avunacağım bir hayalin peşindeyim ben galiba
Gençliğin geçtiği zamanlar bir çağın sözcüsü olarak kaldılar,
Bir kavgada yitip gittiler zamanla.

Son halini gördüm yakınlarda Sirkeci Tren Gar’ında
Keşke anılarımdaki gibi kalsaymışsın dedim o anda
Bir yabancı’ya dönüşmeden tam karşımda.

FOTOĞRAF:MATTIA PAOLI

SEV’ME BENİ BÖYLE

image

SEV’ME BENİ BÖYLE:

Tek bir kusurum yokmuş gibi
Hür bir çiçek olabilirmişim gibi
Hüznümün sonu gelecekmiş gibi
Efendimin bana can veren toprak olduğunu bilmiyormuş gibi
Benimle beraber dünyanın sonunu görebilecekmiş gibi…
Sevme beni böyle,
İstemem.

Kader yazarın elinde oyuncak oluyor
Bir kadınla bir adam bir gün bir nesirde tanışıyor
Aşkın derinliğinden, gecenin serinliğinden
Bir ten bir tene dokununca
Bir nesil diğerine bağlanıveriyor
Bir kalp diğerininkiyle gurur duyuyor
Uzuun yıllar tek bir aşkla geçiyor.

Tevazu geçen zamanı durdurmuyor
Düşünceler insanın yakasını bırakmıyor
Mahvolmak günleri azar azar yaklaşıyor
Kahreden yalnızlık kapıları tırmalıyor
Koskoca bir dağdan geriye bir kum tanesi kalıyor
Bir zamanlar sevme beni böyle demişken
Şimdi o kum tanesinde atan minicik kalbinle beni bırakmaman gene de hoşuma gidiyor.

Şu hayatta neler kaybettim, bir bilsen!
İki çocuk, hiç doğmamış,
Bir çiftlik hiç bozulmamış,
Kırışık bir hafıza, ütüsü yapılmamış.
Anılardan geriye tek seninkiler kalmış
Sevme beni böyle demem alınganlıktanmış
Sev beni dilediğin şekilde
Şımart beni uzaktan da olsa, gözlerinle
Hayat öyle de geçiyor, böyle de
Sevmek kazansın bir kez de.

Yoksa tekrar seveceğim bir başkasını istekle
Hayat belirtileri göstereceğim sevince
Bir tırtıldan kelebeğe dönüşeceğim
Sadece bil, ömrüm kısa, yetmiyor uzun uzun sefasını sürmelere.
Kaygınla ömrümü uzatabilsen,
Keşke.
Biliyorum sen gidersen susuz kalmış toprağıma akıtacağım gözyaşlarımı
Sevabın büyük olacak
Beni böyle sevdiğin halde
Gün gelip de gidince.

ŞİMDİ HATIRLA BENİ

image

ŞİMDİ HATIRLA BENİ:

Kelimeler canlıymış gibi
Sanki dünyanın sonu gelmiş gibi
Yüksek sesle söylediklerim
Bak hepsi gerçek oldular, bir bir.

Şimdi hatırladın mı beni?
Şimdi geldim mi aklına?
Şimdi sızladı mı yüreğin?
Kıymeti yok bundan sonra
Neyin sevilir ki senin bundan sonra?

Şimdi git
Az dolaş
Olmadı uç içtenliksiz kanatlarınla
Toparlanmak için dağıl son bir kez daha
Şimdi yüzleş kendinle
Sonra hatırla beni
Titretebilirsen titret yüreğimi.
Ama içten,
Bundan sonra yeniden sev beni
Hem de çok sev beni
Bu dünyadayken aradıklarımız kuldan,
Kaçırdıklarımız bitecek anlardan ibaretken
Kıymet bil dilersen.

Hay gözünü sevdiğim
Bırak bari yürüyeyim
Yürüyüp de gideyim
Olmadı buradan çook uzaklara gideyim
Ama bir yerde hep var olduğunu bileyim
Yoksan da bari olmadığını bileyim

Şimdi şimdi hatırladın beni
Okyanusun peşinde
Sığ sularda çırpınıp dururken
Hani soyluydun sen?
Hani hoşnuttun sen?
Hani hiç yoktum ben?
Hani çok vardı benden?
Günaydın ey tutsak erdem!
Bocaladın durdun bir yanın solgun, bir yanın kızılken
Bir yanın çökmüş öte yanın kükrerken
En olmadık anda geliverdim aklına
Dört mevsimin en hüzünlüsü
Ayların en çaresizi var
Zaman çemberinin bu anında.

Kasıma kadar çoğalt beni,
Ve sevgimizi.
Gün dediğin nedir ki?
Birkaç gün bezginleştiremez ki sevgini
Yaşlanmış bir akıl gibi.

Tuhaf şeyler peşindesin
Mevsimler bir çembere sığmazlar ki!
Sevgi, zamanı tanımaz ki!
Yerleştiği evin saatiyle hareket eder
Bilemezsin geldiğini
Tıpkı gittiği gibi
Bakmışsın bir anda terk edip gidivermiş seni, beni, tüm evreni.

ÇOK ÜZÜLME

image

ÇOK ÜZÜLME:

Biraz üzül sadece
Hayat,
Bitti dediğin yerden başlar çünkü.

Biraz çabala
Çok kendini yorma
Hayat,
Evhamlarını dinlemez nasıl olsa.

Hayatı tanımadan öleceksen
Ve beni tanımadan öleceksen
Bil ki,
Karşılığında lütuf bayrağı çekerler.
Yerin yerlisine bakar dururken
Karşılıksızdır göz süzüşler.
Bir ateş, bir sevgi
Neler neler…
Kalemle çizdiğin gibidir tüm şekiller
Dağlar, tepeler, bütün nehirler…
Neden ağladığını bilmez bulutlar
Gözyaşları veda etmeden giderler.
Ben seni öyle sevdim ki
Bilmez bunu tüm sahiller, bitmiştir artık serzenişler.

Ufak ufak cezalandırırım seni
Uzuun uzuun acı çekersin uzağımda
Tüm beddualarını alırım üzerime
Sorun sende değil ki, bende.
Berbat adamların arkasından
Güzel şeyler yazabildiğim için sakın bana gücenme.

İnsan insanı dost bilir
Sığınır zalim geçmişine
Ben hep sende gizliydim, sen bilmesen bile.
Akşam aklıma gelirsin
Sabaha silinir tüm eziyetler
Sonra tüm gün benimlesindir
Anlayamadan ardışık geçer saatler.

Bir çoban gibi dolaşırım gökyüzünde
Ay’a sorarım seni
Kapılarını çalarım yıldız’lar’ın teker teker
Güneş’in ayağına giderim
Alev alevdir yanaklarım
Zonkluyordur hep başım
Tek sevmekle olmaz der güneş
Biraz daha gayret etmeliymişim meğer
Daha nazik, daha verici, daha içten…
Ya bu histen kurtul ya bu acıyı kabullen diyor
Ya öl ya öldür diyor, tüm sıcağıyla kanımı kaynatmışken.
Bana aşk yakışır,
Benden katil olmaz desem de
Çarelerim tükeniyor, günler soğumuyor geçmişte kalsalar bile.
Uçurumda açan mahsun bir çiçek gibi
Bırakıyorum kendimi yurdumdan aşağıya
Savruluyorum son esen rüzgarla.

SANA GÖRE

IMG_20150713_011409

SANA GÖRE:

İllaki,
Her mevsim yaz olmalıydı
Tanrı’ya çevirmeliydin başını
Gözlerin kamaşmalıydı
Bir başka gözle görebilmeliydin yeryüzünü.
Güneş minik burnuna pembe bir öpücük kondurmalıydı
Kemiklerine dayanmalıydı nazik elleri, ısıtabilmek için her köşeni
Tutsak dilin neşeyle dolmalıydı
Renk değiştirmeliydin bir bukalemun gibi
Deri değiştirmeliydin bir yılan gibi.

İllaki,
Kederin -kuş tüyünden yastığın-
Başını koyar koymaz uykusuz kaldığın
Kovalamaya çalıştıysan da
İnatla üzerine abanan ağır yorganın olmaktan çıkmalıydı.
Kederimiz -paylaştıkça dağılan-
Aynı yastıkta çırpınan
İnadına çoğalan
Ne yöne çekersen o tarafa uzayan
Kıvılcım olarak kalmalıydı, ateşle uzlaşmadan,
İllaki.

Sana göre,
Gökyüzü idi güçlü olan
İster yakar, ister boğardı.
Elçisi yeryüzü mezarlıklarıyla
Topraktan elleriyle emerdi gövdeleri
Çekerdi içine tek nefeste bir vantuz gibi
Küserdi, aş vermezdi
Gücendi mi hiç pas vermezdi.
Irmaklarla uzandığı kollarıyla taşardı
İstediğinde katardı önüne yüzlercesini.
Fısıltıları dinlerdi hareket etmeden
Güdümlüydü gökyüzünden.
Kudret yükseklerdeydi
Yeryüzü ise emrine amade.

Bense,
Bir baharda filizleniverdim aniden
Kaç kış göreceğimi bilmeden
Esir ettiğim hayatının bilincinde
Önünde yaşayacağı tek yaz olduğunu bilen ağustos böceği misali
Komünist karıncalarla çevrili
Yaşadım durdum kendi evrenimde.
Yaptığım bütün yaramazlıklarım
Biçilen bütün rollerim
Haytalıklarım
Boşa geçmiş zamanlarım
Arsızca öpüp de bıraktıklarım
Haksız yere çıkıştıklarım
Kadar varmışım.
Gürültüm kadar yer kaplamışım.
Bazen kısık çıkmış sesim
Bazen gürlemişim yerli yersiz
Ama illaki istemişim ki,
Sen de;
Yokluğumda anla kıymetimi.
Yokluğumda tanı kendini.
Bu dünya nasıl bir yer diye sor kendine kendine
Gör bak hayat bu işte!

KALBİM

image

KALBİM:

Kalbim,
Atar atar
Bir gün gelir durur.
Kalbim,
Bekler bekler
Bir gün gelir bekleyemez olur.
Kalbim,
Sever sever
Gün gelir artık sevemez olur.

Zihnim konuşur konuşur,
Kalbim susar oturur.
Bakışlarım öfkeli,
Yanaklarım al al-
Ellerim,
Yumruk yumruk-
Kalbimse kafesinde biçare
Kalın bir düğüm olur,
Dertli dertli oturur.

Dilim bir engerek
Ağzımın içinde hırçın hırçın dolaşır durur
Kelimeler sesten ibaret
Havaya karışır, unutulur
Parmaklarım damla damla mürekkep
Seni kağıda bulaştıramazsam eğer
Sayfalar küser ve yok olur.

Aklım kalbime hükmetmek ister
Kalbim yanar tutuşur
Keder dört bir yana sıçrar
Yangın söndürülemez olur.
İçime boşalttığım suların
Çıkardıkları dalgalardan
Bir sürü boğulan olur.
Kalan kısmıysa tutunarak kurtulur.

Önce aklım bedenime ihanet eder
Kalbim yalnız atmaktan yorulur
Suskun bir kumru olur
Aralıksız seni düşünür durur
Düşündükçe avunur
Avundukça unutur(mu?)

Kalbim bir gün bir bıçak bulur
Sana giden damarları kesip
Solgun bir bedenin içinde
Sahipsiz bir ada olur.
Bundan sonra kasılmaz olur.
İntihar eder ve,
Kurtulur.

Benimse,
Sol yanımda bir boşluk
Yeri doldurulamaz olur.

ÇİZER: MOHSEN NAJAFİ

WordPress.com'da Bir Blog Açın.

Yukarı ↑

%d blogcu bunu beğendi: