HAYAT İŞTE

image

HAYAT İŞTE:

İlk gelen bir minik serçe, sonra gelen isimsiz, beyaz küçük kelebek
Gelir konar bahçene
Sonra hayaletler, anılarıyla birlikte,
Tüm yeryüzü saçmalıkları
Kalbinin orta yerine baskı yapan ağırlıklarıyla birlikte
Üşüşürler teklifsizce.

Konuşarak ancak; hafifleyebildiğin bir uzun dönüş yolculuğuymuş hayat
Feleğin çemberinden geçmezden önce
Olduğun yerde yaşadığın ıssızlığınmış,
Gurbet.
Başka başka masalardaki sesleri dinledikçe
Merak ettiklerinmiş
Yalnızlığın.
Sen sadece önlerinden geçersin.
Onlar sadece yerlerinde otururlar.
Sen sadece bir tanışıklık ararsın
Onlar isimsiz birer özneye dönüştükçe.

Tüm dünyalar uzaktır sana
Seslerini dinlersin kulağına çalındıkça
Anlamadığın lisan değil,
Geçmişinizdir,
Ortak hafızasızlığınız,
Gezegenlerden de uzak.
Ayrı ayrı gezegenler
Farklı farklı yörüngeler
Tek seferliktir; karşılaşırsınız
Sonra dönersiniz yine kendi rotalarınıza.
Uydunun uydusu olmak zor bundan sonra aynı atmosferin ortasında.

Çat kapı gelen komşunu ararsın
Hayatından ölerek çıkanlara yas tutarsın
Bir anda kalabalıksız kalırsın
Bir anda bir evin ortasında yapayalnız kalırsın
Tek dostun limon ağacının gölgesine sığınırsın
Dallarına ağıtlar yakar,
Köklerinde bir yuva kurarsın
Her bir dalına bir hikaye yazarsın
Senin gizemli tarihin, tatsız kaderin de onda saklıdır
Ne yaparsın?

Bilgece söylenmiş birkaç sözcük ararsın
İnsanlar derman olmayınca
Yerden gökten medet umarsın
Başarın başarısızlığındır
Sevgin insafsızdır
Toprak ayağının altından kayandır
Güneş dokunmadan canını yakandır.

Gel, kelimelerin insafsızlığına sığınalım beraber
Gel, perişan olalım beraber(ama illaki olalım)
Gel, hayat zehirse içelim beraber
Bilmez misin ki, durgun akan nehirler keyifsizdirler.

Ben, eğdim başımı belli etmedim kimselere
Bir boşluk yarattım, yerleştim içerisine
Verdiğim sözlerimi yemedim, tuttum teker teker
Fırlattım attım acı sözlerimi, koydum kapının önüne
Senden uzak olduğum zamanlar içinde
De,
Ben, galiba ne güneşe, ne yıldızlara
Geçit vermedim
Hayat işte.
Benimki de böyle
Gelmiş ve geçiyor bile.

FOTOĞRAF: ARA GÜLER

GALİBA

image

GALİBA:

En çok ben ağlayacağım arkandan
Galiba.
Benim sıkılacağımdan çook daha erken
Hayat benden sıkılacak
Galiba.
Rüzgar saçlarımı avuçlayacak iki eliyle birden
Ben onu kötürüm sanıyorken
Tırnaklarım kök salacaklar bir ağacın eteklerine dönüşerek
Verdiğim meyveler toprak toprak kokacaklar
Ben daha çürümeye başlamazken
Değerliyken.
Galiba.

Ve
Her şey dönmeye devam edecek
Dünya kendi yörüngesinde dönecek
Ben ve sen kendi eksenlerimizde döneceğiz
Dalından kopmuş öksüz yaprak,
Katlanmak zorunda olduğu zalim rüzgar yüzünden dönüp duracak
Başlar, içilen şarapların etkisiyle
Ve
Her şey dönmek zorunda olduğundan dönecek
Galiba.

Ve
Ayılacağım ertesi gün
Sabah güneşi sinsice süzülerek girecek penceremden
Yanaklarıma rengini vermek için.
Birkaç saniye bilincim kapalı kalacak.
Düşüncelerim usulca toparlandığında ancak;
Bir zamanlar var olduğunu hatırlayacağım
Etten ve kemikten
Yanı başımda.
Ve
Gözyaşlarım ortaya dökülecekler saklandıkları köşelerden çıkarak.

En çok ben ağlayacağım arkandan bu dünyada
Galiba
En çok ben sevmiş olacağım seni
Galiba

HAZİRAN

image

HAZİRAN:

Yaz mevsiminin ilk çocuğu sensin Haziran
İnsaflıdır güneş sen geldiğinde yüzünü göstermekte
Çok sıkmazsın aşıkları
Bayıltmazsın çalışanları
Sen de seversin seni seven tüm günahsızları.

Denizle flört eder durursun
Yansımalarından unutulmaz manzaralar oluşturursun
Bir tablonun konusu olursun
Zamanla da aynı eserin sessiz ortağı olursun.

Adın çıkmıştır bir kez
Haziran’da ölmek zor diye
Öyledir evet pırıl pırıl bir günde göçüp gitmek
Terk etmek sevdiklerini
Veda edememek tek kelimeyle
Ani gelenle gitmek sessizce
Gözyaşlarını kurutmak yanaklarında
Kara toprağın ayrıksısı olmak bir anda.

Güzel çocuğum, güzel Haziran’ım benim
Sende filizlenen tohumlar Şubat’ta ve Mart’ta
Hayata gözlerini açarlar güzelce beslendikten sonra
Sonra da yaklaşmakta olan ilk baharı kucaklarlar paytak adımlarla.

Her geçen dakika ömründen ömür çalar
Günler uzun olsa da ne çıkar?
Bunun sonu Yokuş Yol’a kadar uzar.
Kapıdadır yeni ay, kapıdadır Temmuz kardeşin
O senin küçüğündür bilesin.
İçli içli kıskanırsın bilirim.
Yapma, hiç kızma, hiç içerleme
Senin yerin başkadır on iki ayın içerisinde
Yaz müjdeler ister, yeni yaz yeni aşklar diler
Ondandır kıymetin, müjdeci Haziran’ım benim.

Otuz’u gecesini bir’ine bağlayan saatte
Senden de sıcakkanlı küçük kardeşine devredersin vadeni
On bir küçük kardeşinin geçmesini bekler durursun köşende bundan böyle
Sahi senin köşen nerede?
Nerelere kaçar da saklanırsın günün gelesiye dek?
Kimler yaşatır seni gizli saklı bulunduğun yerlerde?

Evrenin kuralları, zamanın sınırları var
Senin sınırın da otuz gündür, ne yaparsın?
Kimi huysuz, kimi güneşe küskün kardeşlerinden
Kimi çok kısadır, kimi çook uzun
Hüzünlüdür son baharın ilk çocuğunun gelişi
Ama ne yapalım kaderde tüm bunları yaşamak da varmış insanoğlu için
İyisiyle kötüsüyle bu senede savdın sıranı
Bir sürü insan yığınlar halinde
Olmadı bireysel zaafları içerisinde
Saçmaladılar gene olur olmadık yere
Tam da senin kıymetli günlerin geldiğinde.
Bakma insanoğlu böyle
Saçmalar durur 365 gün, on iki ay içinde
Fırsat bulduğu her bir kuytu köşede.

Sen buzları eritebilirsin ancak
Kırılanları onarmak değildir işin.
Gülücüklerdir senin eserin;
Acı gözyaşları değil.
Düğünleredir armağanın;
Ölümlere, mezarlarlıklara değil.
Ve severler seni
Seninki doğal içgüdü
Sonradan olma artistlik değil.

NE YAPAYIM Kİ BEN SENDEN SONRA?

image

NE YAPAYIM Kİ BEN SENDEN SONRA?

Dönersin dönersin dönersin
Bir bakarsın durmuşsun
Önce nazlı nazlı
Sonra ise hem nazlı hem tatlı.

Gökyüzüne doğru ışıldamışsın
Haykırmışsın dal dal
Haykırmışsın dolu dolu
Kucaktan kucağa geçirmişler seni
Tıpkı yürüyemeyen bir bebek gibi.

Ilıksın ve itaatkarsın
Acizsin ve kırılgansın
Gem vuramadığın hislerin
Çıplak hayallerin
Görecek günlerimiz varmış beraber
Kara koyunun ak kuzusu seni.

Çok da geçmedi üzerinden
Gün dediğin ömür; çabucak geçer gider.
Mutlu günler elbet bir gün biter.
Kırk birinci günde
Her yerin ateşler içinde
Bir siyah arabaya koyup götürdüler seni
Bir toz bulutuna dönüşene dek el salladım arkandan var gücümle
Belki dönersin diye bekledim ama nafile.

Yaşayacak halim varmış
Çaresiz kaldım bir başıma
Bir mezarcıya parayı kaptırdım
Bir başkasına ise mezarını yaptırdım.
Sonra da her pazar ziyaretine gelir oldum.
Bir çift kelam edesin diye bekledim durdum.
Gittiğin yerden hoşnutsun galiba.
Oradakiler benden iyiler mi yoksa?

Bir kabahat mi işledim?
Olur olmaz laflar mı ettim?
Çok mu gücendirdim?
Utandırdım mı yoksa
Tam da herkesin ortasında?

Bir dolu saçmalığıma alet ettim seni
Şimdi geçti gitti tamam ama;
Ne yapayım ki ben senden sonra
Sessiz başımla?

ÇİZER:PAUL RUiZ

İNSAN NE KADAR SEVER?

image

İNSAN NE KADAR SEVER?:

Nefes aldığı müddetçe sever
Bazen anlık sever
Bazen mevsimlik
Bazen de ömürlük.

Aldığı her nefeste
Her yutkunuşunda
Dünyayı bir tarafa,
Sevgisini diğer tarafa koyduğunda ve
Bunu yapmaya mecbur olduğunda
Çünkü başka türlü yaşayamaz olduğunda
Kendi küçük dünyası kadar,
Mümkün dünyaların en iyisi kadar sever
Bazen dünyalardan da çok;
Sever.

İnsan çaresizce sever, umutsuzca ister
İnsan kanı kadar sever
Anasını, kocasını, çocuğunu sevdiği kadar sever
Evi kadar sever
Eti kadar sever
Sevgisi etinden et koparsa da;
Sever.

İnsan serçe parmağını sevdiği kadar sever
Diğer parmakları gücendirdiğini bile bile üstüne üstüne sever.
Hokka burnunu
Ketum dudaklarını
Öpülesi dilini sevdiği kadar sever
Tüm uzuvlarıyla sever
Ölçüsüzce de olsa;
Sever.

Saksıdaki menekşesi kadar sever
Oyuncak arabasını çook seven bir oğlan çocuğu gibi sever
İlk öpücüğünü kaptığı komşu kızının kiraz dudaklarını sevdiği kadar sever
Kahrından ölecek kadar sever.
Karaciğerinden de,
Ruh sağlığından da çok sever.

İnsan çapı kadar sever
Yaşı kadar,
İzni kadar,
Bazen kalbi
Bazen kapasitesi kadar;
Elinden geldiğince,
İnsanlığı kadar sever.
Herkes sevebildiği kadar sever.
Ama arsızca
Ama fütursuzca
Bazen ölesiye
Bazen bitesiye kadar;
Sever.

İnsan bu
Çook sever.

SÜRGÜN

image

SÜRGÜN:

Mümkün müdür sonsuza dek sevmek seni?
Mümkün müdür uzaktan sevmek böyle içten, böyle sessizce?
Kimselerin sevemeyeceği kadar sevmek seni,
Asla bir son olmadığını bilmek ve kabullenmek çaresizce.

Dünyanın tadı yok
Terziler maharetsiz çıktılar
Anlamak istemediler ruhunun içine düştüğü çetin mücadeleyi.
Bedeninse bir askıda; sana birkaç beden büyük gelen kumaşların tam ortasında.

Emanet ruhun kanatlarını takıp uçuverdi sonunda buradan çok uzaklara
Özgürlük sandığı ucu sana bağlı tutsak kalpli, şık görünen yeni hayatına
Dolandığı binbir çeşit kumaştan sıyrıldığında.
Ne kadar az giysi, o kadar çok mutluluk
Ne kadar çok çırpılan kanat, o kadar çok özgürlük
Ne kadar çok kalp çarpıntısı, o kadar çok sevgim
Ne çok çeşit renk, o kadar çokluk
Ne kadar uzak, o kadar kayboluş;
Mavinin ortasında,
Bulutlarla kolkola.

İnsan hiç mi merak etmez;
-Nesin sen?
-Neyim ben?
-Kimim ben?
-Kimiz biz?
-Neye dönüşüyoruz bir araya geldiğimizde?
-Kanatlarım bana kimden miras böyle?
-Neden kuluçka asalağı bir guguk kuşu gibi gözlüyorum başka yuvaları?
-Yalnızlıktan çok korkan arsız ruhum uykudayken nereye gider kendi kendine ya da ölüverince?
-Açlığımı neden bastıramıyorum bir lokma ekmekle?
-Sevgim neden pusulasız çıkmak istiyor yola?
-Evim neden bana bu kadar uzak, ben yaklaşmak için paralanıp dursam da?
-Ve senin için yaratılmış olduğumu bildiğim halde; neden sürgündeydim karşı karşıya olduğumuz anlarda bile?

Bildiğim bir şey bana yetiyor olduğum yerde
Boşuna sevmemişim ben seni durduk yere.
Bu an bile.

ÇİZER: PAUL RUiZ

KAÇARSIN

image

KAÇARSIN:

Kaçarsın,
Bir gün fazladan yaşamak için,
Bir araba dolusu daha laf işitmek için.
Kaçarsın,
Benzer günlere uyanmak için
Aynı yağmurun altında ıslanmak için.

Kaçabilirsen eğer,
Yere göğe hükmettiğini sanırsın
Küstahlık nehrine dalsan da arınamazsın.
Aşkından delirsen de kestirme yollar kapanır önünde
Kaçtığınla kalırsın nihayetinde, aşkından mum gibi erisen de.

Duydum ki kaçmışsın
Kırmışsın zincirlerini
Hükmetmişsin kalan evrimine
İntikam almışsın kendince seni sevenlerden
Onlar bunu öğrenemese de.
Ateşböceği mesafesindeki yıldızları tutup vermişsin ellerine
Bunlar benden sizlere birer hediye kendi ellerinizle tutmanız mümkün değil diye.
Yazık sana, kibrin hala devam etmekte.

Kaçaksın artık;
Sormuyorlar mı “Acaba böyle mutlu musun?” diye
Ne cevap veriyorsun çok merak ediyorum kendi kendime
İşlediğin suçların mahkumu olmaktan kaçtığını bilmez onlar.
Söz verdim, söylemedim kimselere.

Kaçak,
Arkanı kolla
Sevgini sakla
Aşkını bağla zincirlerle
Göstermesin yüzünü olur olmadık kimselere
Olur olmadık yerlerde.

Hala kaçıyormuşsun
Maharetli çıktın, belli etmedin kimselere.
Ne kadar ulaşılmazsan, o kadar yakınsın yüreğime.
Ne kadar derin, o kadar içten
Ne kadar senden, o kadar benim
Söz verdim, söylemedim kimselere.

ÇİZER:PEDRO RUiZ

KORUYAN

image

KORUYAN:

Çeker giderim bir gün gelir de buralardan
Ezerim dillerini sana gelen tüm iftiralar yalan.
Bir bakmışsın gözlerimi kapatmışım
Dünya olmuş ezeli bir rüya.
Yazık olmuş o çocuğa fotoğraflarda kalmış olan
Hani şu beklentilerine isteyip de kavuşamayacak olan
Sonra da altı yaş fotoğrafındaki gülüşün içine hapsolacak olan.

Koruyup gözeteceğine, esirgeyip çoğaltacağına yeminli,
Bir gökyüzü vardı çocuğun üzerinde masmavi, pırıl pırıl bir zamanlar.
Fısıldardı kulağına mucizelerini gerçekleştirmeden.
O tatlı çocuğa vaatleri olurdu gökyüzünün rüyalar dolusu,
Her sabah unutacağını bile bile.
Öksüzlüğünü unuttururdu hissettirmeden,
Yeni bir gün bağışlardı ona
Gülücükler kondururdu yanaklarına
İstediğinde gözyaşlarına boğabildiği gibi
Bir gün gelip solacağını bilemezdi ki çocuk.
Nereden bilebilirdi ki?
Enikonu bir çocuktu işte,
Bir zamanlar.

Hediyeleri kabul ederdi ona yükseklerden bahşedilen
Yağmur damlalarını emerdi susayınca, kauçuğun yapraklarından süzülen
Bilmeden içine çektiği koskocaman bir hayattı aslen.
Yıldızları sayardı; karanlık gökyüzünü örtüverince aniden
Bir merdiven bulabilseydi keşke milyon tane basamağı olan
Gidip dokunacaktı teker teker, uzaktan saymak pek zevksiz olduğundan.

Çocuk büyüdü sonra istemeden
Zevkler değişti, zaman geçti üzerinden
Masum kahkahalar yoktu artık içten gelen
Sevecen ama yorgun bakışların tutsağı olmuş gözleriydi kendi küçük dünyasına rehber.
Hayat yavaşlatmış onu da herkes gibi; lanet kurallar ve dikenler..

Bir akşam başını kaldırdı gökyüzüne doğru genç adam
Sövdü saydı kimsenin duymayacağından emin olduğunda.
Böyle olacağını bilemezdi önceden
Çok geçti önlem alabilmek için,
Yeniden sevebilmek
Ve özlem duyabilmek için.

Canı yanıyordu tökezlemekten, alıkonmaktan, sevgisizlikten.
Bir parça kayırsaydı ya onu seven gökyüzü, hani şimdi nerede?
Vaatlerle gelirdi eskiden
Şimdiyse şimşeklerini gönderiyordu aniden.
Uzayan boyu ve de yüzündeki çizgiler
İçindeki çocuğu hiç büyütmediler.
“Koru beni
Kurtar tüm acılarımdan
Sevgin yağsın üzerime
Yorgun bulutların gönülsüz gözyaşları yerine”

Dedi içinden ve en derininden.
Neden sürekli mutluluk yoktu?
Neden kimse O’na hesap soramıyordu?
Neden umutsuz bir cüzzamlıydı artık O’nun gözünde?
Neden aradığı cevaplar bu dünyada yoktu?

“Koruyan,
Beni esirge
Kanımdan ve etimden
Zulmümden ve art niyetimden
Yapabileceklerimden ve yapamadıklarımdan
Onlar, hepsi birer tehlike”.

MARTI VE AKLI

image

MARTI VE AKLI:

Benim yaşlarımdasın,
Sanırım.
Daha saçlarına aklar düşmemiş
Henüz eline büyük fırsatlar geçmemiş
Benzer zevklerle döşemişiz uzaklarda yaşlanmış zihinlerimizi
Bilmedikleri anormalliklerimizden zevk almışız
Küçük şeylerden uykusuz kalmış,
Ani gelenden çarpılmışız.
Sağanak olup kanımıza karışan şaraptan birbirimiz kadar zevk almışız
Perdeler çekilmiş aramıza görüş günümüze kadar
O gün geldiğinde
Bugün başladığında
İnsanın ve evrenin bilinemezliğinden
Günü eskitmeye çalışmışız bırakıldığımız yerde.
Hazır kuvvetler girmişler aramıza
Geniş balo salonlu bir gemi yapmışlar bizlere kendi elleriyle
Sabaha kadar dans etmekten kendimizi kaybedelim diye.
Gereksiz gördüğüm dünyaya gelişim
Değer kazandı senin sayende.
Gülücükler yağdırıyorum olur olmadık yere
Olur olmadık kimselere.
Döndükçe başım dönüyor
İnsanlar sırlarını gizliyor
Sen kendini çiğnetiyorsun
Yok oluyorsun bir saniyede.
Yer gök birbirine karışıyor
Biri gözyaşlarını akıtıyor
Diğeri ciğerlerindeki suyu boşaltıyor
Sıkışıp kalıyorum yerle gök arasında
İçine çekmek istiyor beni yeryüzü
Sağanaklarını ok gibi yağdırıyor gökyüzü
İkisi de canımı yakıyor
Savaşları kızışıyor iyiden iyiye
Kanımı akıtan gök kazanıyor
Etim kanıyor oklarının gömüldüğü yerlerde
Derin, kara safra çukurlarım açılıyor gömülmeden önce
Su bedeni çürütmezden önce
Çürüyorum kederimden ince ince
Karanlık çökmüş çoktan gözbebeklerime.
Son bir gayret mazeret oluyor idam mahkumunun son isteğine.
Hayat kazansın diyorum ben de
Bir şans gerek vakit henüz geç olmadan
Ve gençliğim sıkıştığı yıllar arasında solmadan.
Sabaha karşı beklemeye başlıyoruz saklı kanatlarımız çıksın diye.
Zaman beklemeye alıyor kendini özgürlük eteklerimize kenetlensin ve hiç gitmesin diye.
Özgürlüğü bile kendimiz için istiyoruz
Ne de olsa biçare insanız işte.
Oysa ki ben sadece dans etmek
Hiç tükenmeden dans etmek istemiştim
Ayaklarım iflas edinceye dek.

Bir martı geçiyor üzerimden
Geniş kanatlarında saklı sırrı
Kalbimdeki ağır yükü sahipleniyor
Çığlıkları beni hor gördüğünün işareti
İnsanoğlu böyle çaresiz işte
Gel ve gör ama çaban nafile evrenin bu en yanlış gezegeninde
Daha iyi geçirebilirdik ömrümüzü kederleri kovalamadan
Daha çok sevebilirdik birbirimizi kalplerimizi küstürmeden
Daha çok gülebilirdik beraber sevginin eşsizliğini görüp kamaşan gözlerimizden endişeye düşmezden önce.

Sevgili Martı şimdi tam karşımda
Gözlerini dikmiş konuşuyor benimle sessizce;
Çok fazla düşünce ihanet edermiş bir gün bedenime
Nasıl olsa benim de bir gün kanatlarım çıkacakmış aynen böyle.
“Özgür olmayı diliyorsun ama özgür bir canlı yok ki bu evrende
Kanatlar değil ki insana özgürlüğünü veren
Bak aklın yerinde, kurcalayıp kurcalayıp sonra da bıkıp bıraktığın yerde
Zamanında arkasında duramadıklarının peşinden gidiyorsun şimdi gizlice
Yapma bu çok gerzekçe.
Neden susturamıyorsun içindekini?
Neden huzur bulamıyorsun kendi içinde?
Neden barışı kendi içinde değil sokaklarda arıyorsun?
Neden herkesin her söylediğini önemsiyorsun?
Neden yanlış adamlara tutuluyorsun bile bile?
Neden hayaletler kovalıyorsun gerçekler yerine?
Neden bir martıdan medet umuyorsun, deli misin nesin söyle?”

ÇİZER:PAWEL KUCZYNSKi

GÜLÜYORSUN YA

image

GÜLÜYORSUN YA:

Taş kalbim yumuşar bir anda
Beni çook uzaklara taşıyan kıskanç ayaklarım hafifler aynı anda
Sırf sen gülüyorsun ya.

Başın nasıl da güzel görünür uzaktan, yığınlar arasında
Çok önemli şeyler değil belki anlattıkların uluorta
Olsun ama; sırf sen gülüyorsun ya tüm fiyakanla.

En kolay atlatılacak sensin sanmıştım
Ben sadece sanmışım kendi küçük dünyamda
Şimdi sen yoksun ama; gözlerimi kapatır kapatmaz gülüşün tam karşımda.

Gözyaşlarına aldırma sakın tek başına kaldığında
Kalabalıklıklarına aldanma sakın boş bulunup da
Sen gençsin, çok gençsin nasıl olsa
Yenersin her şeyi tek başına kalsan da.

Beni sevdiğin her gün ben buradayım
Gidemedim ki başka kollara.
Boş vakitlerimin karabasanı melankolim gelince en çok
Geçmiş sarılır yakama aç kalmış kurtlar gibi bir anda.
Sonu gelmekte olan bir gecenin ortasında durursun en çok bir başına
Şaşkın sabahlara uyanırsın olanca huysuzluğunla
Gülüşlerin seni bulmasına az kaldığıyla avuturum kendimi
Saatler darda kalır, geçmezler ki hiç huzurla.

Kaçırılan fırsatlar mı, boşa geçen zaman mı hırpalar daha çok?
İnan bana bu kadar hata yapacağımı bilsem, sevemezdim bir daha
Yerini yadırgamış bir ortanca misali gölgelikler kovalardım kendi başıma
Susuz kaldığım kurak yaz akşamlarında.

İşte böyle
Çok şiirler yazdım uğruna
Böbürlenmen için dolu fırsat tanıdım yokluğumda.
Bundan sonra herkes,
Kendi yolunda.
Bakalım ben iflah olacak mıyım,
En kısa zamanda?

YAZAR’ının UZAK DİYARLARDAN, TROPİKAL İKLİMLERDEN GÜNCELLENMİŞ HALİYLE ELİMİZE ULAŞMIŞ OLAN NOTU SON SATIRDAKİ SORUYA İSTİNADEN: Sanmıyorum.

ÇİZER: STEFAN DESPODOV

UŞAK

image

UŞAK:

Kim kime ait olduğunu bilebilir mi en başından?
Kim kalır sana en sonunda bu dünyada?
Kim yağmuru hisseder iliklerine kadar?
Kim üşümeyesin diye bir parçasını saklar hiç geçmeyen kışın?
Kim en çok sevindirmişti seni yığınlar arasında?
Kim döner durur kendi etrafında?
Kim herkes için vardır bu dünyada?
Kim ödlek, kim kahraman olarak hatırlanacaktır eski fotoğraflar karıştırıldığında?
Kim erir hem hissettirmeden ve hiç söylemeden usulca?
Kim yanar alev alev inadından?
Kim sever seni olduğun gibi?
Kim harcar gözyaşlarını uğruna şiirler yazdığı?
Ve kimler anar durur aynı şiirleri bir tam yüzyıl sonra?

Ne çok şair tanımışsın benden sonra!
Ve ne çok sevmişsin başkalarını benden sonra!

Neden bilmediğin kaderlerdir en çok kovaladığın?
Neden bir an gelir de artık eskisinden az sevildiğini anlarsın?
Neden güneş yakar da yanaşmaz yamacına?
Neden bulutlar gözyaşlarını taşıyamazlar ve bırakırlar kaldırımlara?
Neden tatlı esen meltemler bu kadar uzak sana?
Neden karaya ulaşmak için en çok senin kulaç atman gerek?
Neden onca kulaca inat anakara senden hep çok uzakta?
Neden ümitsizsin şimdi?
Neden sevdin bu kadar?
Neden az sevildin hayatta?
Neden telafisi bir aşk değil gerçeklerin?
Neden telafisi yok yaşananların?

Hiç sormuyor olamazsın her gece her gece
Bana ne olacak bundan böyle diye?
Söyleyeyim sana
Üç beş kişi dışında
Hiç kimsenin umrunda değil maalesef sana olanlar ve olacaklar,
Ve tüm bu yaşananlar.

Her an aldatmasın öyle seni bu dünya.
O hınzır ki, muktedirdir her daim buna.

Ah yavrucak nasıl da kaldın bir başına sokak ortasında
Dik yokuşun başında
Aman ha..
Sakın ha..
Ses etme fazla.
Sevmezler seni sonra.

Tüm sorunlar çözülmüyor bir anda
Martılar, leylekler, kırlangıçlar kanatlarını çırpacaklar hiç durmadan
Dünyadaki izcilerin onlar olacaklar bundan sonra.
Kontrolsüz adımların,
Yakından göremediğin hayatların,
Yozlaşmış kaldırımların,
Tutarsız adamların
Yaşarken konumlanamayacağını anlayan kadınların,
Seni sıkan hatıraların,
Çaresizliğe düşmüş dostların,
Öteki dünyaların içinde sıkışmış şaşkın ruhların,
İçinde zincirini kırmış, gem vuramadığın öfkeli anların,
Tek tanığı yine onlar olacaklar bundan sonra.

Huysuz olan hayat
Huysuz olan başkaları
Çok oldu sen kendi huzursuzluğunu eteklerinden atalı
Labirentlerde kovalayıp duruyorsun sorumluluklarını
Saklanıyorlar senden köşe bucak
Korkma diyorsun hepsine birden
Ben sizin, hepinizin, aynı anda bir küçük uşağınızım
Nezaketten hayli uzak dünyalarınızın.

“BULUTLARIN ÜZERİNDE YOLCULUK”, CASPAR DAVİD FRIEDRICH

UZAK

image
UZAK:

Bilir misin neresidir uzak?
Yerkürede bir kara parçası mıdır uzak?
Türlü türlü gezegenler,
Başka başka alemler midir uzak?
En çok, en uzun süren yalnızlığın mıdır uzak?
Kıymetlin, gözdenin ellerinin arasından kaydığı,
Azgın akan trafiğin hiç durmadığı
Gökdelenlerin gökyüzünü kestiği
Kaybedenlerin soğuk kaldırımları yatak yaptığı
Tanıdık yüzlerin azar azar yok olduğu
Kalabalık bir kentin ürküten ilk gecesi midir uzak?

Son bir gayret göğüs kafesinde çırpınan bir kalp
Söyle nasıl olur da durur bir anda?
Her şeyi gören gözlerin, nasihat seven dillerin
Nasıl öylece soluverirler bir anda?
Gerçekleştiremediğin hayallerin, dünyayı güzelleştirecek düşüncelerin
Şimdi yatıyorlar seninle beraber boylu boyunca.
Ne anlamı var bundan sonra kazanılacak zaferlerin
Anlamsız artık her şey sen olmayınca.

Senden sonra nasıl olabileceğini gösterdin beklenmedik bir anda.
Nasıl bu kadar gaddar olabildin hayat, bir anda?
Kaybın doldurulması, acının yok olması imkansız tek bir parmak şıkırtısıyla.
Umutlar küllerden doğmuyor, sesinin tınısı kulağımdan hiç gitmiyor
Özlem denen uzak limanlardan el sallayan mesafeli yabancı
Benim lisanımdan hiç mi hiç anlamıyor.
Dünyanın ettikleri dünyada kalır diyenler beni avutamıyor.
Gerçek yazar, kaderler yazan bana doğrudan ilişmiyor.
Bir defaya mahsus kalbimi ferahlatmıyor.

Kulağımı kalbime dayıyorum ama sesini duyamıyorum
Gözlerimi kısıyorum ama bir adım sonrasını göremiyorum
Hayatın kendi dert biliyorum ama bir türlü boş veremiyorum.
Hiç geçmeyen can sıkıntımla günlük mesailerimi dolduruyorum
Sırf sen huzursuz olmayasın diye bir kez bile adını anamıyorum
Rüyalarımda belki rastlaşırız diye erkenden yatağa girmeden edemiyorum.

İnsan çaresiz
İnsan güvensiz
İnsan şaşkın
Öksüzlüğünden kederli..

Kendimden çok sevdiklerim
Yeni yetme hallerim
Yarattığım muzip evrenim
Küçük aşk nöbetlerim
Aptal aşık hallerim
Ağız dolusu gülüşlerim
En sevdiğim züppeliklerim
Çok oldu terk edip gittiler beni.
Uzağımla ikimiz yaşıyoruz çaresiz.

ÇİZER:PAWEL KUCZYNSKI

NEDEN?

image

NEDEN?:

Neden,
Bir neden arar durursun kendince?
Neden,
Medet umarsın herkesten?
Neden,
Sonsuz seçenekler karşısında tek yol seçimsizdir önünde?
Ve neden,
Gökteki bu kadar acımasızdır kendince?
Ve en son neden, neden ki,
Hakim tek göktedir
Yerlerse önünde biçare?

Neden,
Sever
Neden,
Üzer
Neden,
Acı çeker
Neden,
Terk edersin

Bir bilsen.

Bir bilsen
Keşke
Daha da durmazsın
Burada
Kendince.
Bir bilsen
Zehir
Sıvıdır sadece..
Katılaşsa,
Akamaz olunca
Sır gibi yayılınca
Ancak hissedersin,
Nedendir diye kendini yiyip bitirdiklerin
Aslında senin ikinci senindi
Üzerinde bir perde
Göremez onu hiç kimse.

Ben öldüm
Sonrası hikayem
Yazılacak belki,
Belki unutulacak
Dillerde, birkaç da aç ağzın anlamsız lakırdısının içinde.

Hatıralarda yaşamak,
Unutulmamak gerek,
Aynı kara parçasının üzerinde;
Söylemek gerek
Her sabah bir gün doğacak diye
Biz yaşasak da ölsek de.
Ne yapacaksın
Bu kader de böyle
Sen dövünsen de, istemesen de
Kurtaramaz hiçbir insan insanı
Kendi dizginleriyle.

Menfaat için serçe avlayanlar
Gümüş yarınlar için,
Altından gerdanlığı yok pahasına bozanlar
Değişmeyecek ki zamanlar
Tutulamayacak ki yarınlar.

Anadolu’da saklı tüm baharlar
Karın altında, buzun ortasında
Adam satmayan adamlar
Sırtını dayayabileceğin dost gibi adamlar
Türkülerin ilham aldığı
Kaya gibi yoldaşlar

Varır da yad ellere
Görürsen
Bir gün sen de
Tek neden
Sevgisizlik
Bir nesilden diğerine
Geçer durur
Kambur ekmekçesine
Kambur şehirlerde.

ÇİZER: PAWEL KUCZYNSKI

SÖYLEMESEM OLMAZDI

image

SÖYLEMESEM OLMAZDI:

Mahkum bir masum serçe sandığım kalbimin kafesinde hesapsızca çırpındığını
Konuşkan dilimin seni her gördüğünde konuşmayı unuttuğunu
Sana çıkan dik yokuşu, sırf seni görme ihtimaliyle hafiften bir tüy gibi çıktığımı
Her sabah, aynı sabahmışçasına nedenli bir tebessümle güne başladığımı
Taşıyamadığım günahlarımın ağırlığından ne yapacağımı bilemez olduğumda beni avuttuğunu
Dünya çökerse çöksün, sen kal deyip elimden tutuşunu
Hayatın beni bir akbabanın kanatları gibi değil, bizatihi kendisi gibi sarıp sarmaladığını
Tutkumun yalnızlık korkumdan kaynaklı olduğunu ve,
Hem öksüz hem de yetim olduğum gerçeğini unutturduğunu
İçimden atamadığım masumla suçluyu, kurbanla celladı ayıkladığını
Acıyla yoğrulup, acısız insanlaşamayacağım gerçeğiyle beni avuturken
Hayatımı daha da acılaştırmamı önlediğini
Söylemesem olmazdı.

Söylemesem olmazdı
Aciz atan kalbimin ritminin senin varlığınla bir alakası olduğunu
Tutulan dilimin senden uzaklaşınca dudaklarımı yırtar olduğunu
Güneşle öteki gezegenleri yönetenin sevgi olduğunu söylemiş bir adamın* bu dünyadan geçmiş olduğunu
Arayışımın sebepsiz olduğunu
Ben olmazsam da bir gökyüzünün var olduğunu
Herkesin beklenmedik bir kışı olduğunu
Evimin burası olduğunu
Yaşlılığımın ödülünün bilgelik olduğunu
Dünyanın aldatıp, senin avuttuğunu
Yataktan kalkmak için tek neden olduğunu
Hiç üzerinde durmadığın bir anının, benim için hayat demek olduğunu
Sığlıkların ortasında derin bir nefes olduğunu
Başucu kitabımın her paragrafında en az bir kez karşımda durduğunu
Dağılmış kalbimin tamircisi olduğunu
Hayatın devam edip, sabırsız bir özen istediğini söyleyip durduğunu
Zaten tüm bunları benden önceki üstatların defalarca söylemiş olduğunu
Ve gün gelip de ihtiyardan bir külçe olduğumda,
Ben unutsam, dilimin adını asla unutmayacağını
Söylemesem olmazdı.

Bak söyledim işte.
Söyledim ve,
Kurtuldum.

  • : Dante

ÇİZER: MATAZiZMA

NEDEN SEVERLER?

image

NEDEN SEVERLER?

Neden önce severler?
Sonradan da üzerler?
Bir an vardırlar,
Sonra çekip giderler
Yokluklarıyla boğarak giderler
Kuş gibi uçarak giderler
Bir zeplinin içinde havalanarak giderler
Dalgaların masum kurbanı olup da giderler
Çölün gizemine karışarak giderler
Sınırsıza doğru sonsuza kavuşmak için giderler
Geride kalan kırgınlıkları süpüremeden giderler.
Ansızın giderler
Ama hep üzerek giderler.
Bilinmez ki ilk başta neden severler?
Sorsan
Onlar da bilmezler.

Gökkuşağının en sevilen rengine bürünürler
Denizin mavisine, kumun grisine karışıp köpürerek giderler
Keskin bir aklın detayında büyüyerek giderler
Kırık bir kalbe akan damarlardan suskunca akarak geçerler
Akla hıyanet eden düşkün bir bedende eriyip giderler
Kapılardan usulca geçerler
Masum bir kahkahanın ilk hecesine sinerek giderler
Esirgenmenin ne olduğunu bilir de bilmezden gelirler
Ama hep giderler
Hem de severler.
Hem severler, hem de giderler
Sorsan
Onlar da bilmezler.

Yağmurla dolu güçlü bulutların karnından dökülürler önce,
Küskünlükle.
Her mevsimde, her coğrafyaya saçılırlar kardeş rüzgarlarla
Hüzünle.
Renklerini, cinsiyetlerini keşfedip kabuklarından sıyrıldıktan sonra
Ancak;
Yaşamın ne olduğunu kavrarlar,
Utanç çiçekleri olacaktır yanaklarında açacak olan yegane bundan sonra.

Diz çökmeyi,
paylaşabilmeyi,
kutsalın eşsizliğini
öğrendikten sonra
günahın zevkini çıkarabilirler nihayet saklı kalmış, cennet arsızı dakikaların koynunda.

Bunlar yeter mi durmaya?
Bunlar yeter mi kalmalarına?
Yetmez elbet durmalarına ve de kalmalarına.
Seve seve giderler
Üze üze giderler
Yedi cihan birleşse
Yer yarılsa, gök söylense
İlle de giderler.
Sorsan
Onlar da bilmezler.

ÇİZER:TiVADAR CSONTVARY

BİR BİLSEN

image

BİR BİLSEN

İkincide unutursun.
Bir ifadenin sessiz anı olursun.
Kimin ne çektiğine anlam veremez olursun.
Şehir şehir, ülke ülke dolaşır durursun.
Ne o şehir, ne bir başka ülke yalnızlığını daha fazla taşıyamaz olunca,
Hayatın küstüğü azınlıktan olursun.
Bir kalbin atmaktan yorulduğu olursun.
Artık son noktayı koyar, yeni bir yolun yolcusu olursun.
Bitti artık.
Geçti artık.
Sev sev ne kadar sevebilirsin başka ülkeleri, türlü geceleri?
Düşün düşün, günler geceler kovalar durur seni.
Arkanda bir hayalet ordusu varmış gibi.

Eğmezsen başını
Karışmazsan toza tere
Silebilirsen gözyaşını
Kazandın demektir
Yaşam savaşını.

Tanınmaz olan gözler
Türlü hayaller
Antik şehirler
Okyanuslar en derin
Seni içlerine çekerler
Bir girdabın içine
Adına çaresizlik denen hayatın içine.

Hayatını harcadın, şimdiyse teselli tek ihtiyacın
Sen öldün ama bedenin biçare,
Doyumsuzluğun çöktü bile yeni bir bedenin üzerine.
Mirasın güçlüsü tükenmiyor, geçiyor nesilden nesile.

Bir bilsen neler çektiğimi
Nasıl yarıldığımı
Ne acılar çektiğimi
Uykusuz gecelerimi
Sessiz geçen tüm saatlerimi

Geçecek hepsi diye avundum durdum
Olmaz dediler, ben kendimce bir olur buldum
Küsmüş dediler, ben sadece üzüldüm durdum
Yabancı sofralardan kendime yatak yaptım, içine girdim uyudum.
Çeşit çeşit yemekler dururken, ben kırıntılara razı oldum
Bir tek tanıdık yüz aradım durdum
Ben galiba hep seni aradım durdum
Ya da dünyanın gelip beni bulmasını bekledim durdum.

ÇİZER: PAWEL KUCZYNSKI

DÜNYA ALDATIR

image

Değerim çok sonradan anlaşılacak olsa da
Avuçlarım hep göğüs hizamda açık olsa da
Her günkü manzaram aynı apartman boşluğu olsa da
Benzer fısıltılar kulaklarımı yakıyor olsa da
Hiç değişmeyen geçmişim, ev sahibim olsa da
Kiracısıyım dünyanın, yeni evime çıkıncaya kadar.

Neden senin kızınım diye sordum kendi kendime
Annem de sorarmış meğer rüyalarında neden diye.
Etiketler fakirleştiriyor ruhları çoğaltmak yerine
Herkes, hepimiz sırrını çözemediğimizden bir adım arkadan geliyoruz
Çaremiz yok şimdilik bu gidişe.

Tamamlanmış olduğunu düşünseydim keşke hayatımın
Bilseydim tüm planlarımın yok olmayacağını solan bedenimle birlikte
Arkandan gelirdim
İnan buna
Bekle beni
Daha işim var
Bu cehennemde.
Anlık yükselişime karşılık zalim çöküşümü kabullendim
Anlaşmam böyle benim de, gökyüzüyle.

Dışarıda deli üfürüyor sanırsın, öyle bir fırtına
Yağmura dönmesi an meselesi, sakın kuru gürültü sanma
Tek tek sayıyorum dökülen gözyaşlarımı senin için harcadığım
Bencillik böyle bir şey, daha sana nasıl anlatayım?

Hep merak ettiğim
Her şeyi boş verdiğim
Herkesten umut kestiğim
O zaman ne zaman gelir dediğim zaman
Geldi çattı işte.
Hep boşmuş planlarım
Ve de büyük umutlarım.
Ufalarak yürüdüğüm yollarda
Saklamak ve saklanmakmış insanı hasta eden
Çok geç anladım.

ÇİZER:PAWEL KUCZYNSKI

BEN KİM, EN ÇOK KİMLERİ SEVMİŞİM?

image

BEN KİM, EN ÇOK KİMLERİ SEVMİŞİM?

Ben en çok kendimi sevmişim
Bana ait ne varsa.
Ben en çok seni sevmişim
Sana ait benden ne kaldıysa.
Ben en çok oğlumu sevmişim
Ona ait benden ne geçtiyse.
Ben en çok senden sonrakini ve sonrakini de sevmiştim ve,
Öncekini, ondan öncekini de.
Onlara ait ne vardıysa anlatmıştım bir bir
Gücendirmek için seni,
Kızdırmak için sevilemeyenleri, tek nefeste unutabilenleri.
Sevmek için hep bir neden aramıştım
Bulamayınca da her birini bencillik havuzuma atmıştım
Ürkütmek için yalnız geçen geceleri, uykusuz saatleri.

Ben en çok başka denizleri, öteki suları sevmişim
Şifalı olup olmadıklarına bakmamışım.
En yalnız dağı, en sıradan günü, en karanlık geceyi, en sessiz fırtınayı sevmişim
Sıfatlarına aldırmamışım.
Gelincikleri, mimozaları, meyve veren tüm ağaçları sevmişim
Renklerine, mevsimlik giysilerine göre hayranlığımı köreltmemişim.
Yazı, kışı, ilk ve son baharı sevmişim
Beni hangisinin kendi gününde alıp götüreceğine aldırmamışım.

Ben en çok karda yalnız açan çiçeği,
Tutsak saksı bitkilerini,
Yıldızlarla çiçeklenmiş gökyüzünü,
Duygulandığında gözyaşlarına hakim olamayan bulutları,
Bahar gelince toprağa yorgan olan yemyeşil çimenleri,
Kendi içlerinde sessizlik yemini etmiş omuzları karlı, vakur sıradağları sevmişim.

Yanlış cepheli, güneş görmeyen umutsuz apartman dairelerini
Yorgun omuzların taşıdığı fakir kolları
Hayatın dile getirdiği yoksul çocukları,
Arayıp arayıp hiçbir şey bulamamış,
Umudu tükenmiş,
Bir kartpostalda gençliği solmuş,
Zamanla unutulmuş,
Hayattan kopmuş,
Günlerin zamanla kendilerinden kaçar olduğu
Çaresiz ve yaşlı adamları
Sevmişim.

Bir serçeyi ürkek tavırlarından
İsyanı içinde saklı merkebi çilekeşliğinden
Kelebekleri kısacık ömürlerine aldırmadıklarından
Yeleleri rüzgarla yarışan atları özgürlüklerini kıskandığımdan sevmişim.
Hepsinden bir parçayı, hepsi olduğu için hiç sebepsiz sevmişim.
Hiç bilmemişim
Hiç ayırt etmemişim
Öylesine sevmişim
İçtenlikle dilemişim.
Bende kalan parçalarından
Ruhumu kuşatan anılarından
Kalbimi yumuşatan ortak anlarımızdan
Kaybettiğim sonsuz benliğimi yeniden inşa etmişim.

DÜŞEN TANRI

 “Mitler toplumsal rüyalardır; rüyalarsa özel mitlerdir.” Joseph Campbell

image

DÜŞEN TANRI:

Uzakları yakın ettim,
Senin için.
Başka bir kılığa büründüm de geldim,
Güzelliğini yakından görmek için.
Tanrılıktan vazgeçtim,
Tek bir an için.

Başıma gelen en güzel şeydin sen
Yaşamak için tek nedenim oluverdin sen
Gazabımı erteledim yarınlara
İçime çektim toprağın kokusunu
Tutundum sımsıkı bana ait olmayan güzelliklere
Sahip olmadan gitmem, bırakmam seni bu dünyada bunca güzellik üstündeyken.

Nedensiz değil gelişim dünyaya
Isıtabilmek için şu bembeyaz kanatlarım emrine amadedir bundan sonra.
Göründüğüm gibi olmasam da
Yürek ve aklın doğru miktarlarda ikamet ettiği bir beden var karşında.
Tüm dünyanı sarsacak arzularım; isteklerim dilimin ucunda.

Nedendir bunca zaman eziyetim dünyaya?
Tuhaftır öfkelerim ah bir insanoğlu anlasa
Başka gönüllerde arayıp durdular beni, yaşlılığın bilgeliği gelip çökene kadar
Bense tenin arzusundan bir kuğuya dönüştüm de geldim senin o tatlı, küçük dünyana.

Yaslasam kuğu başımı iki göğsünün arasına
Boynum kıvrılsa bir engerek gibi hemen oracıkta
Nazikçe sarsam seni kimselere belli etmeden
Sonrası ise sır, ikimize özel.

Ruhuna zeka karışmış bir kadından daha özel
Ne olabilir bu dünyada daha güzel?
Bir damlacık tohumdun bir faniye dönüşmeden evvel
İçine koydum saklı parçamı sen daha dünyaya gelmeden çok çok evvel.

Sonrasını görebiliyordum dünyaya düşmeden
Şimdiyse kendi arzularımla haşır neşirim,
Kuğu kanatlarım bana rehber.
Biçimimden vaz geçtim, elimde anın mutluluğu, dilimde teninin tadı
Öğrenilmiş çaresizlik oldu yaşadıklarım
Hatırladıkça hatırlattığım.

ÇİZER: MATAZiZMA

NOT:Yukarıdaki resmin ve satırların esin kaynağı olan Yunan Tanrısı, bir parça çapkınlığıyla nam salan, karısı Hera’yı ise yaptığı çapkınlıklarla çıldırtan Zeus’tur. Hera’ysa kocasına bir şey yapamamış yapamamış, inadından onun sevgililerini ayıya, ineğe çevirerek hırsını almaya çalışmıştır kendince(bkz. Kallisto, bkz. Io). Çizerinin resmetmiş olduğu çıplak kadın Sparta kralı Tyndareos’un güzel karısı Leda’dır. Leda bir gün ırmak kenarında çıplak çıplak uzanmışken, Zeus bir kartaldan kaçmak için yardım arayan kuğu kılığına girmiş; Leda ise bir kuğudur neticede, ne zarar gelir kendisinden diyerek O’nu kucağına almış, sevip okşamıştır. Çapkın Zeus’sa Leda’nın masum hisleriyle oynamış, oyuna getirip onunla birlikte olmuştur(Erkekler pek fenadır, mitolojik Tanrılar da bu kategoriye dahildir). Sonrası mı? Leda bir yumurta üzerine kuluçkaya yatan ilk insan olmuştur. Bu altın yumurtadan Troya’nın düşmesine sebebiyet veren güzeller güzeli Helen doğmuştur. Yahut Helen yeni topraklar fethetmek için “bir güzel bahane” olmuştur. O ise farklı şekillerde fanilerden intikamını almıştır. Faniler de ondan. Tarihe ilk pantolon giyen kadın olarak geçmiştir. Ayrıca kuğu deyip geçmemek gerekir. Erkek ve dişisi aynı görünümdedir. Zeus kendisine etkileyici “bir zarif beden” seçmiştir.

SENİNLE MUTLU OLMA İHTİMALİMİZ

image

Hayat böyle aptalca mı bitecek?
Ağırbaşlılığım nereye gitti?
Önyargılarım ilk önce beni yargılarken
Tevazumsa hiç anlaşılamazken
Bir gün gelir de iyi ve güzel hatırlarsın diye
Yaptım ben tüm bunları
Ama yapmasaymışım
Keşke…

Sıradanlığı sevmem bilirsin
Bahşedilmiş maharetimden olsa gerek
Ölçüsüzce sevdim
Ve hep belasına sevdim
Hala daha derim ki; iyi ki öyle sevmişim.
Çook aşk var içimde
Biriktirdim durdum kendimce
Atamadım hiçbir yerlere
Kıyamadım sakladım hep içimde
Söyleyemiyorum da kimselere
Beni sevdiğin her gün ben buradayım
Gidemedim ki hiçbir yere
Ama dünya böyle
Herkes hep istemediği yerlerde.

Ürküttüğüm kurbağaya değmedi
Bunca kibri kendime reva gördüm neticesinde.
Ama yapmasaymışım keşke.
Dostlarım hayalkırıklıklarımı paylaştıklarımdı
Aşıklarım hiç ummadıklarımdı
Sevdiklerim aralarından ayıkladıklarımdı
Hayatımsa acayip bir yanılsamaydı
Benimki de böyle geçti
Üzülmüyorum artık hiçbir şeye.

Elimde tuta tuta iki anahtar tutuyorum şimdi de
Perişan bir şekilde
Biri yaz kapısına, diğeri kış kapısına açılıyormuş
Öğrendim bir zaman geçince
Ben yanlış kapıdan girmiş bulunmuşum
Yanlış kapıdan da çıkıp gideceğim bu gidişle
Olsun ama bastığım zemin benden sağlam
Sonu gelmez uykumdan uyandığım an anladım
İnandığım Tanrı’nın bana inanıp inanmadığını bilmesem de.
Bir marabut kuşu geldi kondu evimin bahçesine
Ölümden sonrası için kehanetlerim var dercesine
Kayıp ruhlar diyarı gözüküyormuş bana kıyamet meydanını geçince
Ha burada ha orada sahipsiz bir balon gibi savrulacağım öylesine yerden göğe
Bense içimdeki bütün hava boşalana
Tüm sularım gözyaşı olarak dökülene dek
Tenimin bütün renkleri solup
Saçlarım tel tel dökülene dek
Seninle mutlu olma ihtimalimizi düşüneceğim
Sonsuza dek.

ÇİZER: TANIMIYORUM

BENİM TEMBEL KALBİM

image

BENİM TEMBEL KALBİM

Söyler misin bana gözyaşlarımın neden tutulamadığını?
Bir kabahat mi işledim?
Yanlış yerlerde mi gezindim durdum?
Hiç ses etmedin
Hiç pas vermedin.
Sen, var ettiği gibi yok da edensin
Hep sen bilirsin.
Durma öyleyse yok et şimdi edebilirsen tüm kederimi.

Benim sorularım var
Seninse suskun cevapların
Demek ki sen kazanansın.

Benim safça niyetlerim var
Seninse sınırsız yetkin
Demek ki sen şanslısın.

Dizlerimin üzerindeyim
Kelimeler anlaşılmaz çıkıyorlar ağzımdan
Sanki benim değillermiş gibi
Benim olan ne var ki?

İnsan enflasyonu etrafımdaki
Fayda etmiyorlar yanımda olmadığın için
Sensiz anlamı yok hiçbir şeyin
Ne günlerin ne gecelerin.

İnsan ne için yaşar?
Onuru, gururu, ailesi için…
İnsan niçin yaşar?
Bize vadettiğin güzel günler için.
Benimse tembel bir kalbim var
Atmasını çok sonradan öğrendiği
Nerede durması, nerede koşması gerektiğini hiç bilmediği.

Üstün göstermeye çalıştıklarım yaralarımdı belki
İnsan hiç mi sevmez kendini?
Bir anda silerim herkesi
Bilirsin ilk hep ben terk ettim
Şehrimi, ülkemi, kendimi
Her şeyi…

ÇİZER:TIVADAR CSONTVARY

GRİ KANATLAR

 

image

GRİ KANATLAR:

Tüm kapılarımı kapattım.
Kanatlarımı açıyorum sonsuzluğa
Olmalıydı yakıtım bir’az
Ama neye yarar?
Benim ceplerimi dolduran rüzgar’ım var.
Ayaklarım zeminde
Kızışıyor ben bastırdıkça
Öfkeli artık toprak
Midem ısınıyor yavaş yavaş
Sağ tarafımda bir uyuşma
Her seferinde aynı his
Ve ben hep geri dönüyorum aynı yere
Çünkü evim burada, aynı yerde
İşler yolunda gitmemiş olabilir
Belki de kaderimde vardır doğduğum yere geri dönmek
Kim bilir?

İçimdeki yolcu karaya ve suya acil iniş anında yapılması gerekenleri okuyor sessiz sessiz
İçine düşen korku oluyor adım.
Basıncı düşürüyorum, yalpalıyor içimde
Önce tedbirliydi ve serinkanlı
Şimdiyse tehlikeyi hissediyor
Korku yüreğine salınıyor iyice.
Gözü acil çıkışında
Yalvarıyor yaşamak için
Mangalda kül bırakmazdı halbuki
Pazarlık ediyor hiç durmadan
Nihayet kalbi çıkıyor sıkışmış olduğu yerden.

Kalbin dili bu konuşan:
“Yalnız ölmek istemiyorum havada
Beş bin feet yukarıda.
Pazarlık seninle benim aramda
Koru beni, yanımda ol, çok pişmanım” diyor telaşla
Dudakları titriyor
Koltuğundan kıpırdayamıyor
Halbuki koskocaman bir taş gelip de çöküveren göğsüne
Bastırıyor iyice, kolay kolay nefes alamasın diye
Zamana karşı yarışıp ne var ne yoksa saçıyor bahaneyle ortalık yere
Kendine iç hesaplaşma adı veren bu ani gelen yürekli şövalye.

“Aylar, yıllar, mesafeler siliniyor bir anda
Geçmiş şimdi benimle burada.
Bakmayın siz durumum trajik olsa da
En sonunda bir anda yıkılacağım kimselerin ruhunun duymayacağı bir tenhada.
Çook kalpler kırdım, çook hatalar yaptım
Taksitlere böldürdüğümü sandığım cezalarım
Az sonra benden çıkacakmış şimdi anladım.
Ama ne pahasına olursa olsun yaşamak tatlı, hayat güzel
Daha yaşamdan alacaklarım var, o vermek istemese de.
Ben gene de yalvarıyorum dizlerimin üzerinde
Ne olur ne olmaz diye
Belki vazgeçer benden bir kerecik
Daha
Diye.”

“Gri kanatlarım sana hediye
Uçuracaklar seni dünya gözüyle görmenin mümkün olmadığı yerlere
Sen zaten çok bedeller ödedin farkında olmadığın halde
Canım sıkkın, boş vaktim çokken görmek istedim
Benimle ya da bensiz neler yapmaktasın diye.
Her adımını takip etmenin imkansızlığından kaynaklı hoşgör beni diye
Esneklik payı verdim ama yanlış anladın canın istediğince
Rüyalarına adı saklı masallar gizledim
Çevrendekilere ayrı ayrı isimler verdim
Geleceğini sana bugününmüş gibi bahşettim
Yerin altından olmadı gökyüzünden çeşit çeşit haberler gönderdim
Sense hep beni bende görmek istedin.
Bundan sonra ne olacak diye sızlanma öyle
Son bir şans daha benden sana gizlice
İsyan başlar eğer herkes öğrenirse
Mümkün olduğunca sakla sırrını, belli etme kimselere
Elçinin dediği gibi belki de
Tut tut tut
Bırakma sırrını ortalık yerde
At nihayetinde okyanusun en derinine.”

DAHA DA BEKLEYEMEM SENİ

DAHA DA BEKLEYEMEM SENİ:

image

Sıkıl
Yorul
Tüken
Ancak orada bulursun beni
Durağın değildim ki ben senin
Kayıp ruhlar alemindeki.

Bir nehir, bir vahaydım belki
Vücudundaki suları gözyaşı olarak döktüğün.
İyi ya da kötü adam yoktu
İyi kral vardı ve sen kötü kraldın kanımdaki
Dünyanın tüm günahlarını almayı kabullendiği.

Batının bilgisi
Doğunun ilgisiydi belki aradığım
Ya da Batı’nın bilgisi
Ama Doğu’daki derinlikti
Tek aradığım

Derinlikler çok uzaktaki
Sığlıklarsa pek yakınımdaki
İnsan insanın terzisiymiş
Kanındaki.

…yalnız san’a…

ÇİZER:MATAZİZMA

NE ANLARIM BEN?

 

image

NE ANLARIM BEN?

Uzun uzun hakkını vererek tesellisiz acı çekmediysem
Ne anlarım ben kederle yoğrulmaktan?
Azar azar evrene kendimi aklamayı bırakmaktan vazgeçmediysem
Ne anlarım ben mutluluktan?
Seni unutmak için inanılmaz bir çaba içine giriyor ama bir türlü başaramıyorsam
Ne anlarım ben yaşamaktan?
Elimden geldiği kadar “seni” sevmenin ölçüsünü(bu kısım bir solukta okunmalıydı) fazla kaçırmıyorsam
Ne anlarım ben sık sık greve giden aşktan?
Ne yaparsam yapayım ama er ya da geç hayatımın merdivenlerinin en üst basamağındaki güzel manzaralı adı “yalnızlık” olan kral’a çıkacağını bilmiyorsam adımlarımın
Ne anlarım ben insan doğasından, maneviyattan?
Arkamda, bir Akdeniz Limanı’ndan mendil sallayan iyi insanlar bırakmadıysam
Ne anlarım ben gurbetten, ayrılıktan?
Tüm kibrimle, ellerimi kavuşturmuş, zalimce davranıyorsam önüme gelene
Ne anlarım ben bağışlanmaktan?
Her haykırışıma yanıt vermediğini düşündüğüm Tanrı’ya binbir sitemle sessiz haykırışlarımı gönderirken, insanlar sırf yaşasın diye yazgılarının alınlara düştüğünü bir kez bile düşünmezken ve belli zamanlarda karşılaştığım her insanın geçmişten bir şeyler çağrıştırdığını bile bile umursamazken
Ne anlarım ben derin düşünmenin yollarından, sırlarından?
Gereksiz uzunluktaki hayatımda, bunca hatamla beni sen yaratmışsan
Ne anlarım ben ölümle öç almaktan?
Ve ne anlar bunca insan ölümün derin anlamı olan mukadderattan?
Hiç mi anladığım bir şey yok diye soracak olursanız eğer
Kalbim hep soldan atmaya devam edecekse
Bunun bir nedeni olmalı diye avutmuş olmam gerek kendimi bunca zaman.
Yoksa ne anladım ben yaşamaktan yaşamaktan yaşamaktan?

MİNİK EL

MİNİK EL:

Minik bir eldi, uzaklardan erişti
Yanlış bir çağda, yanlış insanların arasında filizlenmişti
Sen sessizliğe büründüğünde tomurcukları çiçeklenmişti
Sen gürlediğinde o içinden
Ama çook içinden bezmişti.
Ama daha da içeriden sanki biraz kinlenmişti.
“Unutsun beni” dedi
Ondan kuytu köşelere gizlendi.
Her adımını takip edip
İçli içli söylenmişti.
İçli içli dertlenmişti.
Kelimeler ağzından zor çıkar olduğundan
Çeşit çeşit renk vermişti
“Morumla beni, akımla beni çağır” demişti
Tıpkı bir leylak gibi.
Beni oku derken kafiye avcılığını bir kalemde silmişti.
Daha ne çok şeyi bir kalemde silmişti…
Tek kendini silememişti.
Onu da becerememişti.
Ama inan çook ama çook istemişti.
Ahh bir etseydi
Yani silebilseydi
Seni, kendini, herkesi
Yahut keşke seni sevdiğini belli etseydi
Yani seninle, senin kökünden beslendiğini haber etseydi
Sessiz sessiz gelmeseydi
Uslu uslu yer etmeseydi
Birdenbire gitmeseydi
Şimdi belki başka olurdu, değişirdi pek çok şey.
Zaman geçse bile üstünden
Fısıltılarla geçti fark ettirmeden.
Alt tarafı zamandı
Fısıltıları boşlukta anlamsızdı
Çok şey ummadan sanki hayat daha kolaydı
Hayat bir gamsızla belki daha kolaydı.
En güzeli gamsızın kendisi olmaktı.
Boşluktaki fısıltıların adı oldu gamsız.
Çok vardı ama hiç yoktu
Çok konuşurdu ama sonra yok olurdu
Sözcükleri tutturmak isterdin bir mandalla
Ama nafile…
Kuzeyden esen soğuk rüzgarla uçuşan Dolores’in çamaşırları gibi kuruyup giderlerdi bir başlarına ve dayanamaz olunca konuşurlardı ancak;  hırslı rüzgarla.
“Güneşten solsa rengimiz
Arkamızdan sıcaktan öldü dersiniz.
Soğuktan buz kessek
Uyandıranı da mı yoktu dersiniz.
Siz zaten tek söyler geçersiniz.”

Sen gamsız, az sitemkar, çokça riyakar
Boşa mı geçti bunca zaman?
Zahar Usta’yla Oblomov’un anlamsız atışmaları gibi
Boşa geçmiş mi zamanın, bir dinle
Dinle bakalım kelimeler uçuştuktan sonra havanın sesini
Üç beş kelime kaldı belki de geride
Üç beş ya da daha çok
Ne fark eder!
Onlar hayatına anlam katmak için yeter mi ki?
Onlar seni sen yapan birkaç ana dönüşür mü ki?
Bir gün, yıllar sonra, o ayırt edici birkaç “şey”
Sende beni çağrıştırır mı
Ki?

Unutsun
Dediler
Direndi
Tutundu
Hayata
Aklınca
Hayata
Akınca,
U-nut-tu.
“Az mı sevmiş?” dediler, büyükler.
“Hayır.” dedi Minik El.
“Zamanla büyüdü o minik el.” dedi Minik El.
“Geçmiş küçüldü, Minik büyüdü, yollar değişti, sevmenin rengi değişti, çeşitlendi.”
Biraz sabır, bol meşakkat istermiş sevginin elleri.
Zamanı yakalamak mutsuz ettiğinden
En mutlu anı yakalayıp sıkı sıkıya tutunmak gerekti hayata
Hayat sana çalım atsa da
Bu bir oyundu oynanan paslaşarak
Sen sağlam bir kaleciydin
Bense yarı gamlı bir hakem
Takip etmeyi bıraktım inceden.
Rakip yokmuş bak karşıda
Penaltılar hep gitti boşa.
Ömrü veren sen
Aşkı veren sen
Bir parça adaletsizlik olmuyor mu
Hepsini tek seferde, tek nefeste gizlemen?

ÜZÜLME/SÖYLE NASIL SEVDİN SEN ONLARI?

ÜZÜLME/SÖYLE NASIL SEVDİN SEN ONLARI?:

IMG_1690

Tüy gibi hafif hissedersin bazen
Bir kör gibi dipçiğini yerlere vura vura sürüdüğün bastonundur tek silahın ve rehberin
Uğultular yol açar önünde
Derin, engin okyanusun ortasındaymışçasına
Sihirdir sana yolunu açan sihirbaz değil
Nereden geldiği hiç belli değil.
Aynı kelimeyi üç defa fısıldarsın kendi duyacağın şekilde
Hayır, haykırırsın ama kimsenin duymayacağı şekilde
Asla
Duymamalıdır hiç kimse.
Ondan önce bilmemelidir kimse
Ne hissedip
Neden özlediğini.
Bir his midir yoksa biri midir özlediğin?
Hissetmek için önce
Derin düşünmek gerek
Ve özlemek için
Önce terk edilen olmak gerek
İyisi mi sen doğru kelimeyi ara önce
Doğru kelime
Doğru his
Doğru endişe
Adı endişe olsa bile

Küçük şeylerden büyük hikayeler çıkardın kendince
Ne çevren ne şartların el verdi sakin bir kalple yoluna devam etmene
Karşılaşma ihtimaliyle beraber gezdiğimiz yollarda yürüdüm sessizce
Daha dün senin mahallendeydim keyifsizce
Günün birinde dar bir patikada karşılaşma ihtimali vardı fikrimde
Ne şartları ne çevreyi önemseyecektim bu haliyle
En hüzünlü aşkın platonik aşk olduğunu keşfettim bir vesileyle
En hazin, unutulmaz ve şairane
Şair olunmaz, doğulurmuş bir kere
Senden öğrendim tek seferde.

“Üzülme
Üzülme
Üzülme”

Doğru kelime bu işte
Üzülme sakın
Üzülme olan biten hiçbir şeye.
Sen oldun bitti artık.
Üzülme ettiklerine.

Bir an seni getirdi aklıma
Sonra unutturdu bir anda
Üzülmüyorum artık
Bok gibi sevdim
Ne de olsa.
Gün geçirmek için birlikte gün geçirmek gerekmiş
Beni okuman gerekmiş, başka kimseyi değil.
Ve beni oku başka kimseyi değil
Kapatmış olduğumda gözkapaklarımı
Araladığımda dudaklarımı.
Burun deliklerimin çektiği havayı takip et
İyice bir düşün şimdi
Bir esrarı yoktu ki yerdeki izmaritlerin.
Ama söyle nihayet hissettiklerini
Bir bütün olarak mı yoksa teker teker mi sevdin sen onları?
Söyle nasıl sevdin sen onları?

HER ŞEY BİLDİĞİN GİBİ / YAPMAMAYI TERCİH EDERİM:

HER ŞEY BİLDİĞİN GİBİ:

Takvim yaprakları bir bir düşüyor
Günler bildiğin gibi
Saatler bir bir geçiyor
Anlar bildiğin gibi
Kelimeler ağzımdan süzülüyor
Dudaklarım söz vermiş gibi
Vücudum her geçen gün eriyor
Senin söylediğin gibi
Ben sadece yaşıyorum
Tek bildiğim şey buymuş gibi

En derinden
Derin düşüncenin sırrını ararken
Kendimi bulmuşum gibi

Her
Adımında arkandayım
Çok
Uzaklarda olsam da

… TERCİH EDERİM:

Dilediğim gibi yaşamayı
Boyunduruk altına girmemeyi
İstediğime sövmeyi/İstediğime gülmeyi
Tepkisizce yaşamayı/Gerekse bile konuşmamayı
Erken kalkmamayı
Serin serin oturmayı
İnsanlarla uğraşmamayı
Ne sevincimi, ne üzüntümü göstermemeyi
Hayatla bir başına çok zor mücadele ettiğimi belli etmemeyi
Yağcılık etmemeyi
Böbürlenmemeyi
Mış gibi yapmamayı
Minnet etmemeyi
Ama her mihnetin sırf senden geldiğini bilmenin rahatlığıyla tüm dünyaya çalım atmayı
Kolay kolay gücenmemeyi
Birdenbire küsmemeyi
İnsanlığım ve ideallerim arasına sıkıştığımda
Hep doğru kararlar verebilmeyi
Dünyadaki bir sürü haksızlığı görmezden gelmeyi
İnsanın özünde varolan vahşi tarafın bir kez ortaya döküldükten sonra
Onu bir zalime çevirdiğini bilip de görmemeyi
Ve aynı karanlık tarafın kendi içinde, derinin altında bir yerlerde saklı olduğunu hiç öğrenmek istememeyi
Ama her kavşağın, her çetin virajın muhakkak sana çıktığını bilmeyi
Ondan hoşlandığımı ama seni sevdiğimi belli etmemeyi
Mimiklerimi heyecansız zaptetmeyi
Eksikliklerimi daha da eksiltmemeyi
Yanlış tercihlerimle hayatımı bir çıkmaza sokanın kendim değil kaderimin olduğunu
Ve madem yazılmış  o halde varsaydığım alınyazımı kabullenip onu izlemeyi
Aksi takdirde süründüreceğine ikna olmayı
Kısaca kaderimi sevmeyi
Ve gerekirse eğer yaşamaktan vazgeçmeyi
Ama gene de giderken tek seni sevmeyi
Her zerremle tercih ederim
Gelmiş geçmiş insan cinsinin en yalnız, yaradılıştan ve talihsizlikten soluk bir umutsuzluğa eğilimli örneği Bartelby gibi

…olmayı  çok isterdim tüm kalbimle.

İyi bayramlar dilerim.
Şimdiden.
Erkenden.

ROMA DEĞİL SOMA

image
PAWEL KUCZYNSKI

“Dünya küçük, hayat büyük.”

DÜŞ!:

Metrelerce düş
Kilometrelerce düş
Düşeceğin yeri görmeden düş
Yerin yedi kat altına in
Hıçkırarak yardım dile
Tanrı’ya sığın
Sevdiklerinin yüzü gözünün önünde
Düşmeye devam et
En çok sevdiğin,
Gözden
Onu bir kenara koy
Önce daha az sevdiklerinle vedalaş
Hiç tanımadığın yüzler gelsin gözünün önüne
Hepsi aynı yüzmüşçesine
Kurtulmayı, kurtarılmayı umut et
Dile, dilen, yalvar
Günahlar silinir o an
Un ufak ol acıdan ve korkudan
Neden mi sen?
Güldürme göktekini
Senin azabın kısa
Merhamet dileme
Onurun seninle.
Ya onlar?
Sığındığın yer
Senin doğduğun yer
Şimdi vedalaş,
Gözdenle.
Beraberce düşün artık.
Elele.
Serbestsiniz.
Sevgi kurtarır.
Son nefesini kolay vermen için
Sevmek gerek.
Birini ölesiye sevmek gerek.
Ancak öyle hallolur hayat.
Kapın çalıyor.
Sakın ses etme gelene.
Gene çalıyor.
Kimmiş sor.
Karşı taraf “Benim.” diyor.
Sakın açma.
Ama tekrar sor.
Tekrar.
Tekrar.
“Ben senim.” diyor.
Bekletmeden aç artık kapını.

Feridüddin-i Attar candır. Sıkıntıda bir ruha umut ve esin, nerede yanlış yaptım diyen bir başka ruha da sükut verir. “Herkeste olan dört şeyden dört şey daha meydana gelir: İnatçılıktan rüsvalık, öfkeden pişmanlık, kibirden düşmanlık, tembellikten düşkünlük.” Üçüncü dünya ülkesinde yönetemeyenlerce yönetilmeye çalışılıyoruz. Geldiğimiz noktada bir parça umut dileniyoruz. Tanrım bir parça daha nefes, birkaç saniye daha hayat ver derken, istediğimizi aldığımızdan habersiziz. Son saniyede bile olsa gelir O ve verir dileyene dilediğini. Hep gelmiştir zaten. Bizse ne kadar az istemişiz? Kimlerden neler istemişiz? Biz istemeyi bilmemişiz. Yılanlar dolaşır durur televizyon ekranlarında. Dilleri dışarıda. İnanmayın onlara. Paramız değersiz, sanatımız samimiyetsiz, başımızdaki belayı savmaktan acizken; müteahhite cami yaptırtan, terziye kefen diktiren adamlar hayat sigortamızı yapıyor. Hayatın kısa olduğunu hatırlatmak ister gibiler evvel erken. Biz de sizden öğrendik. Bu da bizim kaderimiz ve kederimiz. Çek çek bitiremedik. Tanrı bizi evrenin tımarhanesine atarken, bilmiş. O hep bilir zaten. Sorun Goethe’nin de bilmiş ve ermiş olması. Sorun onun bir parça ışık diye mırıldanırken, okuyucusunun hayatında bir ışık olması. Sorun eskiden insanlara neden dayanamadığını bilmeden ama gene dayanamadığında değil; sorun şimdi insanlara neden dayanamadığını bilerek dayanamamanda. Sorun sen sakin bir liman ararken içinde kopan fırtınaların neden koptuğunu bilmeyen gemilerle karşılaşmanda. Sorun yanlış kaptanlarda. Sorun sessiz tayfada. Sorun buzdağında değil. Sorun sende, bende, hepimizde.

KENDİNCE SEVDİ:

Her gün işe giderken en çok kullandığın yol bu.
Her sabah aynı kafede kendine gelirsin bir fincan kahveyle.
İpek çoraplı, ince topuklu ayakkabılar giymiş kadınlardan gözlerini alamazsın.
Bilirim.
Seni.
Roma’nın Arnavut kaldırımlı eşdeğer ruhlu yollarında, cilası pırıl pırıl makosen ayakkabılarınla yürürken, slim sigarandan içine çektiğin her nefeste, nefesindeyim.
İçini bilirim.
İyiden.
Ciğerlerinin en ince sırlarına vakıfım.
İncecik damarlarından sızarım.
Sense hayallerini savurtuyorsun ağzından çıkan dumanlarla, bir gören olması umuduyla.
Gören oldu belki.
Anlayan oldu mu peki?
Ben kadar!
Öğlene doğru işlerin yavaşlayıp, kendine zaman ayırabildiğinde akşam için planlarını anlat bana.
Dinlerim ben seni.
Hep dinlerdim seni.
Bilirsin.
Uzakta bile olsam.
Engel değildi aramızdaki ülkeler ve kıtalar.
Artık daha az arar oldun ve özler.
Hissetmiyorum sanma.
Ben senin her gününü, her anını bilirim.
Gömleğinin ilk düğmesini açmışsın
Kravatın rahat vermiyor
Aradığın rahatlama başka
Traş losyonunun kokusu en çok adem elmana sinmiş
İpince gözlük izin kalmış yazdan
Sonbaharda hep asabiyet üzerinde
Yarın seni yutacak gibi
Günler yamyam değil
Günler benzersizdir sadece.
Görev bilinciyle saatleri ezerler.
Bir sen kalırsın her doğan günde.
Bense öldüm.
Yıllar yıllar içinde.
Yaşlanmadan kıyılarda dolaştım kendimce.
Ve artık içindeyim nihayet.
Annenim ben senin
Çocuğumsun benim.
Hem kocamsın, hem sırdaşım.
Ahh bir içinden atabilsen beni.
Bense bir görmezden gelebilsem seni.
Bir hayat bu kadarlık sevmekle geçti bende.
Çok pişmanım keşke daha çok sevseymişim
Kendimce. Belki hayat daha güzel geçerdi öyle!