LEVIATHAN

9E9DBB9B-1336-4E82-951E-5B1AAF278E81

LEVİATHAN :

“”Devletin toplumun güvenliğini sağlama ve muhafaza etme niyetine rağmen, onun sahip olduğu gücü kötüye kullanmaya eğilimli bir kurum olduğuna tarihin hemen her sayfasında şahit olunabilir.” John C. Calhoun

Ve de her yerinde. Ve bu film o şahitliklerden bir tanesi sadece. Ne ilkti, ne de son olacak. Bir önceki yazım olan Andrey Zvygaintsev’e ait Loveless – Sevgisiz’de bahsini geçirmiştim eğer o yazımı okumuş idiyseniz. Bir şekilde gözümden kaçmış bir filmdi Leviathan. Fırsatsızlıktan ya da başka nedenlerden ötürü. Geçmiş artık çok çabuk geçiveriyor ve neden, nasıl diye kolay kolay hatırlayamaz oldum ben de çoğu şeyi. Bu sebepten ötürü de, ne edimlerimden ne de düşüncelerimden ötürü kimse beni yargılayamaz. Çünkü net olarak hatırlamıyorum. Yargılayamaz derken, yüklemden yükselen katılık ve katilikse beni Thomas Hobbes’un Leviathan’ındaki fikirlerle ters düşürmektedir. O fikirde şöyle diyordu; “Onları(vatandaşları) yabancıların istilasından koruyabilmenin, birbirlerine zarar vermekten engellemenin, kendi sanayilerini ve yeryüzünün meyvelerini güvence altına almanın yolu bütün gücü ve kudreti bir tek insana ya da insanların meclisine veriyorum demesinden geçer. Böylece bütün güç ve kudret tek bir insanda toplanır. Bu, devlet ya da latince civitas olarak adlandırılır. Bu büyük leviathan’ın doğması demektir.” Ya sevgili ve pek kıymetli okuyucum, yıllar yıllar önce yapılmış olan bu toplumsal sözleşme sayesinde biz zaten tüm hakkımızı devretmişiz, belki de sırf yıllar yıllar sonra Rus asıllı bir yönetmen çıksın da aynı isimli bir film yapsın diye. Paul Auster aynı isimli bir kitap yazsın diye. Hobbes da devletçi devletçi sayfalar dolusu döşenmiş bu nedenle. Ben de tüm bunların üzerine biraz tuz biraz da biber ekeyim diye varım bu satırların içinde. Peki bizi bizden kim koruyacak? Şöyle de sorabiliriz, çok acı ama sizi benden kim koruyacak? Kendi vicdanlarımız mı, benim vicdanım mı, varlığı her zaman tartışma konusu olmuş bir Tanrı mı yoksa Birleşmiş Milletler mi, komşu ülkeler mi ya da apartman komşularımız ve yakın akrabalarımız mı? Kim? Hobbes burada da cevabı yapıştırıyor hemen: “İnsan, insanın kurdudur”(Homo homini lupus) ve bizi bu kurttan ya da kurtlardan kurtarması için kendi kuvvet kullanma hakkını bir sözleşme ile bir otoriteye devretmiş ve devletin kurulma zarureti ortaya çıkmıştır diyor. Hobbes bu devlete Leviathan adını vermiş ve fikirlerini de bu adı taşıyan kitabında açıklamıştır. Herkesin en az bir kitabının olduğu, kitabı olmayanların şaşkınlıkla karşılandığı, neyse ki böyle insanların da halen bulunduğu şu yüzyıldan kaç yüzyıl önce bir kitap da Hobbes yazmıştır. Çok değildir. Anılarını anlattığı “Hobbes’un Leviathan Günlükleri” tarzında bir çalışma da yapmış olabilirdi mesela. Neyse ki kendisi meseleyi ciddiye almış, politik gerilim tarzında bir çalışma ile okuyucuyu kendisine çekmeyi başarmıştır on altıncı yüzyıl İngiltere’sinden teee bugünlere gelene dek(teee’nin te’si burada durumdan bihaber okuyucu ile anlaşmaksızın, içler acısı bir vaziyette kendileriyle yakınlık kurmak ve yaranmak gayretiyle kullandığım bir nidadır, bir zahmet hoş karşılayınız).

359A63F1-8685-4FDE-9B4A-99BD96D8799F

F586C277-A7EA-45F6-9467-16BF7B013B2F

Philip Glass’ın müziğiyle bomba gibi başlıyor film. Kayalıklara çarpan dalga sesleri ekleniyor müziğe ahenkle. Müzik fırtınadan sonra gelen sessizliğin filmin kahramanları için iyi mi kötü mü olacağı hususunda ilk ipucunu vermesi için görüntülere tutunuyor ve gemi enkazları bizi nasıl bir sonun beklediğinin habercisi oluyorlar adeta. Burası aynı zamanda Kursk denizaltı faciasının yaşandığı Barents Denizi kıyıları. Film boyunca karşımıza çıkan enkazsa birçok açıdan çok mühim bu yüzden. Bir zamanlar çocuklarını denize gömmeye razı gelindiği düşünüldüğünde özellikle(Rusya’yı eleştirmek de pek güzelmiş oturduğun yerden).

Film bir balıkçı kasabasında geçiyor ve deniz manzaralı, sahil kenarındaki ev, konumu itibariyle evin sahibi Kolya ve arsız ve her türlü pislikte tarağı olan belediye başkanı arasında bir çeşit kan davasına dönüşmüş çoktan. Taraflar birbirlerine diş biliyorlar. Başkan arazi üzerine şehir iletişim merkezi kurmak isterken, Kolya dedelerinden miras toprağını bırakmama gayreti içinde. Taraflar mahkemelik olmuş ve davanın karar aşamasına gelinmiş bile. Mahkemede tekerleme gibi okunan uzun uzun kararnameden çıkan ilk sonuç Kolya aleyhinde oluyor. Bu mücadelesinde destekçisi askerlikten beri arkadaşı, sırf bu dava için Moskova’dan gelmiş olan Dmitriy oluyor. Kolya ilk karısı öldükten sonra ikinci evliliğini yaptığı Lilya ve yine ilk karısından olan Roma ile yaşamakta. Araba tamirciliği ile geçiniyor. Karısı ise fabrikada balık ayıklıyor. Üvey annesinden hoşlanmayan Roma kadına karşı terbiyesizce davranıyor her fırsatta. Kadınsa bastırılmış vaziyette, itile kakıla yaşıyor evin içinde. Evleri elden gideceği zaman nerede yaşayacaklarını düşünmek de ona düşüyor. Yine apartman manzaralı metruk bir apartman dairesi de onu teselli edecek gibi değil. Dmitriy ile yaşadıkları ve onu bu ilişkiye iten de içinde bulunduğu bu halden ötürü rahat bir nefes alabilmek için bir kaçış yolu arayışında yatıyor belki de. Nitekim ilişki ortaya çıktıktan sonra bile, Moskova’dan gelen yakışıklı avukatı geride bırakmak pahasına Kolya’sına geri dönüyor. Kolya da kuzu kuzu kabul ediyor onu. Bir çocuk da kendisinden yapacağına dair bir umudu var bir de kadının. Ornella Muti’yi anımsatan hüzünlü yüzlü, hayattan bıkmış gibi görünen güzel Elena Lyadova ile Dmitriy’i oynayan -feci yakışıklı-aktör Vladimir Vdovichenkov çekimlerin ardından dünyaevine girmişler.

kinopoisk.ru

2DA9A43C-1AA2-4A08-96B3-18431140CAD2

Filmde kimi iyi ve kimi çook kötü karakterlerin altı kalın çizgilerle çizilmiş olmakla beraber gerek Kolya, gerek Dmitriy, gerekse Lilya hatalar yapan ve bundan pişmanlık duyan, vicdan sahibi bireyler olarak resmedilmişler. Lilya hepsi benim suçum dediğinde, Dmitriy bunu kabul etmiyor. Hepimizin suçları ayrı ayrı, her şey herkesin suçu diyor. Tanrı’dan çok bir avukat olarak gerçeğe inanan genç adam, itiraf bile etsek, kanunlar onu kanıt olarak kabul etmez, suçluluğumuz ispatlanana dek masumuzdur ama kim kanıtlayabilir ki diyor. Filmin en rasyonel, en doğrucu karakteri kendisi olmakla beraber, bir tutku suçu işlemekten geri duramıyor. Ondan yardım uman, yakın arkadaşının karısıyla ilişki yaşıyor gizli gizli. Kolya zil zurna olana dek içiyor. Aslında filmde herkes votkayı sek içiyor. Ruslar bayılana dek içiyorlar. Filmde üveyannesinden hiç hoşlanmayan ve kayalıklarda Dmitriy ile ikisini yakalayan Roma sonunda onu arar hale geliyor. Lilya filmin başında “O senin oğlun. Adam mı, maymun mu olacağı sana bağlı” diyordu Kolya’ya. Roma ise ne olur ne olmaz bilemesek de, hayatta yapayalnız kalıyor neticede. Yaşadıkları itibariyle hayatı Eyüp Peygamber’inkiyle paralel bir çizgide ilerleyen Kolya ise maço tavırları, sert çıkışları ve sert vuruşlarıyla bir yandan taşralı Rus erkeği şablonundan şaşmadan vücut bulurken, karşısındaki güçten ve onun yapabileceklerinden bihaber, aslanın karşısında yalnız bir kuzu sadece. Acıyla yoğruluyor hiç durmadan. Kuru iftiraya uğruyor ve tüm hayatı, evi, karısı, oğlu, geçmişi, geleceği ve özgürlüğü elinden alınıyor.

2B860E00-14E6-4B82-AE42-908315664C73

2BADE155-1E02-437E-AC6E-78CE1A3FEA4C

Filmin kötü adamı belediye başkanı ise ellerinden kan damladığı bilinmekle beraber, arkası kuvvetli olduğundan dokunulmazlığıyla yaşayıp gidiyor. Ona kafa tutanları bir bir alt ediyor. Yasa ve hukuk gözetmiyor. Günahlarından ötürü de her yerde düşmanlar görüyor, paranoyak düşünceleri sırtlanmış gidiyor. Filmde devleti temsilen var olan belediye başkanı dışında, dini otoriteyi temsilen gördüğümüz Ortodoks papaz da başkanın sırtını sıvazlamakla meşgul. Aynı amaç için çalıştıklarını düşünüyor, amaçlarından şaştıklarını bile bile. Başkana ayrı konuşuyor, pazar ayininde halka çok başka türlü hitap ediyor. Kuvvet neredeyse güç oradadır, eğer bölgeni kuvvetli tutarsan sorunlarını gücünle çözebilirsin, yardım aranma, yoksa düşman zayıf olduğunu görür diyor. Halka hitabense Tanrı dürüstlüğün içinde yaşar, güç içinde değil diyor. Baş konuşmacıyı dinleyen, baş dinleyici belediye başkanı ve avanesi ayin çıkışında dahi iş bağlıyorlar. Çocukları, süslü püslü karıları kollarında, konvoy halinde siyah arabalarına binip sözde parlak bir geleceğe, bol kazanca doğru ilerliyorlar. Kolya’ya ise on beş yıllık hapis sürecinde Eyüp peygamber sabrı dilemekten başka çaremiz kalmıyor.

Kolya : “Senin şu merhametli yüce Tanrın nerede?”
İyiniyetli Çevre Papazı : “Benimki benimle beraber. Seninki nerede bilemem.”

9DEA7A02-40DF-4B66-B35A-F927CB7B61EE

WordPress.com'da Bir Blog Açın.

Yukarı ↑